Dünya değişiyor, kaynaklar tükeniyor
Zaman hızla akıyor. Dünyamız, biz insanlar için bilinen tek yaşam alanımız, her geçen gün biraz daha değişiyor. Kimisine göre gelişiyor, kimisine göre ise yıpranıyor, yaşlanıyor. Özellikle son 200 yılda baş döndürücü gelişmelere şahit olduk.
Ardından gelen ve dijital dönüşüm olarak adlandırılan üçüncü sanayi devrimi ile beraber alışkanlıklar hızla değişti ve daha çok tüketen bir toplum oluştu.
Öyle ki, her şeyi kendimizin sanar olduk. Rahat ve konforlu bir yaşam için doğanın bize sunduğu kaynakları dilediğimiz gibi kullandık. Halbuki burada yalnız değiliz. Bu dünyayı diğer 8,7 milyon canlı türü ile paylaşıyoruz.
Diğer yandan, yaşam koşullarındaki iyileşmeler üretimin yanında insan popülasyonunun da giderek artmasına yol açtı. Birleşmiş Milletlere göre 20’nci yüzyılın başında ancak 1,5 milyar olan dünya nüfusu özellikle de bilgisayar ve robot teknolojilerini içeren dijital dönüşümün etkin olarak devreye girdiği 1970’li yıllarda 3,7 milyara ulaştı. Günümüzde ise dünya nüfusu 1970’li yıllara nazaran 2 kattan fazla artış göstererek 7,7 milyara ulaştı.
Buna bağlı olarak kaynakları işleme ve üretim miktarı 3 kat, tüketim ise 4 kat yükseldi. Tüm bu gelişmeler doğal kaynakların daha çabuk ve hoyratça kullanılmasına neden oldu. Sonuçta, dünyamızın kendisini yenileme kapasitesini yavaş yavaş aşmaya başladık.
1970’den sonra dünya limit aşım günü olarak izlenmeye başlandı bu durum. Her geçen yıl biraz daha geriye çekildi. 1990’da 11 Ekim, 2000’de 23 Eylül, 2010’da 21 Ağustos, 2015’de 13 Ağustos, 2018’de 1 Ağustos, 2019’da ise 27 Temmuz olarak gerçekleşti.
Bu diğer bir söylem ile yıllık olarak sunulan kaynakları, artık sadece birkaç ayda tükettiğimiz anlamına geliyor. Şu anda yıllık 1,7 dünya kadar kaynak tüketiyoruz. Yani, gelecekten ödünç alıyoruz. Dünyamızın ömrü kısalıyor.
Atık Dağları Üretiyoruz
Bu aşırı tüketim sonuçta bir kirlilik doğuruyor. Evet, tükettikçe de atık üretiyoruz. Sadece evsel atıklara baktığımızda, 2012 yılı Dünya Bankası raporuna göre küresel bazda 1,3 milyar ton evsel atık oluştu. 2018 yılı raporuna göre ise bu değer hızlı bir artış ile 2,01 milyar tona çıktı. Tüketimin bu denli seyretmesi halinde ise 2050 yılında yaklaşık yüzde yetmiş oranında artış göstererek 3,4 milyar tona ulaşması bekleniyor.
Buna mukabil nüfusun ise 7,7 milyardan 10 milyara çıkması, yani yaklaşık yüzde otuzbeş oranında artış göstermesi öngörülüyor. Nüfus yüzde otuzbeş oranında artarken atığın yüzde yetmiş oranında artması; bireysel tüketimin hemen hemen iki katına çıkabileceğini gösteriyor bizlere.
Ne var ki oluşan bu atığın ancak yüzde 9’u geri kazanılıyor. Çoğunluğu ise gelişigüzel doğaya, çevreye, denizlere bırakılıyor. Su kaynakları ve doğal hayat için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Dünyamız koca bir atık depolama alanına dönüşüyor.
Kirlilik Artık Sınır Tanımıyor
Ne yazık ki gezegenimizde insan etkisiyle zarar görmeyen yer kalmadı. Dünyanın en yüksek tepesi, Everest… Çöp yığınları altında. Tonlarca çöp var. Çin Hükümeti çözüm olarak 5200 metre üstünü zirve tırmanışlarına kapattı.
Dünyanın en derin yeri, Mariana Çukuru… Orada yer alan yengeçlerden numune alınıyor. Sonuç şaşırtıcı… Çünkü dünyanın en kirli nehirlerinde yaşayan yengeçlerden 50 kat daha tehlikeli kimyasal -ağır metal- biriktiği tespit ediliyor.
Evet, kirlilik artık sınır tanımıyor.
Ülkemizde de nüfus artıyor, şehirler gelişiyor, daha rahat yaşam için şehirlere göç yüksek seyrediyor, yaşam standartlarımız ve beklentilerimiz artıyor. Sonuçta da geçmişe nazaran daha çok tüketiyoruz
Türkiye Atık Yönetiminde Çağ Atlıyor
Hatırlayanınız vardır. 1994 yılı öncesi ülkemizde atıklar gelişigüzel doğaya, çevreye, su kanallarına bırakılıyordu. O da çevreye, toprağa, yer altı ve yer üstü sularına, hatta havamıza zarar veriyordu.
İstanbul’da, Ümraniye Hekimbaşı çöplüğünde 1993 yılında çok acı bir olay yaşadık. Patlayan bir çöp sahası… Kaybolan 39 canımız…
Başta İstanbul olmak üzere ülkemiz için bir dönüm noktası oldu.
1994 sonrası hızla bir dönüşüm başlıyor. Dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN liderliğinde bir çevre hareketi başlıyor. Atıkları sağlıklı bir şekilde bertaraf etmek üzere düzenli depolama tesisleri inşa ediliyor. Bu sayı hızla artmaya devam ediyor.
2002 yılına geldiğimizde sadece 15 adet düzenli depolama sahamız vardı. Nüfusun da ancak yüzde 23’üne hizmet veriliyordu.
Yapılan hızlı reformlar ve yatırımlar ile birlikte bu sayıyı günümüzde 89 adete çıkardık. Şu anda nüfusun yüzde 76’sına hizmet verebiliyoruz.
Sıfır Atığa Doğru
Tabii artık depolamak çözüm olmuyor. Dünyamızın kaynakları sınırlı.
Kaynakları daha etkin bir şekilde kullanmak için “Kullan-at” kültüründen “ihtiyacın olduğu kadar kullan” – “tekrar tekrar kullan” tarzı yaşam kültürlerini geliştirmek zorunda olduğumuzun farkındayız.
Bunun için yeni bir adım attık. Bir dönüşüm hareketi başlattık. Öncelikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız hizmet binamızda… Adına SIFIR ATIK dedik.
Projenin başarıya ulaşması için hiç kuşkusuz desteğe ihtiyaç vardı. Zira 1990’lardan beri atık yönetiminde bir şeyler yapmak istiyoruz. Yaptık da esasında. Gelişigüzel atılan atıkların çevreye, insana, doğaya, denizlere, diğer canlılara zarar vermemesi adına önce sağlıklı depolama alanları inşa ettik. Ancak, yeterli değil.
Dünya artık atığa kaynak gözüyle bakıyor. Tekrar işleyerek ekonomiye, sanayiye girdi olarak temin edilebiliyor atıklar. Teknoloji buna imkân sağlıyor. Biz de yatırımlar gerçekleştirdik. Sanayicilerimizi destekledik. Mevzuatımızı geliştirdik. Sonuçta 25 yılda yüzde 1 olan geri dönüşüm değerini yüzde 13’e çıkarabildik.
Ancak daha yukarılara çıkmalıyız. Avrupalı ülkelerin birçoğunda bu değerler yüzde 40’ların üzerinde.
Ve Beklenen Destek Geldi
Bu yüzden sıfır atık projesi başladı. Ama başarı için destek şarttı. Üst düzey bir destek. Samimi ve kalıcı bir destek.
Ve beklenen destek geldi. Hem de en üst seviyeden geldi. Kendilerine arz ettiğimiz ilk günden bu yana desteklerini, himayelerini esirgemediler. Projenin hamisi oldular. Dünyada bu konuyu gündeme getirip takip eden ilk ve tek First Lady oldular. Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir çevre hareketinin öncüsü oldular.
Bu, Cumhurbaşkanımızın eşi Sayın Emine ERDOĞAN Hanımefendiden başkası değildi.
Çevreye Aşık Liderin eşi şimdi bayrağı devralıyordu.
Şehirlerin ortasında oluşan çöp dağlarını yok eden liderin eşi de düzenli de olsa, depolanan çöpleri, atıkları sıfırlamak için kolları sıvıyordu.
Hanımefendi bayrağı Beyefendi’den devralıyor.
İnsana değen her şeyde imzası veya katkısı var Hanımefendinin esasında.
Eğitim de, sağlık da, çocuk-aile ve kadın da, tarım ve çevre de bunlara dahil…
Her şey daha temiz, daha müreffeh bir Türkiye için.
Her şey yaşanabilir bir Türkiye için.
Her şey mavisi, yeşili, kahverengisi, tüm doğallığı ve güzelliği ile gelecek nesillere kalan bir Türkiye için.
Zira gelecek nesillerden emanet aldık bu dünyayı…
Evet, beklenen el imdada yetişti. Beklenen destek geldi.
Sesimizin yetişemediği yerlerde sesimize ses oldu. Buna sadece proje demediler. Seferberlik dediler. Hareket dediler. Güçlü bir ekip oluşturarak işe başladılar. Her kesimden destek istediler. Tüm kurumları seferberliğe katılmaya, taş üstüne taş koymaya davet ettiler. Kendileri de en önde yer aldılar.
Yorgunluk nedir bilmediler. Yeri geldi, yurtiçinde, yeri geldi yurtdışında hareketi gür bir sesle savundular. Sadece ülkemizin değil, dünyanın desteğini istediler. Çünkü çevre sorunlarının artık yerel değil, küresel etki oluşturduğunu yinelediler. Çözüm için ise müşterek hareketin önemine vurgu yaptılar.
Seferberlik Başlıyor
Daha neler neler yapmadılar ki.
Öncelikle Külliyeden ve Meclisten başladılar.
Örnek olmak gerekiyordu. Öncü olmak gerekiyordu. Gönül sultanlarımızdan Mevlana’nın da dediği gibi “Öğüt verecek insana değil, örnek olacak insana ihtiyaç var” sözüne göre hareket ediyordu adeta.
Bu yüzden öncelikle Külliye’den başladılar uygulamaya. Akabinde milletin temsil makamında, Gazi Meclis ile devam edildi. Ardından hareket dalga dalga yayıldı.
Yerelde ve yerinde çözüme önem gösterdiler. Bu konuda, belediye başkanlarına, valilere çağrı yaptılar. Konunun ehemmiyetini hatırlattılar.
Önde gelen isimlerle, kamuya mal olmuş sanatçılarla, iş adamları ve kadınları ile diyaloglar kurdular.
Özellikle kadınlara ayrı parantez açtılar. Zira biliyoruz ki ev ekonomisi kadınlarımızdan soruluyor. İsrafı önleme, gereksiz kullanımın önüne geçmeyi toplumumuzda en güzel kadınlarımız, analarımız yapıyor.
Öncü kadınlarımızla irtibata geçtiler. Aile Bakanlığımız ile temasa geçtiler. Vali eşlerine, belediye başkanı eşlerine mektuplar yazdılar, destek vermelerini istediler.
Sonra çocuklara yöneldiler. Öyle ya, bugünün küçükleri yarının büyükleri olacaktı. Şirketleri, belki de ülkeyi yönetecekti onlar.
Bu konuda da Millî Eğitim Bakanlığı ve TEMA ile ortak harekete geçtiler. Protokollerin yapılmasına vesile oldular.
Meyveler alınmaya başlandı. Sadece iki yıl gibi bir süreçte 400.000 kişiye eğitim verildi. 25.000’den fazla okul, hastane, idari hizmet binaları gibi kamu binalarında sıfır atık sistemi kuruldu. Atıklar türlerine göre ayrı toplandı. Geri dönüşüme, oradan da sanayiciye hammadde olacak ürünlere dönüştürüldü. Sebze-meyve gibi organik atıklar komposta dönüştürüldü. Gübre olarak park ve bahçelerde kullanıldı. Artan yemek artıkları hayvan barınaklarına gönderildi.
Depolamak yerine, toprağa gömülmek yerine, oluşan tüm atıklar değerlendirildi. Çünkü Frederick Talbot’un bundan tam 100 yıl önce kitabında ifade ettiği gibi “Atık, sadece yanlış yere bırakılmış bir hammadde” idi.
Şimdi Hanımefendinin öncülüğünde, atıklar o yanlış yerden alınarak doğru yerlere, işlenmeye, tekrar tekrar döngüye dahil edilmeye başlandı. Aynen doğada olduğu gibi. Nasıl ki birisinin atığı, başkası için kullanabileceği bir besin veya faydalı malzeme oluyorsa, sıfır atık ile de bu gerçekleşiyor. “Üret-Kullan-At” olarak adlandırılan doğrusal ekonomi modelinden “üret-kullan-tekrar tekrar kullan” modeli olarak adlandırılan döngüsel ekonomi modeline geçiliyor.
Sonuçta, sıfır atığın uygulandığı binalara gelen çöp kamyonları boş gönderiliyor.
Bunlar sadece başlangıçtı. Destek geçici değil, öyle bir süreliğine değil, kalıcı ve samimi idi.
Ülkemiz bir değişim geçiriyor. Geçmişe, özümüze dönüyoruz. Kültürümüzde israf, aşırı tüketim, gereksiz tüketim hiçbir zaman benimsenmedi. “Aza kanaat edemeyen çoğu bulamaz” düsturu ile hareket eden bir millet olduk tarih boyunca, öyle olmaya da devam edeceğiz.
Bu işin daha da sağlıklı yapılması, gelişmelerin takip edilmesi için Sıfır Atık Yönetmeliği hazırlandı.
Ne var ki, 2000 yılından sonra ülkemiz büyük bir atılım gerçekleştirmişti. Sadece 20 yılda ekonomimiz iki katın üzerinde büyümüş, kişi başı milli gelirimiz üç kat artış göstererek 4.000 Dolar seviyesinden 12.000 Dolar seviyesine çıkmıştı.
Bu durum topluma yansımış, alım gücü artmış, daha da tüketen bir toplum yapmıştı bizleri. Sadece son yirmi yılda nüfusumuz yüzde otuz oranında artmış, ancak buna karşın hammadde kullanımı yüzde 200’leri aşmıştı. Atık üretimimiz de 17 milyon tonlardan 32 milyon tonlara, hemen hemen 2 katına çıkmıştı.
Bu yüzden, sadece 25.000 bina ile kalmayıp, hareketi tüm ülke sathına yaymak gerekiyordu. Çünkü hedef büyüktü. Hanımefendinin destekleri ile günümüzde yüzde 13 olan geri dönüşüm hedefi 2023 yılı için yüzde 35 olarak belirlendi.
Bu sayede geri dönüşüm sanayisi oluşacak, istihdam artacak, dışa bağımlılık azalacaktı.
Zaman az, hedef büyüktü. Ancak, destek büyüktü. Yapılacak daha çok iş vardı. Hareketi ülke sathına yaymak için uygulama planı hazırlandı. Sıfır Atık Yönetmeliği yayımlandı.
2018 yılı sonunda yürürlüğe giren ve plastik poşetlerin ücretli satılmasını öngören Çevre Kanunu değişikliğinde de başrolü oynadılar. Şu anda plastik poşet kullanımda yüzde 70 azaltım sağladık.
Gelişmelerin izlenmesi için sıfır atık bilgi sistemi hayata geçirildi. Gelişmeler an be an kaydedildi.
25 yıldır yapılmak istenenler, iki yıl gibi kısa sürede sadece ülkemiz sınırları içerisinde değil uluslararası camiada da ses getirecek boyuta ulaştı.
Sivil Toplum Kayıtsız Kalmadı
Tabii ki kamuoyu da kayıtsız kalmadı. Kalamazdı da bu girişim karşısında. Çünkü herkesin kazanacağı, kazançlı çıkacağı bir hareket bu.
Özellikle sivil toplum oluşumları. Çevre konularında bir şeyler yapmak isteyen ancak sesini duyuramayan sivil toplum kuruluşlarımız var. Sessiz sedasız bir şekilde çevreye değer katanlar var. Onlar desteklerini ilk günden açıkladılar. Bu oluşumun içerisinde olacaklarını beyan ettiler. Bu konuda birçok faaliyet yürüttüler.
Bunlardan sadece birkaçına değinmek istiyorum. Sıfır atık mavi hareketine de büyük hizmetler sunan Deniz Temiz (TURMEPA) Derneği, küresel bazda çevre konularını her dem gündemde tutmaya çalışan Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) ve Akademik Dünyanın önemli bir temsilcisi Boğaziçi Üniversitesi.
TURMEPA “Deniz varsa hayat var sloganı ile süreçte yer aldı. Öyle ya, aldığımız iki nefesten birisini denizlerimiz sağlıyor. Bizler onları korursak onlar da bize hayat olacaktır, nefes olacaktır. Bu konuda birçok organizasyona, kampanyaya imza attılar. Okullarda eğitimler verdiler. Belirli bölgelerde deniz dip temizliği yaparak kamuoyunun dikkatini çektiler.
Küremizi tehdit eden büyük sorun iklim krizine, 1 milyon canlı türünün yok olmasına neden olacak büyük krize her gün dikkat geçen WWF, yine bu hareketin en ön saflarında yer aldı. Atıksız yaşamı, tasarrufu benimseyen, kaynakları daha akılcı kullanan, değişen iklime uyum sağlayan adımları içeren bu hareketin içerisinde yer aldı.
Eğitim camiasının duyarsız kalması tabii ki beklenemezdi. Zira onlar yeni nesli yetiştireceklerdi. Bu konuda ilk ses Boğaziçi Üniversitesinden geldi. Bünyelerinde Sürdürülebilir Kalkınma ve Temiz Üretim Merkezini de barındıran Üniversite, geçtiğimiz yıl Dünyanın değişik bölgelerinde yer alan 21 üniversite ile başlattığı sürdürülebilir yeşil kampüs uygulamalarını tüm kampüslerinde sıfır atık sistemine geçmekle de taçlandırmış oldu.
Dünya Sıfır Atık Vizyonumuzu biliyor
Evet, Hanımefendinin desteği sadece yurtiçi faaliyetleri ile sınırlı kalmadı. Yurtdışında birçok programa katıldı. Binlerce kilometrelik yolculuklar yaptı. Kuzey Amerika’dan Uzak Doğuya, Orta Afrika’dan Balkanlara kadar uzanan coğrafyada, birçok ülkede düzenlenen üst düzey katılımlı toplantı ve organizasyonlarda söz aldı. Ülkemizin sıfır atık vizyonundan bahsetti, diğer First Ladylere çağrıda bulundu.
Geçtiğimiz yıl Amerika Birleşik Devletleri’nde düzenlenen Birleşmiş Milletler Zirvesinde, aynı zamanda Columbia Üniversitesi Dünya Enstitüsü Başkanı da olan dünyaca ünlü Ekonomi Profesörü Jeffrey Sachs bir araya gelerek istişarelerde bulundu.
Nisan 2019’da Ürdün’de düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu (WEF) – Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Toplantısı’na davet edilen Hanımefendi, katılımcılara yine ülkemizdeki Sıfır Atık Projesi’ni anlattı. Burada da sıfır atık vizyonunun dünyamızın geleceği açısından taşıdığı öneme değinen Hanımefendi, özellikle de genç katılımcılara kısa süreli kullanılıp atılan bir tişörtün üretimi için harcanan 2.700 litre suyun israf edildiğinin, bu yaşam stilinin ivedilikle değişmesi gerekliliğinin altını çizdi.
Dur durak demeden devam etti. Haziran 2019’da bu sefer Dünya’nın diğer bir ucuna, ada ülkesi Japonya’ya, G20 Liderler Zirvesine katıldı. Orada da yine sıfır atık vizyonumuzdan bahsettiler. Bu sefer daha çok denizlerimize, su kaynaklarımıza yoğunlaştı, zira ‘Su Şehri’ olarak bilinen Osaka’daydı.
Sularımızı tehdit eden plastik atık belasına değindi ve doğru adımların atılması halinde 2050 yılında sularımızda plastiklerin değil, balıkların yüzebileceğini vurguladı. Dünya sularını tehdit eden plastik atık kirliliği ile mücadele için topyekûn bir seferberliğe katılmak üzere tüm lider eşlerine çağrı yaptı.
Konuşmalarının devamında, ülkemizde daha mavi sular görebilmek adına başlatılan Sıfır Atık Mavi projemizi de gururla sundular.
Evet, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde gerek kıyılarımız gerekse de denizlerimiz daha temiz daha mavi olabilsinler, balıklar, çocuklar daha rahat yüzebilsinler diye bu projeyi de sırtlıyorlar.
Evet, eşlerinin izinde yürüyorlar. Nasıl ki Beyefendi vakti zamanında “Asla temizlenemez, dolduralım gitsin” denilen Haliç’i, Altın Boynuzu temizlediyse, Hanımefendi de aynı yolda daha büyük bir azim ve hedefle denizlerimizi temizleme, bundan da öte onları temiz tutma kararlığı gösteriyorlar.
Japonya’da olduğu süre zarfında dünyanın ilk sıfır atık kasabası olarak anılan Kamikatsu kasabası çalışmalarını dinleyen Saygıdeğer Hanımefendi, benzer uygulamanın ülkemizde yapılması için de çoktan harekete geçmiş durumda.
Bu amaç doğrultusunda belirlenen ilk yer Ankara’nın Kızılcahamam ilçesi oldu. Burada yürütülen çalışmaları yerinde ziyaret ediyor, gelişmeleri anlık takip ediyorlar.
Takdire şayan bir enerji…
Bıkmadan, usanmadan gerek yurtiçinde gerekse de yurtdışında düzenlenen ve sıfır atığı konu edinen tüm organizasyonlara katılıyor, konuyu sahiplendiklerini, desteklerinin kalıcı olacağını her daim katılımcılarla paylaşıyorlar.
Atık kelimesinin geçtiği her yerde izlerini görmek mümkün. Evet, son zamanlarda özelikle Çin’in atık ithalatını yasaklaması üzerine ülkemize daha çok atık ithalatının gerçekleştiğini öğrendiklerinde, Ticaret Bakanlığı ile de istişarelerde bulunarak bu kalitesiz atık ithalatının önlenmesi adına ortak adımların atılmasına vesile oldular.
Yine dur durak bilmediler. Bu sefer de dünyanın diğer ucuna Amerika Birleşik Devletleri’ne, Eylül 2019’da düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Zirvesine katıldılar. Orada da düzenlenen bir panelde projemizi daha geniş bir kitleye sundular. İklim krizine karşı bu uygulamanın gerekliliğine vurgu yaptılar.
Panelde, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği, Birleşmiş Milletler Çevre (UN Environment) Programı, Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri (UN HABITAT), Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gibi üst düzey kuruluşların üst düzey temsilcileri yer aldılar.
UN Habitat) İcra Direktörü Sayın Maimunah Mohd Sharif, atık yönetiminde müşterek hareketin önemine vurgu yaptılar. Başarı için yerel yönetimlerin, hükümetin, iş dünyasının ve vatandaşların ortaklaşa iş yapmalarının önemli olduğu ve sıfır atık hareketinin tam da bu ruhla işlendiğini belirttiler.
Dünyaca ünlü ekonomi Profesörü Jeffrey Sachs, gezegenimizi tehdit eden önemli sorunlardan birinin kirlilik olduğunu, kirliliğin önlenmesi için yeşil uygulamaların yaygınlaştırılmasının gerektiğinden bahsetti. Aynı zamanda, döngüsel ekonomini temel taşlarından biri olarak gördüğü sıfır atık hareketinin bu uygulamalardan birisi olduğunu ifade ederek, Sayın Emine Erdoğan Hanımefendiye bu denli önemli bir çevre çalışmasına öncülük ettiği için teşekkürlerini ilettiler.
Yine, Birleşmiş Milletler Çevre Programı’ndan sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Sayın Satya S. Tripathi, atık yönetimi gibi çevresel konularda önderliğin çok önemli olduğunu, dünya genelinde bu tür adımların yeteri kadar atılmadığını, Sayın Hanımefendinin önderliğinde yürütülen bu çalışmanın önemli ve örnek olduğunu belirtti.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Halk Sağlığı, Sağlığın Çevresel ve Sosyal Belirleyicileri Birimi Direktörü Dr. Maria Neira son dönemde dünyada gerçekleşen ölümlerin yüzde 25’inin çevresel kirliliklere bağlı olduğuna dikkat çekti ve Hanımefendinin de belirttiği üzere çocukluğumuzda olduğu gibi basit ve kolay çözümlerin daha çevre dostu olduğunu belirterek sıfır atık hareketinin gerekliliğini vurguladı.
Hiç kuşkusuz bütün bu örnekler, sıfır atık hareketinin artık Dünyanın bildiği bir hareket olduğunu gösteriyor.
Her Faaliyette İmzaları Var
İki yıl gibi bir sürede onlarca “Sıfır Atık” temalı sergi, konferans, kongre ve zirvenin gerçekleşmesine vesile oldular. Hepsine de katılım sağladılar. Dünyaca ünlü sıfır atık felsefesinin kurucularını davet ettiler.
Sıfır Atık Forumuna katılım sağlayan Eric Adams, Dünya Sıfır Atık kurucusu Paul Connett ile dünyada sıfır atık hareketinin öncüsü olarak bilinen Bea Johnson’ın katılım sağladıkları Cemre Çarşısı bu organizasyonlardan sadece birkaç tanesi.
Yine, en büyük katkılarından bir tanesi de Sıfır Atık Zirvelerinin gerçekleştirilmesi oldu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızca organize edilen en büyük çevre organizasyonu olan zirvenin ikincisi yine kendi vesileleri ile düzenlendi. Destekleri ile her yıl daha da güçlenerek devam edeceği görülüyor.
Zirveye her yıl üst düzey kuruluşlardan temsilciler katılıyor. Geçtiğimiz yıl düzenlenen zirveye Birleşmiş Milletler Çevre Programı Akdeniz Eylem Planı İcra Direktörü Gaetano Leone katıldılar, projeden duydukları memnuniyeti ifade ettiler.
İkinci kez düzenlenen zirvenin bu yılki davetlisi ise Sayın Ovais Sarmad, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Genel Sekreter Yardımcısı, idi. Sayın Sarmad, Dünyada üretilen gıdanın 1/3ünün hiç kullanılmadan atık haline geldiği, geçtiğimiz temmuz ayının tarihte ölçülen en sıcak ay olduğunu, döngüsel ekonomi ve sıfır atık yaklaşımının iklim değişikliği ile mücadelede etkin olduğunu, Türkiye’de başlatılan sıfır atık hareketinin Birleşmiş Milletler 2030 sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşma için önemli bir adım teşkil ettiği, Türkiye’nin bu noktada edindiği tecrübelerle diğer ülkeler için de örnek olabileceğini belirtti.
Evet, sıfır atık projesi birçok bakanlığımızca ortak bir paydada bakanlar seviyesinde sahiplenilmiş durumda.
İşin gerek ithalat boyutu gerekse de ekonomik olarak Ticaret Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, sanayiciye hammadde olması açısından Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, eğitim ve farkındalık çalışmaları kapsamında Milli Eğitim ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlıkları doğrudan aktif olarak süreçte rol oynuyorlar.
Hedef 2023
Daha önce de belirttim, hedefler büyük. Hedef 2023. En az 100.000 kişiye doğrudan istihdam, yıllık 20 Milyar TL’lik ekonomi, yüzde 8 cari açığın önlenmesi ve daha neler neler.
Evet, ülkemiz değişiyor. Bir değişim gösteriyor. Değişimler sancılı olur ama sonuçları güzel olur. Destek var ise ve üst perdeden ise sancıdan ziyade kolay da olur.
Sıfır atık vizyonu, sıfır atık kültürü, tasarrufu merkeze alan yaklaşıma doğru ilerliyoruz. Hanımefendinin himayelerinde emin bir şekilde.
Gelecek nesillere havası, suyu, yeşili korunmuş, mavi gökyüzüne sahip bir çevre bırakma gayreti içerisindeyiz.
2023 yılına geldiğimizde; sularımızı, denizlerimizi, ormanlarımızı, doğamızı kirleten çöpler, atıklar olmayacak.
Sıfır atık projesi bir çatı proje oldu artık. Sıfır Atık Vizyonumuz var. Bunu şu anda katı atıklar için başlattık.
Temiz su ve temiz hava hareketleri de başlayacak.
Yine Hanımefendinin liderliğinde, öncülüğünde, himayelerinde.
English: Turkey’s zero waste initiative: Past, present and future