Dünyada yaşanan teknolojik gelişmeler bir taraftan hayatı kolay kılarken diğer taraftan da aşırı ve hızlı bir kaynak tüketimine yol açmıştır. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) değerlendirmelerine göre yirminci yüzyılın başında sadece 7 milyar ton olan küresel malzeme ayak izi günümüzde 100 milyar tonu aşmış bulunmaktadır. Bu süreçte kaynak kullanımında olduğu gibi tüketim hızında da bir yükseliş var. Öyle ki yirminci asrın sonunda malzeme ayak izi yıllık bazda ancak 50 milyar tonun biraz üzerine değerine çıkarken yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreği dahi dolmadan aynı tüketim hızına, diğer bir ifadeyle yıllık ölçekte 50 milyar ton değerine ulaşılmıştır. Bu durumu sayısal bazda birçok alandaki örnekte görebilmekteyiz.
1960 yılında dünyada toplam 125 milyonu bulan motorlu araç sayısı günümüzde 1,5 milyarı aşmış bulunmaktadır. Bu süreçte üretim öyle bir yükselme seyretmiştir ki 60 yıl önce dünyamızda var olan toplam araç sayısını günümüzde sadece 1,5 yıl gibi kısa bir süre zarfında üretebilir hale gelmiş bulunuyoruz. Keza büyük bir kitle iletişim ve aynı zamanda eğlence aracı olarak sunulan televizyon gibi araçlarda da benzer bir durum söz konusu olup 1950 yılında sadece 12 milyon adet ünite var iken günümüzde bu değer 1,7 milyar adedi aşmıştır. Araç bazında görülen katlanan artışlar esasında maddesel bazda da yaşanmaktadır. Sadece son yarım asırlık süre zarfında ham çelik üretiminin 3 kat artışla yıllık bazda 2 milyar tona ulaştığını, çimentonun 9 kat artışla 4,4 milyar tona çıktığını, gübre kullanımının 2,5 kat artışla 215 milyon tonu aştığını, yine plastiklerin 20 kat artışla 400 milyon tonu geçtiğini görmekteyiz.
Küresel Ayak İzi Ağı 2022 değerlendirmelerine göre hâlihazırda yıllık ölçekte dünyamızın bize verebildiğinden yüzde 75 daha fazla kullanıyoruz. Yani her sene aslında 1,75’lik dünya harcıyoruz. Üretim ve tüketimin bu denli seyretmesi halinde ise 2030 yılında en az iki dünya yüzyılın ortasında ise üç dünya eşdeğerinde kaynağa ihtiyaç duyacağız.
Ülkemizde de dünyada yaşanan bu gelişmelere benzer bir durum söz konusu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine baktığımızda ülkemizde sadece son 30 yıllık süreçte ham madde tüketiminin 2 katı aşan artışla 1,1 milyar tona; kişi başı maddesel ayak izinin de yaklaşık yüzde 50 artışla 13 ton mertebelerine çıktığını görmekteyiz. Her geçen gün artan tüketim, ülkemiz limit aşıma gününü de her yıl bir miktar daha geriye çekmektedir. Yine Küresel Ayak İzi Ağı 2022 değerlendirmelerine göre ülkemizde 22 Haziran olarak gerçekleşen limit aşım günü bizlere ülkemizde her yıl iki dünya varmış gibi bir tüketimin yapıldığını göstermektedir.
HER ŞEY ATIK OLACAK
Kaynak kullanımının hızlandığı, ekosistemdeki doğal dengenin bozulduğu bu yaşam kültürü beraberinde baş edilmesi güç bir kirlilik doğurmakta, insanlığı bir açıdan atık dağlarına boğmaktadır. Zira yapılan tüm imalatların faydalı kullanım ömürlerini müteakip atık olmaları kaçınılmazdır. 1960 yılı sonrası üretilen antropojenik (insan yapımı) malzemelerin kullanım ömürleri bitiyor. BM Çevre Programının (UNEP) Ekim 2021’de yayınladığı “Kirlilikten Çözüme: Deniz Çöpleri ve Plastik Kirliliğinin Küresel Değerlendirmesi” adlı raporun bugüne kadar üretilen 9.2 milyar ton dolaylarındaki plastiğin 7 milyar tonunun faydalı kullanım ömrünü yitirerek atık haline geldiğini belirtmesi ürkütücü tablonun küçük bir yansıması. Diğer bir ifade ile insanlık esasında -miktar açısından da sürekli artış gösteren- atık üretiyor.
Dünya Bankasının 2018 yılında yayınladığı “What a Waste 2.0” adlı rapora göre küresel bazda 2016 yılında 2,01 milyar ton atık oluşmuş ve bunun sadece beşte birisinin geri kazanılırken yüzde 70’ini aşan miktarın depolandığı belirtilmektedir. Diğer taraftan gelişmiş ülkelerin değerlendirilebilir atıklarını altyapısı yetersiz daha yoksul ülkelere ihraç etmeleri de ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Her yıl plastiklerden elektronik atıklara kadar milyonlarca ton atık yer değiştirmektedir. BM Eğitim ve Araştırma Enstitüsü (UNITAR) desteğiyle hazırlanan Küresel Elektronik Atık İzleme 2022 Raporuna göre küresel bazda oluşan elektronik atıkların yüzde onunun kıtalar arası yer değiştirdiğini, bunun içerisinde 3,3 milyon ton gibi büyük kısmın da kayıt dışı gerçekleştiği ifade edilerek sorunun büyüklüğüne dikkat çekilmiştir.
Ne var ki atıkların ihraç edilmesi meseleyi yok etmediği gibi aksine daha da büyütmektedir. Çünkü biliyoruz ki dünyaya uzaydan bakılınca sınırları yok, haliyle o atık hala dünyamızda bulunmakta, yeni hastalıklara ve yeni salgınlara da davetiye çıkarmaktadır. Tüm bu gelişmeler bizlere ferdi ve sosyal bazda tüketimlerin azalmasını, bu noktada birtakım alışkanlıkların değişmesini içeren bir dönüşüme ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.
Ülkemizde de sınırlı kaynakları daha etkin ve verimli kullanmayı amaç edinen bir dönüşüm yaşanmaktadır. 2053 yılı net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda Yeşil Kalkınma Devrimi ile taçlandırılan bu değişimi tetikleyen önemli eylemlerden birisi de 2017 yılında başlayan sıfır atık hareketi olmuştur.
BİR DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM HAREKETİ
Gerek tabii kaynaklarımızın korunması gerekse de yurtiçi piyasasında oluşan atıkların daha etkin bir suretle toplanarak değerlendirilmesi için Eylül 2017 yılında Sıfır Atık Projesi hayata geçirilmiştir. Cumhurbaşkanımızın eşi Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi tarafından himaye edilen proje kısa süre zarfında kamuoyunda takdir görmüş, ilgili taraflarca da desteklenmiştir. Atıkların yoğun olarak oluştuğu iş yerleri, ofis gibi binalarda tür bazlı toplama, yaş olarak tabir edilen organik atıkların toprak iyileştirici malzeme olarak değerlendirilmesi, yemek artıklarının işlenerek hayvan barınaklarında değerlendirilmesi gibi geniş bir yelpazede atıkların işlenmesi sağlanmıştır.
Sıfır atık hareketi Türkiye’de atık yönetimi alanında adeta devrim niteliğinde bir dönüşümü başlatmıştır. Sadece 5 yıllık süre zarfında 16 milyon vatandaşın eğitim alması sağlanmış, aynı şekilde 150 bin kurumda sıfır atık sistemi altyapısının kurulması harekete duyulan güvenin, önemin ve desteğin de birer göstergesi aynı zamanda. Bununla birlikte geri kazanım oranının da yine bu süre içerisinde 15 puan artışla yüzde 28 seviyesine ulaşması, bu itibarla 33,8 milyon ton atığın işlenerek tekrar değer zincirine dâhil edilmesi sağlanarak büyük bir ekonomik kazanç sağlanmıştır. Sadece 5 yıllık süre zarfında geri kazanılan atık miktarı yıllık bazda ülkemizde oluşan evsel katı miktarından fazla bir değere sahip.
Bunun yanında çevre mevzuatındaki revizyonlarla geri kazanım katılım payı uygulaması ile hem sade hem de güçlü bir finansal mekanizmanın kurulmuş, plastik poşetlerin ücretlendirilmesi sonucunda kullanımda ciddi bir azaltım sağlanmış, ayrıca içecek ambalajlarında zorunlu depozito-iade sistemine geçişin altlığı oluşturulmuştur.
Görüldüğü üzere sıfır atık oluşan atıkları yönetmenin çok ötesinde bir yaşama kültürü olarak karşımıza çıkıyor. Bu itibarla sadece ülkemizde veya bir bölgede değil dünyamızın ihtiyaç duyduğu bir hareket.
MEVZUAT ALTYAPISI GÜÇLENDİ
1993 yılında İstanbul-Hekimbaşındaki düzensiz atık depolama sahasında yaşanan ve 39 canımıza mal olan afet ülkemizde atık yönetiminde bir dönüşüme kapı aralamış, akabinde 2006 yılında yine İstanbul ili, Tuzla Orhanlı’da toprağa gömülü olarak bulunan tehlikeli atıklar Kanun bazında ilk büyük kapsamlı revizyonu sağlamıştır. Ancak kırk yaşını dolduran Çevre Kanunumuzun ülke tarihindeki en kapsamlı revizyonları ise Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi döneminde yapılmış, burada tetikleyici unsur ise hiç kuşkusuz sınırları aşan Sıfır Atık Hareketi olmuştur.
Bu dönemde sıfır atık projesinin etkinliğini sağlayabilmek adına 2018, 2020 ve 2022 yıllarında yapılan Çevre Kanunu revizyonları ile geri kazanım katılım payı (GEKAP) uygulaması, zorunlu depozito-iade (DİS) uygulaması, bina ve yerleşim yerlerinde sıfır atık sistemlerinin yaygınlaşması, alışverişte taşıma amaçlı kullanılan plastik poşetlerin ücretlendirilmesi, çevre etiket uygulaması gibi uygulamalara dair yasal altyapı oluşturulmuştur. Bununla birlikte Türkiye Çevre Ajansı yine bu dönemde kurulmuş ve ülke sathında sıfır atık uygulamalarının yaygınlaşmasını sağlamakla birlikte içecek ambalajlarına uygulanan zorunlu depozito-iade sistemini yönetme ajansa tevdi edilen öncelikli görevlerden bazıları olmuştur.
Haziran 2022 tarihinde yapılan son kapsamlı Çevre Kanunu revizyonu ile de Türkiye Çevre Ajansı marifetiyle zorunlu depozito-iade sisteminin kamu-özel iş birliği eliyle yapmasına imkân tanıyarak özel sektörün atık yönetim sürecinde daha etkin rol almasının önü açılmış, düşük miktarda tıbbi atık üreten muayene benzeri yerlerin ilgili mevzuat hükümlerine aykırı işlem tesis etmeleri halinde idari para cezası verilmesine yönelik hüküm getirilmiştir. Bunun yanında semt pazarlarında oluşan gıda atıkları ile park-bahçe atıklarının önemli bir toprak iyileştirici olan kompost yapımında kullanılmasını zorunlu kılan yasal düzenleme yapılmıştır.
Temel bağlamda ele aldığımızda son dönemde kanun düzeyinde yapılan düzenlemeler ve bu düzenlemelere bağlı olarak çıkarılan ikincil mevzuat ile ülkemizde “al-kullan-at” temeline dayalı üretim-tüketim anlayışı ile bertaraf odaklı klasik atık yönetimi anlayışından uzaklaşılmış, iklim nötr hedefi doğrultusunda ham madde ve enerji verimliliğini esas alarak yeşil kalkınma ve döngüsel ekonomiye geçişin hızlandırılması, sıfır atık uygulamalarının yaygınlaştırılması ana ilke olarak benimsenmiştir.
GEKAP İLE ETKİN VE SADE BİR FİNANSMAN
‘Kirleten Öder’ ana ilkesine bağlı olarak piyasaya süren veya ithalatçılardan piyasaya sürdükleri özel ürün (pil, akü, TV, bilgisayar gibi) veya ambalaj (pet şişe, cam şişe, kutu vb.) cinsine bağlı olarak hacimsel bazda birim başına veya ağırlıkları göz önüne alınarak beli bir oranda katkı payı bedelleri alındığı geri kazanım katılım payı (GEKAP) uygulaması hayata geçirilmiştir. Böylelikle bir yandan bütün üretici/piyasaya süren ve ithalatçılar ile üretilen ve piyasaya sürülen tüm ürünlere ait bilgilerin kayıt altına alınması sağlanarak kayıt dışılığın önüne geçilmiş, bir yandan da elde edilen gelirin de öncelikli olarak çevresel altyapı hizmetlerinde kullanılmasını sağlayan sade ve etkin bir finansal yönetim geliştirilmiştir.
Düzenlemede ayrıca atık üreticilerine aynı zamanda kendi toplama altyapısını kurarak oluşan atıklarını toplamalarını (depozito-iade sistemi veya farklı toplama kanalları ile) belgelendirmeleri halinde GEKAP uygulamasından muafiyet imkânı tanınmış, böylelikle toplama altyapısının kurulmasının ehemmiyeti öne çıkarılmıştır. Anılan muafiyet uygulaması ile sürekli yeni ürün üretmek yerine daha uzun ömürlü veya tekrar kullanılabilir ürün üretimine de destek verilmiş olup böylelikle de doğal kaynakları daha etkin kullanımı teşvik edilmiştir.
ÇEVRE ETİKET UYGULAMASI DEVREDE
Sunulan ürün ve hizmetlerin her aşamada çevresel ayak izinin asgari düzeyde tutulduğunu gösteren işaretler dünyada oldukça yaygın bir kullanıma sahip. Bunlardan ilki ve varlığını 40 yılı aşkın süredir ikame ettiren uygulamalardan birisi eko-etiket sistemidir. Bir ürünün veya hizmetin sunumu süresince çevreye zarar verilmediği veya asgari seviyede bir etkinin olduğu; bu noktada en az suyun kullanıldığı, enerjinin ve kaynakların etkin kullanıldığı, ürünün atıl hale geldiğinde de geri dönüştürülerek tekrar kullanıma sokulabileceğini ifade eden, kısacası yaşam döngüsü değerlendirmesini temel alan bir işaret. Bu yönüyle döngüsel ekonominin iyi örneklerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ülkemizde de sıfır atık hareketi kapsamında ürün ve hizmetlerde çevresel unsurların öne çıktığı ulusal çevre etiket sistemi (eko-etiket) uygulaması başlatılmış ve ülkemiz ayrıca Küresel Eko-Etiket Ağına (Global Eco-Label Network) üye olarak bu ulusal çevre etiket atılımını uluslararası camiaya da duyurmuştur. Hiç kuşkusuz bu adımlar sıfır atık hareketinin israfın önlenmesi ve kaynakların daha verimli kullanılmasını içeren yaklaşımının birer emaresi olmuştur.
PLASTİK POŞET KULLANIMINDA AZALMA
“Alışverişte kullanılan Plastik Poşetlerin Ücretlendirilmesi” uygulamasıyla 2019, 2020 ve 2021 yıllarında plastik poşet kullanımında yaklaşık yüzde 65’lik azalma gerçekleşmiş ve bu azalma oranıyla plastik poşet kaynaklı 550 bin ton plastik atığın oluşumu engellenmiştir. Bu azalmayla ülkemizde plastik poşet üretimi için gerekli plastik hammadde ithali de önlenmiş ve yaklaşık yaklaşık 3,8 milyar Türk Lirası tasarruf edilmiş olmakla birlikte 22 bin 746 ton sera gazı salımı da engellenmiştir.
Ayrıca vatandaşlarımızda konuya ilişkin bilgi ve farkındalık seviyesi oluşmuş, ciddi anlamda davranış değişikliği gerçekleşmiş ve toplumda çok kullanımlık taşıma ekipmanı (bez çanta, file vb.) kullanımı yaygınlaşmıştır. Bunun yanında plastik poşetlerin bir tarafına sıfır atık logosu ile birlikte çevre temalı mesajların yer alması zorunlu kılınarak bu noktada da farkındalık oluşumuna katkı sağlanması amaçlanmıştır.
ATIK MOTOR YAĞLARDA YENİ DÖNEM
Sıfır atık hareketi kapsamında mevzuatı yenilenen ve güçlenen diğer bir atık türü de atık madeni/motor yağlar olmuştur. Tehlikeli olmasının yanı sıra kalorifik değerinin yüksek olması bu atıkların kontrolsüz yakılması ve kanserojen içerikli hava kirleticilerini salma durumu söz konusu iken yapılan düzenleme ile bu yağların toplanarak işlenmesi ve katma değeri yüksek ürünlerin elde edilebilmesi için standartları yüksek rafinasyon tesislerin kurulması sağlanmıştır.
Aynı şekilde motor yağı değişimi yapılan akaryakıt istasyonları, tamirhaneler, servisler, kamu kurum/kuruluşları gibi yerler kayıt altına alınarak Motor Yağı Değişim Noktası (MOYDEN) adı altında belgelendirilmiş, böylelikle hem etkin izleme sağlanmış hem de muhtemel kayıt dışılığın önüne geçilmiştir.
DEPOZİTO İADE SİSTEMİ BAŞLIYOR
Ülkemizde her yıl ortalama 15-20 milyar adet içecek ambalajı (pet şişe, cam şişe, alüminyum kutu, karton kutu gibi) piyasaya sürülmektedir. Tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerimizi korumanın yanında bu ambalajları da tekrar değer zincirine dâhil etmek üzere sıfır atık hareketi kapsamında zorunlu depozito iade sistemi hayata geçirilmiştir.
Ulusal bazda depozito iade sistemini yönetme görevi kanunla Türkiye Çevre Ajansına verilmiştir. Bu noktada pilot alanlarda ters otomatların konulması, ödül puan gibi uygulamalarla kamuoyunda farkındalık oluşturma çalışmaları ajans eliyle yürütülmektedir. Yapılan kanun değişikliği ile birlikte ajansa bu görevini kamu-özel iş birliği marifetiyle yapmasına olanak tanınmıştır. Bakanlığımız Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) Genel Müdürlüğü desteği ile hazırlanan mobil depozito yönetim sistemi yazılımı da birçok platformda ödüle layık görülmüştür.
GERİ KAZANIMDA ARTIŞ, SEKTÖRDE GÜÇLÜ BÜYÜME
Sıfır atık hareketi ile gerek yurdun dört bir köşesinde yürütülen başarılı farkındalık çalışmaları gerekse de üst düzey katılımlı organizasyonlar sayesinde atık geri kazanım oranlarında katlanan bir artış yaşanmıştır. 2017 yılı eylülünde başlayan çalışmalar 5 yıl gibi kısa süre içerisinde yüzde 13 olan geri kazanım oranının iki kattan fazla artışla yüzde 28 değerine çıkarmıştır. Miktar olarak ise 9 milyon ton mertebelerine ulaşarak yine hareketin başladığı 2017 yılı dönemine göre 2 katı aşmıştır.
Bunun dışında sanayide temiz üretim, endüstriyel simbiyoz gibi uygulamalar da yaygınlık kazanmış ve sanayide atıkların ek yakıt ve alternatif hammadde olarak kullanımı artış göstermiştir. Özellikle sıfır atık hareketinin başlamasından bu yana işlenerek tekrar döngüye konulmak üzere alternatif ham madde olarak kullanılan atık miktarı yüzde 50 artışla 4,8 milyon tona çıkarken, ek yakıt olarak kullanılan atık miktarı da aynı süreçte iki kat artışla 1,52 milyon tonu aşmıştır. Bu süreçte diğer bir kazanım ise “al-kullan-at” kültüründen “al-kullan-değerlendir-tamir et-yeniden kullan-dönüştür” kültürü olan döngüsel ekonomi modeline geçiş için çalışmaların başlatılması olmuştur.
Diğer taraftan sıfır atık sisteminin daha sağlıklı bir zeminde işleyişini temin etmek ve öncelikli olarak yurtiçinde oluşan atıkları değerlendirmek üzere atık ithalatının azaltılması ve kalitesiz atığın gelmesini önlemek adına ithalatta kota uygulaması ve kontaminasyona yönelik sınırlar konulmuş, geri kazanımı mümkün olmayan atıkların ithali ise yasaklanmıştır.
Bununla birlikte Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) bünyesinde Atık ve Geri Dönüşüm Sektör Meclisi kurulmuştur. Böylelikle atık yönetiminin kurumsallaşması ve tüm paydaşların tek çatı altında toplanarak sorunların müzakere edilmesi ve sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulması sağlanmıştır.
Atıkların toplanmasında büyük bir iş yükünü de kamuoyunda çekçekçi olarak adlandırılan atık toplayıcıları (waste pickers) oluşturmaktadır. Ancak burada gerek çalışanların sağlıksız şartlarda birçok hastalık riskine maruz kalması gerekse de değerlendirilebilir atıkların kaynağında ayrı biriktirilerek toplanmasını daha sağlıklı bir zemine oturtmak üzere temsilcilerle birçok defa bir araya gelinmiş, tüzel kişilik oluşturmaları yönünde tavsiyelerde bulunulmuş, yapılan istişareler sonucunda sisteme dâhil edilmesi noktasında ortak bir mutabakata varılmıştır. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca hazırlanan ilgili mevzuat ile atık kâğıt toplayıcılarının siteme dâhil edilmesinin önü açılmıştır.
MAVİ VATANDA SIFIR ATIK HAREKETİ
Ülkemiz adalar hariç olmak üzere 8 bin 600 km’yi bulan km kıyı uzunluğuna sahiptir. Bu kıyılarımız aynı zamanda zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahip olup yapılan araştırmalara göre Türkiye kara sularında yaklaşık 5 bin bitki ve hayvan türü tespit edilmiştir. Denizlerimizden ve kıyılarımızdan çok yönlü bir şekilde istifade etmek için mavi vatanlarımızın korunması zarureti vardır. Bu düşünce ile 10 Haziran 2019 tarihinde sıfır atık hareketinin altında yine Sayın Emine Erdoğan Hanımefendinin öncülüğünde Sıfır Atık Mavi Hareketi başlatılmıştır.
Sıfır Atık Mavi hareketi kapsamında 150 bin tonu aşan miktarda deniz çöpü toplanarak bertarafa gönderilmiştir. Yapılan iyileştirmelerin meyvesini mavi bayrakla taçlandıran ülkemiz bu noktada 2022 yılında 531 mavi bayraklı plaj, 24 marina, 5 yat ve 15 turizm teknesi ile dünyada üçüncü sırada yer almıştır.
Denizleri tehdit eden diğer bir unsur ise hayalet ağ olarak adlandırılan avcılık malzemeleri. Hayalet ağlarına takılan deniz canlıları boğulma, yorgunluk veya uzun süre aç kalma dolayısı ile yaşamlarını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır. Keza gemilerin pervanelerine dolanmaları durumunda büyük bir zarara sebebiyet verdikleri gibi mercan resiflerine de dolanarak akıntılarla sökülüp yok olmaları söz konusu olabilmektedir. Ülkemizde bu itibarla Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlıklarının desteği ile Sıfır Atık Mavi Hareketi kapsamında sucul ortamlar taranarak hayalet ağlardan arındırma işlemleri yürütülmektedir.
Sıfır atık mavi hareketi kapsamında yürütülen çalışmalardan bir tanesi de dip temizliği faaliyetleri. Ülkemizin en büyük gölü Van Gölü dünyaca ünlü Ölüdeniz’in bulunduğu Fethiye kıyıları, ülkemizin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü sıfır atık mavi hareketi kapsamında dip temizliğin yapıldığı alanlardan bazıları olmuştur. Sıfır atık mavi hareketi kapsamında ABD Havacılık ve Uzay İdaresine (NASA) göre Mars Gezegenindeki Jezero Krateri ile benzer jeolojik özellikler gösteren ve beyaz adaları ile turkuaz renkli suyuyla adeta bir görsel şölen sunan Salda Gölü koruma altına alınmıştır.
ULUSLARARASI ÖLÇEKTE TAKDİR
Ülkemizde atık yönetimi noktasında büyük ve hızlı bir dönüşüme kapı aralayan sıfır atık hareketi uluslararası alanda da dikkatleri üstüne çekmiş, bu minvalde hareketin savunucusu Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi tarafından sadece ulusal değil uluslararası platformlarda da hareket etkin olarak tanıtılmış ve diğer lider eşlerine her fırsatta çağrıda bulunmuştur.
2019 yılında Japonya’da düzenlenen G20 zirvesinde su şehri olarak anılan Osaka’da dünya liderlerinin eşlerine sularımızı tehdit eden plastik atık kirliliğine dair işbirliği çağrıları hala tazeliğini korumaktadır.
Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi bu itibarla dünyada çevre konusuna eğilim gösteren ender first ladylerden birisi olmuş, bu meramdaki çabaları uluslararası camiadan da takdirle karşılanmıştır. Bu bağlamda 2018 yılında Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) tarafından ‘Sıfır Atık, Sıfır Açlık’ temalı bir ödül, 2021 yılında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları Eylem” Ödülü, aynı yıl BM Habitat (UN Habitat) tarafından “Waste Wise Cities Global Champion (Atık Alanında Akıllı Şehirler Küresel Şampiyonu) Ödülü, 2022 yılında Akdeniz Parlamenterler Meclisi tarafından verilen PAW Ödülü, yine 2022 yılında Dünya Bankası tarafından sürdürülebilir kalkınmaya verdiği destek dolayısıyla “İklim ve Kalkınma Liderliği Ödülü” takdim edilmiştir.
Hareket aynı zamanda 2019 yılında Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütünün (OECD) Türkiye’nin Çevresel Performansının Gözden Geçirilmesi konulu raporunda ‘Umut Vadeden Proje’ olarak örnek gösterilmiştir.
ULUSLARARASI SIFIR ATIK GÜNÜ
Bununla birlikte 2022 Eylül ayında New York’ta gerçekleşen 77. BM Genel Kurulu görüşmeleri esnasında sıfır atık hareketinin hamisi Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi ile Sayın BM Genel Sekreteri Sayın Antonio Guterres bir araya gelmiş ve içerisinde “sıfır atık yaklaşımını dünya çapında teşvik etme, iyi uygulamaları paylaşma, sorumlu üretim ve tüketimi teşvik etmek için sıfır atık projelerinin, girişimlerinin ve programlarının desteklenmesine” yönelik vaadin yer aldığı bir “Küresel Sıfır Atık İyi Niyeti Beyanı” imzalayarak bu noktada önemli bir adım atılmıştır.
Takip eden süreçte sıfır atık hareketinin gerek küresel sorun iklim değişikliği ile mücadeleye sunduğu katkı gerekse de 2030 sürdürülebilir kalkınma amaçlarına ulaşmada yardımcı bir araç olarak değerlendirmek ve bu itibarla küresel bazda sıfır atık konusunda farkındalık oluşturma gayesiyle ülkemiz BM Genel Kuruluna bir teklif sunmuş ve BM Genel Kurulunda içerisinde 30 Mart tarihinin “Uluslararası Sıfır Atık Günü” olarak takip edilmesine ilişkin hususun da yer aldığı karar -oylamaya sunulmasına gerek olmaksızın- kabul edilmiştir.
Kararda ayrıca yerel ve ulusal sıfır atık girişimlerinin teşviki ve başarı hikâyelerinin UNEP/BM Habitat gibi platformlar aracılığı ile paylaşılarak yaygınlaşmasını destekleyici, görev süresi 3 yıl olacak bir danışma kurulunun oluşturulması, 2023 yılında sürdürülebilir üretim ve tüketim kalıplarını teşvik eden/destekleyen “bir günlük yüksek düzeyli” bir toplantının yapılması, UNEP’in hazırlayacağı bir sonraki “Küresel Atık Yönetimi Görünümü” çalışmasında sıfır atık girişimlerine özel bir bölüm ayrılması, 30 Mart tarihinin “Uluslararası Sıfır Atık Günü” olarak ilan edilmesi ve ilgili tüm paydaşların sıfır atık gününde farkındalığı artırıcı eylemlere destek sunması, alınan bu kararın uygulanmasını gösteren bir gelişme raporunun 80. BM Genel Kuruluna sunulması gibi hususlara da yer verilmiştir.
ATIK YÖNETİMİNDEN DAHA ÖTE BİR YAKLAŞIM
Sıfır atık her ne kadar bir atık yönetim stratejisi olarak görülüyor olsa da esas amacı toplumsal bazda yükselen tüketim kültürünü değiştirmek ve her alanda (enerji, ulaşım, gıda, turizm vb.) israfı önlemeyi amaçlamaktadır.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin (IPCC) Altıncı Değerlendirme Raporunun Azaltım temalı bölümünde bireysel tüketim eğilimlerindeki değişimlerin küresel emisyonlar üzerinde yüzde 70’e varan düşüş sağlama potansiyeline değinmesi de bu zaviyeden oldukça manidar. Beslenme tarzında değişiklik, gıda kayıp ve israflarının azaltılması, ulaşım modlarında toplu ulaşım veya bisikletli ulaşıma yönelme gibi hususlar esas itibarı ile sıfır atık felsefesinin özünü oluşturan hususlar aynı zamanda.
Bu yönüyle sıfır atık hareketi sadece oluşan atıkları toplama ve geri kazanmanın çok ötesinde aşırı tüketim kültüründen sürdürülebilir üretim ve tüketim kalıplarına geçişi ifade etmektedir. Diğer bir ifadeyle sıfır atık günümüz dünyasının karşı karşıya kaldığı iklim krizinden çevresel bozunmalara kadar hemen her türlü ekolojik bozunmanın ana sebebi olan “al-kullan-at” algısı üzerine kurulu doğrusal modelden “ihtiyacın kadar al-kullan-değerlendir-tamir et-yenile-geri kazan” gibi atığın devre dışı kaldığı, temel kritik maddelerin sürekli döngüde tutulduğu, diğer elementlerin ise doğal bir şekilde biyolojik olarak dönüşümü ile hemen hemen hiç zayiatın olmadığı doğadan ilham alan döngüsel ekonomi modelinin en güzel örneklerinden biridir. Bu itibarla sadece ülkemizde veya bir bölgede değil dünyamızın ihtiyaç duyduğu bir hareket.
BİR EL DE BİZ VERELİM
Atık oluşumunu önlemek hiç kuşkusuz oluşan atıkları yönetmekten daha az maliyet gerektirmektedir. Bu saikle de tüketicilerimizin de birtakım alışkanlıkları değiştirmesi, “kullan-at kültürünün yerine “tekrar kullan, ihtiyacın kadar kullan, değerlendir, yenilet” benzeri kültürlerin benimsenmesinin ülkemize, çevremize, geleceğimize büyük katkılar sunabileceklerini hatırlatıyorum.
Sıfır atıkta beş yılı geride bıraktık. Karnesi çok iyi ile dolu bu harekete hepimizin tereddütsüz el vermesi gerekiyor. Gönül sultanlarından Hazreti Mevlana’nın da dediği gibi “Öğüt verecek insana değil, örnek olacak insana ihtiyaç var” sözüne göre hareket etmeliyiz. Bu düşünce ile tüm ülkeleri, devletleri, çok uluslu şirketleri ve bireyleri “kaybedeni olmayan” sıfır atık hareketine destek vermeye davet ediyorum.
Not: Bu makaleyi Çevre ve Şehircilik Uzmanı Ersin Gürtepe ile ortak kaleme aldık.