Kazanabileceğimiz bir yarış! Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri, bu slogan ile 23 Eylül 2019 tarihinde düzenlediği İklim Zirvesi’nde bir araya getirdiği dünya liderlerine iklim krizine karşı ivedilikle somut eylemlere geçme çağrısı yaptı. Tarih yine tekerrür etti… 2014 yılında Paris Anlaşması müzakereleri bütün hızıyla devam ederken de BM Genel Sekreteri İklim Zirvesi’ne ev sahipliği yapmıştı. Bu sefer de Paris Anlaşması’nın uygulamaya geçeceği 2020 yılı öncesinde bütün dikkatleri bu konuya çekti.
Benzeri üst düzey zirvelere bundan sonra da sıklıkla tanık olmamız kuvvetle muhtemel. Bunun temel nedeni, insanlığın dünyamızın geleceğini iklim değişikliğinden kurtarmak için yine kendisi ile girdiği zorlu yarış. Kazanmanın yegane yolu insanın, sera gazı emisyonlarına, dolayısıyla iklim değişikliğine neden olan faaliyetlerine kademeli de olsa son vermesinden geçiyor. Aynı anda iklim değişikliğinin artık fazlası ile hissettiğimiz olumsuz etkilerine karşı gerekli tedbirleri almak ve bu değişime uyum sağlamaktan başka bir seçeneği de yok. Ancak bilimsel araştırmalar, sera gazı emisyonlarını bugün sıfırlasak bile iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin uzun yıllar, yüzyıllar boyunca sürebileceğini gösteriyor.
Aslında uluslararası toplum uzun süredir bu yarışı kazanmak zorunda olduğunun farkında. Bu bilinçle özellikle 1992 yılında kabul edilen BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) altında yoğun çaba sarf ediyor. 2015 yılında oybirliği ile kabul edildikten sonra bir yıldan kısa bir sürede yürürlüğe giren Paris Anlaşması ise yarışı kazanma iradesinin en gerçek göstergesi olarak kabul ediliyor.
Bununla birlikte, insanlığın karnesi 2015 yılından bugüne kadar da çok umut verici olmadı. BM Çevre Programı (UNEP) tarafından hazırlanan 2018 Yılı Emisyon Açığı Raporu, Paris Anlaşması’na emisyon azaltımı amacıyla ülkelerce sunulan ulusal katkıların (NDCs – nationally determined contributions) mevcut hali ile 1,5-2 C derece hedefine ulaşmak için son derece yetersiz olduğunu söylüyor. Daha da kötüsü, küresel sera gazı emisyonlarının, birkaç yıllık durgunluk döneminin ardından 2017’de yeniden artış eğilimine geçtiğini vurguluyor ki sıcaklık hedefini tutturmak için emisyonların 2030 yılında 2017 yılına göre yüzde 25-55 daha az olması gerekiyor.
Artış eğilimi gösteren yalnızca küresel emisyonlar değil. ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA – National Oceanic ve Atmospheric Administration) çalışmalarına göre geçtiğimiz Temmuz ayı bugüne kadarki en sıcak ay olarak kayıtlara geçti. Sürekli yeni sıcaklık rekorları kırılırken[1] bütün dünyada iklim değişikliğine bağlı afetlerin sıklığı ve şiddetinde de önemli bir artış yaşanıyor. Bu yıl ülkemizde de sel felaketleri nedeniyle maalesef ciddi can ve mal kayıpları yaşandı.
Kısacası BMİDÇS altında yürütülen yoğun müzakerelere ve Paris Anlaşması’na rağmen halen yarışın kazanılabileceği sinyalleri gelmiyor. Teoriden eyleme geçebilmek için tamamlanması gereken BMİDÇS süreçleri son derece hantal. BMİDÇS’nin siyasi düzeyi de olumlu sinyallerin gelmesi için yetmiyor. Başarı için daha keskin bir siyasi iradenin ve bu iradenin de ivedilikle eyleme dönüşmesinin şart olduğu aşikar. Bu nedenle de BM Genel Sekreteri, eyleme geçerek bu yarışı kazanabiliriz diyerek tarihi bir sorumluluk aldı.
Zirveye giden yol
İklim değişikliğine karşı somut eylemler ortaya koyulabilmesi için BM İklim Zirvesi için birbiriyle bağlantılı dokuz tematik alan belirlendi. Her bir temanın koordinasyonu farklı ülkelere ve uluslararası kuruluşlara verildi. Zirveden yaklaşık bir yıl önce başlayan hazırlık sürecinde her bir tema altında atılması gereken adımlar hükümetler, uluslararası kuruluşlar, özel sektör, akademi ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla tespit edildi.
Aslında bu süreç, iklim değişikliği ile mücadele araçlarının bütün aktörlerce işbirliği içinde bir bütün halinde kullanılması gerekliliğini de bir kez daha kanıtlamış oldu. Nitekim, emisyon azaltımı olmadan iklim değişikliğine uyum sağlamak ya da yerel yönetimlerin iklim değişikliği ile ilgili çabalarını kolaylaştıracak teknolojilerin bilim dünyası ve özel sektör tarafından geliştirilmemesi halinde başarıya ulaşmak mümkün değil.
Zirvenin dokuz temasından biri olan azaltımın odağına, Paris Anlaşması’nın uygulama sürecini hızlandırmak hedefiyle Paris Anlaşması kapsamında özellikle büyük kirleticiler tarafından sunulan ulusal katkılar, uzun dönemli stratejiler ve sıfır emisyon planları gibi taahhütlerin güçlendirilmesi yerleştirildi. Mevcut bilimsel çalışmalar 2050 yılına kadar sıfır emisyona ulaşmanın mümkün ve gerekli olduğunu ortaya koyuyor. Öte yandan, azaltım hedeflerinin güçlendirilerek daha temiz üretim biçimlerine geçilmesinin ekonomik ve sosyal faydaları da bulunuyor.
İklim değişikliğine uyum ve iklim direncinin artırılması bir diğer tema olarak çalışıldı. Başta afetler olmak üzere iklim değişikliğinin olumsuz etkileri dünyanın her yerinde en ağır şekilde hissediliyor ve bu etkilerin daha da şiddetli bir hale geleceği öngörülüyor. Bu nedenle dünya genelinde iklim değişikliğine uyuma ilişkin acil taahhütlere ihtiyaç bulunuyor. Elbette burada etkilenebilirliği en yüksek ve en yoksul ülkeler daha da öncelikli.
İklim değişikliği ile mücadelede doğa temelli çözümlere odaklanan tema altında koruma kullanma dengesi ile biyoçeşitliliğin korunmasına yönelik işbirliklerinin ve uygulamaların yaygınlaştırılması konusunda adımlar atıldı. Ormanlar ve karasal ekosistemler, akıllı tarım uygulamaları, akarsular, göller ve okyanuslarda yaşamın canlandırılması ve bütün insanların doğaya erişiminin sağlanması öncelikler olarak belirlendi.
Sanayi dönüşümü teması altında özel sektör kilit paydaş olarak ortaya çıktı. Özel sektörün iklim değişikliği ile mücadeleye en güçlü şekilde katkı sunabilmek için elbette başta hükümetler olmak üzere politika yapıcılardan önemli beklentileri bulunuyor. Özel sektör yatırım yapabilmek için öncelikle uzun vadeli ve istikrarlı planlamalar ve güçlü mesajlar beklemekte. Ayrıca başta yenilenebilir enerji olmak üzere iklim dostu yatırım yapabilmeleri için teşvik mekanizmalarının oluşturulması ve yaygınlaştırılması gerekiyor. Daha uygun maliyetli çözümler bulunabilmesi için de teknoloji transferi ve inovasyon konusunda da yeterli desteğin sunulması şart. Elbette özel sektör yatırım yaparken finans kuruluşlarının kredi desteğine ihtiyaç duyuyor. Dolayısıyla, özel sektör ve finans kuruluşları arasındaki bu işbirliğinin daha sürdürülebilir hale getirilebilmesi için her iki tarafın da kazanç sağlamasına yönelik kolaylaştırıcı araçların ortaya koyulması daha da elzem hale geliyor.
Enerji dönüşümü teması altında fosil yakıtları terk ederek yenilenebilir enerji yatırımlarının artırılması ve karbon nötr bir dünya oluşturulması hedefine odaklanıldı. Enerji sektörüne bağlı bütün sektörlerde yenilikçi yaklaşımların geliştirilmesi en temel konulardan birini teşkil ediyor. Tema altındaki hedeflerden biri de 840 milyon kişinin elektriğe erişemediği dünyada en yoksul kesimler için yenilenebilir ve yerli kaynaklara odaklanarak elektriğin herkes için erişilebilir bir hale gelmesini sağlamak.
İklim değişikliği ile mücadelenin sosyal yönünün ele alındığı tema altında ise yeşil ve sürdürülebilir ekonomiye geçiş için ekonomik ve sosyal faktörlerin nasıl bir araya getirilebileceğine odaklanıldı. Bütün ülkeler ve toplumun tüm kesimleri için adil bir dönüşüm sağlamak, yeşil istihdam, sosyal adalet, insana yakışan işlerin yaratılması, işçi hakları ve sosyal korunma mekanizmaları oluşturularak sektörlerin desteklenmesi, kadın hakları ve dört çocuktan birinin kirlilik sebebiyle hayatını kaybettiği bir dünyada çevresel risklerin yarattığı sağlık sorunlarının önlenmesi için kararlı adımlar atmak öncelikler olarak belirlendi.
İklim değişikliği ile mücadelede gençliğin seferber edilmesine yönelik tema çerçevesinde 140 ülkeden gençlerin katılımı ile bir çalışma gerçekleştirildi. Gençler, iklim değişikliği ile mücadeleye ilişkin çözüm önerilerini ve dünya liderlerine vermek istedikleri mesajları ilettiler. Bu çalışma ile gençliğin gücüne güvenmemiz ve karar alma süreçlerine gençlerin katılımını güçlendirecek mekanizmalara işlerlik kazandırmamız gerektiği bir kez daha ortaya çıkmış oldu.
Elbette finansman konusu iklim değişikliği ile mücadelenin olmazsa olmazı. Finansman ile ilgili çalışmalar çerçevesinde çok taraflı kalkınma bankalarının iklim finansmanı konusunda daha etkin bir şekilde harekete geçirilmesi ve iklim değişikliğine uyum konusuna daha fazla finansman ayrılması konusunda genel bir uzlaşı hakim. Yeşil İklim Fonu ile yılda 100 milyar ABD dolarının mobilizasyonu hedeflense de taahhütler maalesef bu miktarın onda birini bile bulmuyor. Uygulamaya alınan projelerin toplam tutarı ise yaklaşık 2,5 milyar ABD doları civarında. Dolayısıyla, Yeşil İklim Fonu kapsamında gelişmiş ülkeler tarafından verilen taahhütlerin ivedilikle yerine getirilmesi elzem. Finans girişimlerinin en temel aktörlerinden biri elbette özel sektör. Bu nedenle özel sektörün tartışmaların içinde yer alması gerekiyor. İklim ekonomisi, ekonominin genelinden bağımsız düşünülemeyecek bir konu haline geldi. Dolayısıyla, finansal sistemin iklim değişikliği gerçeğini dikkate alan bir sistem haline gelmesi, bankacılık sektörünün de bu yöndeki dönüşüm seçeneklerini gözden geçirmesi şart.
Türkiye bu Zirvenin neresinde?
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a gönderdiği mektup ile Türkiye’nin mevcut tecrübelerine atıf yaparak Altyapı, Şehirler ve Yerel İklim Eylemi temasına liderlik etmesini teklif etti. Türkiye bu teklife olumlu yanıt verdi ve temaya ilişkin hazırlıkları Kenya ve BM Habitat ile birlikte katılımcı bir süreçle başarılı bir şekilde yürüttü.
Dünya nüfusunun yarısından fazlasına ve küresel ekonomik aktivitelerin yüzde seksenlik bir kısmına ev sahipliği yapan şehirler iklim değişikliği ile mücadelenin odağı haline gelmiş durumda. 2050 yılında dünya nüfusunun yaklaşık yüzde yetmişinin şehirlerde yaşaması öngörülüyor. Bu da 2030 yılına kadar 53 trilyon ABD Doları tutarında bir altyapı yatırım ihtiyacı anlamına geliyor.
Küresel sera gazı emisyonlarının yüzde yetmişinden fazlası başta binalar ve ulaştırma olmak üzere şehirlerdeki faaliyetlerden kaynaklanıyor. Bu da dünyada üretilen enerjinin üçte ikisinin şehirlerde tüketilmesi anlamına geliyor. İklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarının üretildiği şehirler aynı zamanda sahip olduğu nüfus ve ekonomik aktivitelerin oranı dikkate alındığında seller, sıcak ve soğuk hava dalgaları, aşırı yağışlar ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine de en fazla maruz kalan yerler olarak ön plana çıkıyor. Özellikle düşük gelir grubunun yaşadığı yerlerdeki nüfus yoğunluğu ve zayıf altyapı bu etkileri daha da kötüleştiriyor.
İklim değişikliğinin, şehirlerin planlanmasından inşasına ve idaresine kadar her aşamada en önemli parametrelerden biri olarak dikkate alınması elzem. Ulaştırma, binalar, kentsel yeşil alanlar, su ve atık yönetimi gibi alanların sürdürülebilir ve dirençli hale getirilmesi sadece iklim değişikliği ile mücadeleye katkı sağlamayacak, aynı zamanda yoksulluğun azaltılması, sağlık koşullarının iyileştirilmesi, nitelikli istihdamın artırılması ve ekonomik kalkınma gibi yan faydaları da beraberinde getirecek.
Bu bakış açısıyla tema altında binalar, ulaşım, yerel finansman ve kentlerde iklim direncinin artırılması konularına odaklanarak çeşitli girişimler geliştirdik.
Herkes için Sıfır Karbon Binalar girişimi ile 2030 yılına kadar yeni binaların, 2050 yılına kadar ise mevcut binaların sıfır karbon hale getirilmesi amacıyla yol haritalarının hazırlanması ve 2030 yılına kadar küresel ölçekte yaklaşık 1 trilyon ABD Doları tutarındaki yatırımın hayata geçirilmesi hedeflendi.
Sürdürülebilir kentsel ulaşım sistemlerinin oluşturulmasını hedefleyen İklim Dostu Ulaşım Girişimi ile düşük karbonlu, uygun maliyetli, güvenli, temiz ve güvenilir bir taşımacılık sektörüne geçiş sürecinde elektrikli araçlar ve toplu taşıma ön plana çıkarıldı.
Kentsel İklim Yatırımları Liderliği girişimi ile ise yerelin sürdürülebilir kentsel altyapı yatırımlarını hayata geçirmede ihtiyaç duyduğu finansmana erişim konusunda karşılaştığı engeller dikkate alınarak proje hazırlama, kredilendirme, izleme ve doğru finansman seçeneklerine odaklanıldı.
Sayın Cumhurbaşkanımız Zirvede gerçekleştirdiği konuşmasında, bütün ülkeleri ve diğer paydaşları hazırlanan bu girişimlere ortak olmaya, destek sunmaya davet etti. Cumhurbaşkanımız ayrıca Genel Sekreterin liderlere yaptığı iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik somut hedef ve eylemlerini açıklama çağrısına da cevap vererek Hanımefendi Sayın Emine Erdoğan’ın himayesinde yürütülen sıfır atık hareketi başta olmak üzere Türkiye’nin enerji, ulaştırma ve diğer sektörlerdeki hedeflerini dünya ile paylaştı.
İklim krizine gerçek bir karşı duruş!
Sonuç olarak Zirvede ülkemizin de dahil olduğu yetmiş kadar BM üyesi ülkenin siyasi liderleri, dünyanın çeşitli şehirlerinin yöneticileri ve özel sektör ve finans kuruluşlarının başkanları kürsüye çıkarak iklim krizine karşı nasıl eyleme geçeceğini bütün dünyaya ilan etti. Bundan sonra uygulamaya geçirilecek olan bu eylemlerin iklim değişikliği ile küresel mücadeleye nasıl katkı sağlayacağını zaman gösterecek.
Aslında Zirvenin daha önemli bir sonucu vardı. Bir süredir iklim krizine gerçek bir karşı duruş sergileyen ve bu krize neden olan bütün yetişkinlerden adeta hesap soran gençler yine oradaydı. Hem dışarda hem de içerde Zirvenin en etkili katılımcıları oldular. BM Genel Sekreteri’nin açılış konuşmasından hemen sonra gerçekleştirilen Gençlik Diyaloğunda, karar vericilere bu krizin bir parçası olmadıklarını hatırlatarak çözümün bir parçası olmaya, yani eyleme geçmeye hazır olduklarını haykırdılar. Gençlik hareketinin sembolü haline gelen Greta da üzerine basa basa gözlerinin üzerimizde olduğunu vurguladı.
Belli ki gençler, sadece bu Zirvede verilen sözlerin değil bundan sonra verilecek bütün sözlerin de yakın takipçisi olacak. Geleceği emanet edeceğimiz gençlerimizin iklim krizini bu denli dert etmesi, bu krizle mücadelenin arkasındaki en büyük itici güç. Yarın onlar karar verici olduklarında insanın doğanın hakimi değil, onun bir parçası olduğunu bizlerden daha fazla hatırlayarak yol alacakları düşüncesi bile son derece umut verici. İnsanın kendisi ile olan yarışı kazanabileceğinin en güçlü sinyali de bu.