İklim değişikliğinin olumsuz etkileri günümüzde iklim krizi olarak nitelenmesine sebep olacak seviyelere ulaşmış durumda. Bu durum iklim değişikliği konusunda acil tedbirlerin ele alınmasını ve her alanda paradigma değişikliğine gidilmesini kaçınılmaz kılıyor.
Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşılması doğrultusunda tüm ülkelerin mevcut üretim ve tüketim süreçlerini gözden geçirmeleri ve tüm sektörlerde yeşil dönüşümü gerçekleştirmeleri kaçınılmaz hale geldi. 2020 yılında hazırlanan ve Paris Anlaşması’nın küresel ekonomiyi nasıl yönlendirebileceğini değerlendiren bir çalışmaya göre önümüzdeki beş yıllık süreçte ekonomik, politik ve sosyal dönüşümlerin kaçınılmaz bir biçimde gerçekleşeceği ve yeşil ekonominin 10 yıl içerisinde 35 milyon kişiye istihdam sağlama potansiyelinin olduğu tespit edildi.
Bu kapsamda önümüzdeki süreçte yararlanılması gereken ciddi fırsatlar da söz konusu. Pek çok ülke tarafından belirlenmiş olan net sıfır emisyon hedefine ulaşmak doğrultusunda önemli yatırımlar yapılıyor. Bu yatırımlar aracılığıyla sera gazı emisyonlarının azaltılmasına ilişkin hedeflerin gerçekleştirilebilmesinin yanı sıra çevresel riskleri ve doğal kaynak krizlerini önlemek, istihdam artışı sağlamak ve yeni iş alanları oluşturmak da mümkün.
Artık uluslararası belgelerde ve çok taraflı çevre anlaşmalarında, çevre sorunlarının yanı sıra ekonomi konusunun da yer almaya başladığını görmekteyiz. Bir eylem planı olan İş Girişimleri İçin İklim Eylemi (The Climate Action for Jobs Initiative) 2019 yılında New York’ta düzenlenen BM İklim Zirvesinde Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından alınan karar doğrultusunda aynı yıl Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 25. Taraflar Konferansı’nda açıklandı. Söz konusu eylem planı kapsamında düşük karbon ekonomisine başarılı bir biçimde geçişin süreçleri, siyasi ve sosyal araçları iklim değişikliğine karşı daha duyarlı ekonomik faaliyetlerin gerçekleştirilmesi bağlamında ele alındı.
İklim değişikliğiyle ilişkili aşırı hava olayları ve afetler sebebiyle küresel ölçekte önemli ekonomik kayıplar yaşandığı artık yadsınamaz bir gerçek. Yoksullukla mücadele edilmesi, sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi doğrultusunda çevre ve iklim duyarlı yeşil yatırımlar ve yeşil dönüşüm her zamankinden önemli hale geldi.
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları: Yeşil büyüme ve yeşil dönüşüm istihdamı artıracak
Yeşil büyüme kavramı 2005 yılında Seul’de düzenlenen Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Komisyonu toplantısından sonra popüler bir kavram haline geldi. Günümüzde çevre dostu yatırımların maliyet etkin olmadığı görüşü hızla değişiyor ve ülkeler yeşil büyümenin sağladığı imkânlardan giderek daha fazla yararlanmak için düzenlemeler gerçekleştiriyor. Ancak bu süreç beraberinde yeşil bir dönüşümü de gerekli kılıyor.
Ülkeler tarafından yeşil büyüme kapsamında özellikle bütünleşik kaynak yönetimi, iklim dostu tarım uygulamaları, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji, düşük veya sıfır karbonlu ulaşım, eko-binalar, akıllı altyapı teknolojileri ve akıllı şebekeler gibi konular ve sektörler ele alınıyor.
Yeşil büyüme, BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının (SKA) gerçekleştirilmesi doğrultusunda da önemle ele alınan bir konu haline geldi. Özellikle SKA8: İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme ve SKA13: İklim Eylemi arasındaki ilişkinin ülkeler tarafından doğru bir şekilde kurulması günümüz şartlarında daha da önemli hale gelmiş durumda. SKA8 kapsamında yeniliklerin, yatırımcılığın, insana yakışır işlerin desteklenmesi ve bunların kalkınma odaklı politikalara dahil edilmesine yönelik bir içerik söz konusu. Diğer yandan bu SKA’nın iklim eylemi ile ilişkisinde yeşil büyüme boyutunda adil bir geçişin ve yeşil dönüşümün sağlanmasının; SKA1: Yoksulluğa Son Verilmesi, SKA2: Açlığa Son, SKA3: Sağlıklı ve Kaliteli Yaşam, SKA7: Erişilebilir ve Temiz Enerji ve SKA11: Sürdürülebilir Kentler ve Topluluklar başta olmak üzere diğer SKA’ların gerçekleşmesini de destekleme potansiyeli giderek artıyor. Çünkü yeşil ekonomi ve yeşil büyüme yaklaşımı düşük karbonlu, kaynak etkin ve sosyal kapsayıcılığı olan ekonomik faaliyetleri odağına alan bir yaklaşım ve bu kapsamda çevrenin korunmasını ve çevre kalitesinin sürdürülmesini, tüm faaliyetlerde mümkün olan en düşük karbon emisyonunu hedefliyor.
Bunun anlamı belirli sektörlerdeki faaliyetlerin yeşil büyüme faaliyetleri kapsamında sürdürülememesi olsa da burada çalışan iş gücünün “kimsenin geride bırakılmadığı” bir yaklaşım çerçevesinde yeni yeşil istihdam alanlarına yönelik olarak eğitilmeleri ve fosil yakıt bağlamındaki uygulamalardan ve faaliyetlerden daha fazla ekonomik kazanç ve istihdam fırsatı oluşturulması mümkün.
Çevre ve iklim duyarlı ekonomik faaliyetler önemli avantajlar sağlıyor
ILO tarafından da ifade edildiği gibi ekonomik faaliyetleri daha çevre ve iklim duyarlı hale getirmek sadece doğal kaynakların sürdürülebilirliğini sağlamıyor, bunun yanı sıra enerji etkinliğin artırılması, atığın, kirliliğin ve eşitsizliklerin azaltılması ve dirençliliğin artırılması bağlamlarında da önemli faydalar sağlıyor.
Bu doğrultuda gelişen yeşil işler ise daha rekabetçi, yenilikçi, düşük emisyonlu, çevre dostu ve sürdürülebilir ekonomilere ve iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle mücadele edilmesine öncülük ediyor.
BM tarafından iklim değişikliğiyle mücadelede sera gazı azaltma ve iklim değişikliğine uyum faaliyetlerinin ekonomik sektörler ve istihdam üzerine etkileri temelde dört başlık altında değerlendiriliyor: (1) Yeni iş alanları oluşturma potansiyeli, (2) iş ikameleri, (3) belli ekonomik alanlarda faaliyetlere son verilmesi ve (4) mevcut iş ve faaliyetlerde dönüşümün ve ölçeğin yeniden tanımlanması.
ILO tarafından yapılan bir çalışmada günümüzde 1,2 milyar ekonomik faaliyetin doğrudan sağlıklı bir çevrenin sağlanması ve sürdürülmesi ile ilişkili olduğu belirlenmiş. Bu tespit bile tek başına iklim eylemi altındaki aktivitelerin ve yeşil büyüme faaliyetlerinin ilişkisini ve önemini ortaya koyar nitelikte. ILO tarafından yeşil büyüme ve iklim eylemi kapsamında ele alınan başlıca sektörler bu doğrultuda su toprak ve hava yönetimi, tarım, orman ve hayvancılık, sanayi, ulaşım, binalar, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği olarak değerlendiriliyor.
Özellikle günümüzdeki çevresel ve ekonomik şartlar gelişmekte olan ülkelerde de iş alanlarının yeni ve çevre dostu iş alanlarına zorunlu veya gönüllü dönüşümünü gerekli kılıyor ki bunların bir yandan da insana yakışır işler olması oldukça önemli. Mesela Asya ve Latin Amerika ülkelerinde elektronik geri dönüşüm faaliyetleri veya biyoyakıt hammadde alanlarındaki çalışanların durumları gerek ILO gerek BM tarafından olumsuz örnekler olarak ele alınıyor.
Çevresel olarak sürdürülebilir bir yatırımı tanımlamak
Günümüzde finans piyasalarında çevre ve iklim konularına verilen önemin gittikçe arttığını ve yatırımcılar tarafından fosil yakıt temelli yatırımlardan uzaklaşıldığını görüyoruz. Döngüsel bir ekonomiye geçiş ve yeşil sanayi faaliyetleri giderek daha fazla ön plana çıkıyor. Şüphesiz söz konusu süreçleri hızlandıran en önemli unsurlardan biri de Avrupa Birliği’nin (AB) Yeşil Mutabakatı oldu. Bu kapsamda sürdürülebilir ve yeşil bir yatırımın taşıması gereken niteliklerin belirlenmesi doğrultusunda AB tarafından 2020 yılında AB Taksonomisi ortaya konuldu. AB Taksonomisi, AB’nin iklim ve çevreye ilişkin hedeflerini yatırım amaçlı belirli ekonomik faaliyetlere dönüştürme kriterlerini belirleyen bir yeşil sınıflandırma sistemi olarak ifade edilebilir. Taksonomide yer alan AB’nin 6 iklim ve çevre hedefi;
1. İklim değişikliğini azaltma,
2. İklim değişikliğine uyum,
3. Su ve deniz kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımı,
4. Döngüsel bir ekonomiye geçiş,
5. Kirliliğin önlenmesi ve kontrolü,
6. Biyoçeşitliliğin ve ekosistemlerin korunması ve restorasyonu
olarak belirlenmiştir.
Taksonomide bir faaliyetin çevresel açıdan sürdürülebilir olması bağlamında 4 şart ortaya konulmuştur;
1. En az bir AB iklim ve çevre hedefine katkı sağlaması,
2. AB’nin hiçbir çevresel hedefine önemli ölçüde zarar vermemesi,
3. Asgari sosyal güvenceleri sağlaması,
4. Teknik izleme kriterlerine uygun olması.
Ancak söz konusu taksonomi yatırımcılar için zorunlu ekonomik faaliyetler listesi değil. Bunun yerine sürdürülebilir bir geçişi cesaretlendirmeye ve yatırımcıları dönüşüme teşvik etmeye ilişkin olarak ortaya konulmuştur.
Enerji sektörü yeşil büyüme ve yeşil dönüşüm için önemli fırsatlar sunuyor
BM rakamlarına göre elektrik üretimi, yakıt temini ve ulaştırma sektörleri küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık %40’ından sorumlu sektörler. Oysa bu karbon yoğun sektörlerde işgücü oranı nispeten düşük. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı IRENA’nın 2019 yılında yapmış olduğu çalışmaya göre düşük karbonlu ve yenilenebilir enerji sektörleri 2018 yılında küresel çapta 11 milyon yeni istihdam imkanı sağlamış durumda.
ILO tarafından 2018 yılında yayımlanan Dünyada İş Gücünün Sosyal Görünümü Raporu’nda enerji üretimi alanında iklim değişikliğiyle mücadele eylemleri sonucunda son verilecek 6 milyon faaliyetin yerine yeşil büyüme ve yeşil dönüşüm kapsamında 24 milyon yeni iş alanının üretilebileceği ifade ediliyor.
AB’de yeşil işlerin sağladığı katma değer oldukça yüksek
Geleneksel üretim biçimlerinden yeşil işlere ve istihdama doğru geçiş AB’de de söz konusu. Eurostat’ın rakamlarına göre AB’de yeşil işler kapsamında 2000 yılında istihdam 2,8 milyon tam zamanlı eşdeğerden (FTE) 2016 yılında 4,5 milyon FTE’ye yükseldi. Yine AB’deki çevre ekonomisi 2016 yılında 746 milyar avroya çıktı ve 303 milyar avro katma değer sağladı. Bu katma değer miktarı genel ekonomiden ve GSYİH’den çok daha hızlı bir büyümeye işaret ediyor. Bu da yeşil sektörlerin istihdam oluşturma ve büyüme için önemli fırsatlar ortaya koyduğunu gösteriyor.
ABD’de yenilenebilir enerjide istihdam oranı artıyor
Benzer bir eğilim Amerika Birleşik Devletleri için de geçerli. ABD Enerji Bakanlığı tarafından yapılan değerlendirmeler Amerika’daki enerji sektöründeki iş gücünün giderek arttığını ve 2016 yılında güneş enerjisi sektörünün tüm elektrik enerjisi üretimi sektöründe iş gücünün %43’ünü temsil ettiğini ve geleneksel fosil yakıtlardaki istihdam oranının ise %22’de kaldığını işaret ediyor. ABD’de yapılan güncel çalışmalar da yeşil işlerin Amerika’da 9,5 milyondan fazla kişiye istihdam sağladığını ve 1,3 trilyon dolar gelir sağladığını ortaya koyuyor.
İngiltere 2020 yılında 10 maddelik Yeşil Endüstriyel Devrim Planını açıkladı
2020 yılında İngiltere hükümeti tarafından 10 maddelik Yeşil Endüstri Devrimi Planı açıklandı. Kapsamında temiz enerji, ulaşım, doğa ve yenilikçi teknolojiler olan plan doğrultusunda 2030 yılına kadar 250 bin yeni istihdam imkanının oluşturulması hedeflendi. Bu planın gerçekleştirilmesi doğrultusunda 12 milyar sterlin tutarındaki devlet yatırımının harekete geçirilmesi hedefleniyor. Plan kapsamında 2030 yılına kadar;
1. Açık deniz rüzgâr enerjisinden elde edilen enerjiyi 4 katına çıkarmak ve 60 bin yeni istihdam imkânı oluşturmak,
2. Hidrojenden elde edilen enerji miktarını 5 GW’a yükseltmek ve tamamen hidrojenle ısıtılan pilot bir yerleşmenin geliştirilmesi,
3. Yeni nesil reaktörler ve büyük bir nükleer enerji santrali geliştirilmesiyle 10 bin kişilik yeni istihdam sağlanması,
4. Elektrikli araçlara dönük teşvikler sağlanması ve benzin ve dizelle çalışan araç satışlarının yasaklanması,
5. Ulaşımda toplu taşıma, bisiklet kullanımının ve yürümenin teşvik edilmesi,
6. Ar-ge çalışmaları yapılarak uçak ve gemi üretiminde sıfır karbon hedefini destekleyecek yeni teknolojilerin desteklenmesi,
7. Konutlar ve kamu binalarında yeşil enerji dönüşümü sağlanarak enerji verimli hale getirilmesi ve bu kapsamda 50 bin yeni iş imkanının sağlanması,
8. Emisyon depolama teknikleri aracılığıyla 10 MT karbondioksitin azaltılması,
9. Her yıl 30 bin hektar ağaç dikmek suretiyle farklı istihdam imkanları oluşturulması,
10. Londra’nın finans merkezi olan City of London’un yeşil finans merkezi haline getirilmesi gibi hedefler yer almaktadır.
AB: Yeşil Mutabakat ve 55’e Uygunluk Paketi
AB de 11 Aralık 2019’da açıkladığı Yeşil Mutabakat kapsamında sanayi politikasında dönüşüme gitme kararı aldı. AB, Yeşil Mutabakat aracılığıyla 2050 yılında ilk iklim nötr kıta olmak, biyolojik çeşitliliği korumak, döngüsel bir ekonomi oluşturmak ve kirliliği ortadan kaldırmak için detaylı bir vizyon ortaya koyuyor. Bu sayede iklime zarar vermeyen bir ekonomik yapı kurgulamayı, Avrupa endüstrisinin rekabet gücünü artırmayı ve etkilenen bölgeler ve işçiler için adil bir dönüşüm sağlamayı hedefliyor.
Bu kapsamda özellikle yeni yatırımları, teşvikleri ve inovasyonu odağına aldığı görülmekte. Yeşil Mutabakat’ın açıklanmasıyla birlikte Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Birliği’nin 2030 için emisyon azaltma hedefini artırmak amacıyla kapsamlı ve sorumlu bir plan ortaya koyma sözü verdi. AB, Paris Anlaşması kapsamındaki halihazırda %40 emisyon azaltma olarak belirlediği Ulusal Katkısı’nı 2020 yılında güncelleyerek 2030’a kadar 1990 yılına göre %55 oranında azaltma olarak güncellemişti. Bu doğrultuda 14 Temmuz 2021 tarihinde AB tarafından açıklanan ve artan hedefi uygulamak için bir yol haritası olan Fit for 55 Package (55’e Uygunluk Paketi) kapsamında köklü değişiklikler içeriyor.
· AB Emisyon Ticaret Sisteminin güçlendirilmesi ve denizcilik sektörüne genişletilmesi ve kademeli olarak havayollarına yapılan ücretsiz tahsislerin azaltılması,
· Enerji Vergilendirme Direktifi başta olmak üzere tüm AB 2030 iklim ve enerji çerçevesinin güncellenmesi
· Araçlar için yeni karbon emisyonu standartlarının,
· Binalar için yeni enerji verimliliği standartlarının belirlenmesi,
· Ormancılığın geliştirilmesi
· Yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, temiz yakıtlar ve temiz ulaşım için altyapıların desteklenmesi gibi hususlar söz konusu paketin odağında yer alıyor.
Ulaştırmada ve binalarda önerilen yeni emisyon ticaret sisteminin 2025’te başlaması ve sosyal etkilere dönük 72,2 milyar avroluk bir finansal paketle desteklenen bir sosyal iklim fonu geliştirilmesi hedefleniyor. Avrupa Komisyonu temiz denizcilik ve havacılık yakıtlarına ilişkin yeni mevzuat önerileri getirmesinin yanı sıra ithal mallarla ilişkili sera gazı emisyonlarının adil fiyatlandırılmasını sağlamak için sınırda karbon düzenlemesine ilişkin yeni bir mekanizma da öneriyor. Paket kapsamında 2021 yılının 4. çeyreğinde;
· Enerji sektöründe metan emisyonlarının azaltılması,
· Binalar Direktifi’nin enerji performansının gözden geçirilmesi,
· 2009/73/EU sayılı Direktif ve 715/2009/EU sayılı yönetmelikten oluşan Üçüncü Enerji Paketi’nin rekabetçi karbondan arındırılmış gaz piyasalarını düzenlemek doğrultusunda revize edilmesi hedeflenmiş durumda.
BMİDÇS ve Paris Anlaşması kapsamında yeşil finansman, ticaret ve yeşil büyüme
Gerek BMİDÇS’de gerekse Paris Anlaşması’nda tüm taraflar için ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kapasiteler prensibi söz konusu. Bu bakımdan söz konusu BM dokümanları kapsamında gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin sorumluluk ve rolleri farklı olarak tanımlanmış durumda. Ancak sözleşme ilkelerine göre iklim değişikliğiyle ilişkili tedbirler uluslararası ticareti sınırlandırmayacak ve keyfi ve haksız ayırımcılık için kullanılamayacaktır. Ayrıca iklim değişikliğine ilişkin tedbirler ekonomik ve sosyal kalkınma ile bütünleştirilecek ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı kırılgan olan gelişmekte olan ülkelerin özel ihtiyaçları göz önünde bulundurulacaktır. Bu bağlamda tarihsel sorumluluğa sahip gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülke taraflarına finansman desteği sağlamakla yükümlü tutulmuştur.
OECD tarafından yapılan çalışmalar yeşil finansman desteklerinin önemini ortaya koymaktadır. Özellikle çok taraflı yatırım bankaları ve finans kurumlarının vereceği bu tip desteklerin düşük karbonlu ve iklim değişikliğine dirençli bir geleceğin inşasına ve Paris Anlaşması’nın hedeflerinin gerçekleştirilmesine katkısı büyük.
Bu kapsamda yeşil buluş ve yeniliklerin yeşil büyümeye katkısı yadsınamaz. Bu sayede yeni istihdam alanları da oluşmaya devam edecektir. Bu yenilikler aynı zamanda iklim dirençliliğinin sağlanması bağlamında da büyük önem taşıyor. Bu sayede karbon ayak izini azaltmak, yeni ticari faaliyetler geliştirmek ve uzun vadede karbon nötr bir geleceğe ulaşmak mümkün olabilecektir.
Önümüzdeki süreçte özel sektör ve kamu sektörü tarafından yeşil ürünlere ve servislere yapılacak yatırımlar, bu kapsamda sağlanacak teşvikler, karbon piyasalarının aktif şekilde kullanılması, vergi reformları ve eko-etiket düzenlemeleri, ar-ge faaliyetleri ve uluslararası danışmanlık hizmetleri temel politika araçları olacaktır. Ancak güçlü finansal ve yapısal reformlar ile yeşil büyüme garanti altına alınabilir ve ancak bu sayede iklim değişikliğinin olumsuz etkileri önemli ölçüde azaltılabilir.
UNEP ve ILO tarafından yapılan çalışmalarda sürecin yeşil ütopya denilen bir aşamaya evrilebileceğine işaret edilmektedir. Bu uzun vadeli bir hedef olsa da teknolojik gelişmeler ve iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında tanımlanacak yeni azaltma ve uyum ölçütleri sayesinde “saf-yeşil” bir sürecin geliştirilmesi mümkün olabilir.
Türkiye’de yeşil işler ve yeşil istihdam
Yeşil iş kavramı ülkemizin gündemine 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı ile girdi ve çevreye duyarlı faaliyetlerin istihdam ve üretim üzerine olumlu etkileri olduğu vurgulandı. Takip eden yıllarda da kalkınma planlarında yer bulan bu kavram kapsamında iş gücünün ve sektörlerin kapasitelerinin geliştirilmesi hususunun altı hep çizildi.
Gelinen noktada 11. Kalkınma Planı’nda (2019-2023) da işgücü piyasalarında ekonomik ve sosyal yapılarda dönüşümün vurgulandığını görüyoruz. Bunun temel sebeplerinden biri planda da ifade edildiği gibi teknolojik gelişmelerin sunduğu fırsatlar. Planda üretim teknolojilerindeki değişimin nitelikli iş gücü ihtiyacını da beraberinde getirdiği ve yeni istihdam imkanları oluşturduğu ifade ediliyor.
“İstikrarlı ve güçlü ekonomi” ekseninde gelirlerin, piyasaların ve dış ticaret politikalarının güçlendirilmesinin; “rekabetçilik, üretim ve verimlilik” ekseninde ise üretimde yapısal dönüşümlerin ve refah artışı politikalarının altının çizildiğini görüyoruz.
Ülkemizdeki kalkınma planlarında geçmişten bugüne yeşil işler bağlamında özellikle yenilenebilir enerji sektörünün önemli bir potansiyel barındırdığı vurgulanmış. Ülkemizde bu alanda yeşil iş çalışanlarının istihdamında bir artış olduğu yadsınamaz bir gerçek. 2014 yılında yapılan bir araştırmada bugünün işgücü istatistiklerinden hareketle 2023-2030 yılları için insana yakışır iş standartlarında sunulabilecek işlere ilişkin yapılan değerlendirmede özellikle yenilenebilir enerji sektörü bağlamında 2030 yılında yaklaşık 134 bin ilave yeşil iş imkanının oluşacağı ve yenilenebilir enerji sektöründe doğrudan ve dolaylı olarak 2,4 milyon kişinin istihdam edilebileceği ön görülmüş. Yeşil işlerin kapsamının sadece enerji sektörüyle kısıtlı kalmayacağı ve diğer sektörlere de yayıldığında bu sayının önemli derecede artacağı muhakkak.
Bugün yeşil dönüşüme ve yeşil teknolojiye yatırım yapmazsak yarın pek çok piyasaya erişimi kaybetme riskiyle karşı karşıya olacağız. Bu kapsamda yenilikçi yatırımları hızlandırmak, yatırımlara dönük teşvikler, sübvansiyonlar sağlamak ve bu dinamikleri harekete geçirmek doğrultusunda düzenlemelere gitmek ve küresel rekabette yer alabilmek ülkemiz için elzem hale gelmiş hususlardır. Ancak yeşil yatırımlar aynı zamanda yeşil sanayi politikaları ile örtüşmeli, yeşil teknoloji ve inovasyonları teşvik edici mahiyette olmalıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın 21 Eylül 2021 tarihinde Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurulu’nda ülkemizin Paris Anlaşması’nı onaylayacağını açıklamış olmasını müteakiben, 27 Eylül 2021 tarihinde 2053 net sıfır emisyon hedefimizi açıklamış olmaları; yeşil kalkınma ve yeşil iş ve istihdam bağlamlarında ülkemiz açısından çevresel, ekonomik ve sosyal tüm alanlarda devrim niteliğindedir ve yeni bir dönemin kapılarının açılması anlamına gelmektedir.
Bu karar ve 2053 hedefi kademeli olarak yatırımdan üretime, ihracattan istihdama kadar geniş bir alanda kapsamlı değişikliklere ve yapısal dönüşümlere gideceğimiz manasına geliyor.
Yeşil kalkınma doğrultusunda İklim Kanunu, Yeşil Mutabakat Eylem Planı, 2053 vizyonu gibi çerçeve planlar aracılığıyla çizilen yol haritası, özel sektör için de yatırımlarına hız vermeleri bağlamında oldukça değerli.
Şüphesiz yeşil kalkınmayı sağlamak, düşük ve/veya sıfır karbonlu kalkınma hedefine ulaşmak pek çok farklı faktörü bir arada değerlendirmeyi gerektiriyor. Paris Anlaşması’na taraf olan ülkemiz sektörlerde ilgili düzenlemeleri oluşturup uygulamaya geçirerek karbon yoğun ürünlere yönelik getirilecek sınır vergileri gibi çeşitli düzenlemeler karşısında karşı karşıya kalınabilecek riskleri bertaraf etmiş olacak.
Ülkemiz önemli finansman destekleri almayı sürdürecek ve iklim değişikliği ile mücadelede özellikle enerji, ulaştırma, inşaat ve üretim sektörlerinde düşük karbon teknolojilerine ve iş modellerine yatırım ve finansman imkânları güçlenecektir.
Türkiye, yeşil kalkınma hamlesi ve 2053 hedefi doğrultusunda tüm imkanlarıyla çalışmalarını bir üst aşamaya taşımaya gönüllüdür ve bu kapsamda önemli bir kapasiteyi haizdir. Geleceği bugünden tasarlamaya başlamamız oldukça önemli. Bu hususlar hem şimdiki hem de gelecek kuşaklara daha müreffeh şartlar sunmak doğrultusunda hepimizin ortak sorumluluğudur.