İklim değişikliğinin gezegenimiz üzerindeki en gözle görülür etkilerinden birisi de orman yangınlarının giderek daha fazla ve daha ciddi boyutlarda yaşanır hale gelmesidir. Üstelik bu yangınlar sonucunda çok değerli dünya varlıklarımız olan ormanları kaybetmemizin yanı sıra iklim değişikliği ve biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik verdiğimiz zorlu mücadele de ciddi oranda zarar görmekte.
Ormanlar iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine yönelik en önemli çözümlerden biri olarak düşünülmelidir.
Örnek olarak her yıl fosil yakıt kaynaklı CO2 emisyonlarının üçte bir gibi çok büyük bir oranı ormanlar tarafından tutulmaktadır. Bu sayede Paris Anlaşması’yla birlikte belirlenmiş olan küresel sıcaklık artışının sanayi öncesi döneme göre 1,5oC düzeyinde tutulması hedefine ulaşılmasında kritik rol oynamaktadırlar. Ormanlar ayrıca dünyanın karasal biyoçeşitliliğinin yüzde 80’ine ev sahipliği yapmakta olup ekosistemlerin düzenlenmesinde ve bu zengin biyolojik zenginliğin korunmasında da büyük öneme sahiptir.
Tüm bunlara ek olarak pek çok kesimin geçim kaynaklarını destekler nitelikte olan ormanlarımız sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılmasında olmazsa olmaz birer yardımcı konumundadırlar. Zira dünya nüfusunun dörtte birini teşkil eden ve genellikle yoksul kesimlerin oluşturduğu yaklaşık 1,6 milyar insan geçim kaynaklarını ormanlardan sağlamaktadır. Ormanları koruyarak, temiz su kaynakları ve sağlıklı toprak yapıları ile arazi oluşumlarını destekleyerek mal ve hizmetler bağlamında yılda yaklaşık 75 ila 100 milyar dolar küresel ekonomiye katkı sağlanması mümkün olmaktadır.
Neden hemen harekete geçmeliyiz?
Gezegenimizin geleceğine ilişkin bu denli büyük öneme sahip olan ormanlarımızı son dönemde giderek daha yüksek hızda ve boyutta kaybetmeye başladık. Yayımlanan son veriler her yıl 5,2 milyon hektarlık ormanın yok olduğuna işaret etmektedir. Bir başka deyişle her saniyede bir futbol sahası büyüklüğünde ormanlık alanı kaybetmekteyiz.
Bir diğer korkutucu tablo ise Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) tarafından paylaşılmaktadır. Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nde (CBD) birincil orman ifadesi doğal olarak oluşmuş, insan faaliyetlerinin çok az veya hiç etkisinin gözlenmediği ormanları nitelendirmek için kullanılmaktadır. WRI yayınladığı verilerde birincil orman kaybının 2020 yılında yıllık bazda %12 artış kaydettiğini, toplamda 12,2 milyon hektarlık bir orman alanının yok olduğunu, bunun 4,2 milyon hektarının biyoçeşitlilik ve yutak kapasitesi açısından son derece önemli olan nemli tropik ormanlar olduğu gerçeğini ortaya koymuştur. Araştırmada ayrıca 2020 yılında toplamda birincil orman kaybından salınan sera gazı emisyonların, 570 milyon otomobilin ürettiği yıllık CO2 oranını aştığı sonucu paylaşılmıştır. Bu rakam ABD karayollarındaki otomobil sayısının iki katından fazladır.
Öte yandan küresel emisyonların yaklaşık dörtte biri enerji sektöründen sonra en büyük ikinci sera gazı emisyon kaynağı olan arazi sektöründen kaynaklı olup bu emisyonların yaklaşık yarısı kadarı ormansızlaşma ve arazi bozulumundan kaynaklanmaktadır. Nitekim ormanların tarım arazisine dönüştürülmesi iklim değişikliğine katkıda bulunmakta ve bu dönüşüm doğal habitatlara ve biyolojik çeşitliliğe zarar vermektedir. Keza bu durum yalnızca sayısız canlı türünün yok olmasına sebep olmamakta, aynı zamanda ormanlardan geçimini sağlayan insanları ve orman alanlarıyla ilintili kültürel mirası da olumsuz etkilemekte, geriye tamiri çok güç bir tahribat bırakmaktadır.
Ormanlar iklim değişikliği ile biyoçeşitlilik kaybı gibi insanoğlunun karşısında duran en ciddi iki problemin ortak çözümlerinden biri olma niteliği taşımaktadır. Ormancılık alanındaki atılacak adımlar sayesinde sürdürülebilir kalkınma yolundaki her iki hedefin de aynı anda ele alınması mümkündür.
Ormanlar için ne yapabiliriz?
Coronavirüs pandemisinin ardından ekonomileri canlandırma politikaları çerçevesinde mutlak suretle ormanları da koruyucu tedbirlerin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Pandemi sonrası ülkeler sürdürülebilir olmayan büyüme modellerinden uzaklaşma ve başta sağlık ve çevre olmak üzere kamu sağlığı açısından önem arz eden konulardaki politika araçlarını mevcut politika bileşimlerine dahil etme doğrultusunda çaba sergilemeye başlamıştır.
Bu kapsamda ciddi kayıp yaşadığımız orman alanlarının iklim değişikliğiyle mücadeledeki önemlerine binaen orman alanlarını koruyucu, sürdürülebilir yönetilmelerini tesis edici ve kaybedilen alanları restore edecek politikalara önem verilmesi büyük yarar sağlayacaktır. Bu doğrultuda ihtiyaç duyulan teşvik ve finans mekanizmalarının uluslararası iş birlikleri vasıtasıyla sağlanması Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşılmasında destekleyici olacaktır. Konuya ilişkin yapılan araştırmalar küresel ölçekte yaklaşık iki milyar hektarlık bozulmuş arazinin restore edilmesinin mümkün olduğunu ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla ormanları artırmak ve korumak iklim değişikliğine karşı temel bir çözüm olarak karşımızda durmaktadır. Bahse konu restorasyonun başarıyla gerçekleştirilmesi durumunda 2030 yılı itibarıyla hedeflenen azaltım miktarının üçte birinden fazlasına kadar katkı sağlaması beklenmektedir. Örnek olarak 2011 yılında Almanya hükümeti ve Dünya Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) tarafından başlatılan ve 2030 yılına kadar 350 milyon hektarlık alanı restore etme hedefini barındıran “Bonn Challange” girişimi halihazırda 150 milyon hektarı aşmış durumda bulunmaktadır. Hesaplamalara göre ise 2030 yılında bahse konu hedefe ulaşılmasının yılda 1,7 gigaton CO2e miktarında bir azaltım sağlayacağı tahmin edilmektedir.
Avrupa Birliği ise iklim değişikliğiyle mücadelesinde temel yapı taşı olarak gördüğü Avrupa Yeşil Mutabakatı altında 2030 yılına kadar mevcut ağaç stokuna ek olarak 3 milyar ağaç dikme taahhüdünde bulunmaktadır. Bu taahhüt ile AB’deki orman ve ağaç kapsama alanını artırmak, ormanların direncini ve biyolojik çeşitlilik kaybını tersine çevirmedeki rollerini güçlendirmek ve hafifletmek ile iklim değişikliğine uyum sağlanmasına yardımcı olmak amaçlanmıştır. AB, taahhüdünde ayrıca birincil ve yaşlı ormanları sıkı bir şekilde koruma, ormanların sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesini sağlama ve ormanların izlenmesinin iyileştirilmesine yönelik hedefler de belirlemiştir.
Küresel ölçekte ormanların korunmasına yönelik adım atılması konusunda 2021 yılında Glasgow’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 26. Taraflar Konferansı’nda (COP26) da ormanların iklim değişikliğiyle mücadeledeki önemine vurgu yapılmış ve Ormanlar ve Arazi Kullanımı Üzerine Glasgow Liderler Deklarasyonu açıklanmıştır. Söz konusu deklarasyon ile birlikte 133 imzacı ülke 2030 yılına kadar orman kaybı ve arazi bozulumunu durdurmak ve bozulan arazileri restore etmek için iş birliği içerisinde olacaklarını duyurmuşlardır.
Önümüzdeki aylarda Çin’in Kunming şehrinde düzenlenecek olan Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD) Taraflar Konferansı’nın 15. toplantısı (COP15) ormanların korunması bağlamında bir diğer dönüm noktası niteliğinde olacaktır. Bu toplantı marjında biyolojik çeşitlilik kaybının önlenmesi ve tersine döndürülmesi için iklim zirvesindeki azim seviyesinin korunması ve daha da ileri götürülmesi gerekecektir. Dolayısıyla yukarıda değinildiği üzere ormanların rolünün göz önünde bulundurulduğu bir çerçeve çizilmesi konusunda çalışmalar gerçekleştirilmesini beklemek sürpriz olmayacaktır.
Türkiye bu mücadelede diğer ülkelere ilham kaynağı oluyor
Türkiye, Paris Anlaşması’na taraf olduğunu duyurduktan sonra katıldığı ilk taraflar konferansı olan COP26 marjında açıklanan deklarasyona taraf olan 133 ülkeden birisi olarak ormanlara verdiği önemi tüm dünyaya duyurmuştur. Diğer taraftan ormanlık alan miktarı 1973 yılında 20 milyon hektar, 2005’te 21 milyon hektar, 2015’te ise 22 milyon hektar olan Türkiye’nin, halihazırda 22 milyon hektardan fazla orman varlığı bulunmakta olup 2023 yılı itibarıyla bu miktarın 29 milyon hektara çıkartılması hedeflenmektedir. Ormanların korunması bağlamında uyguladığı doğru politikalar sonucunda ülkemiz son 10 yılda orman varlığını en çok artıran ülkeler arasında 6. sırada bulunmaktadır.
Bu başarılı çalışmalar ve kararlılığımızla birlikte Sayın Cumhurbaşkanımızın işaret etmiş olduğu 2053 yılı net sıfır emisyon hedefine ulaşılmasında hiç şüphesiz ormanlarımızın da büyük rolü olacaktır. Geleceğe Nefes ve her yıl 11 Kasım günü kutlanan Milli Ağaçlandırma Günü gibi pek çok etkinlik ile tüm halkımızın ormanların korunması ve yeniden ağaçlandırılmasındaki yardımlarıyla ülke olarak topyekûn mücadelemiz devam edecek ve bugüne kadar olduğu gibi gelecekte de tüm ülkelere ilham kaynağı olmaya devam edeceğiz.