Dünya genelinde ekonomik istikrarın korunması için ülkeler bir araya gelerek gruplar oluşturuyor. Bunların ilki 1970’lerdeki büyük petrol krizinden sonra böylesi hadiselerin bir daha yaşanmaması adına 1975 yılında bir araya alan G7 oldu. 1999 yılından itibaren de ilk olarak Maliye Bakanları nezdinde değerlendirmelerde bulunmak üzere G20 grubu oluşturuldu.
G20 grubunda 19 ülkenin yanı sıra bir de Avrupa Birliği var. ABD, Çin, Almanya, İngiltere, Hindistan, Japonya, Güney Afrika gibi ülkelerin yer aldığı G20; dünya nüfusunun üçte ikisini, dünya gayrisafi hasılasının da %80’ini temsil ediyor. Çevresel açıdan ele aldığımızda ise küresel bazdaki karbon emisyonlarının %85’inden yine bu grup sorumlu.
G20 bünyesinde finans, enerji, sağlık, dış politika, çevre gibi belirli alanlarda yoğunlaşmak, bu noktalarda müzakerelerde bulunmak üzere birtakım bakanlık toplantıları düzenleniyor. Burada temel amaç ise ülke liderlerinin katıldığı G20 Liderler Zirvesine ilgili alanlarda altlık oluşturmak olarak karşımıza çıkıyor.
İlk rotamız Napoli
Ülkemizin de G20’nin bir üyesi olması hasebiyle Ekim 2021’de İtalya’nın Roma Şehrinde düzenlenecek G20 Liderler Zirvesine giden yolda önemli bir durak olan 22-23 Temmuz tarihlerindeki G20 Çevre ve İklim Bakanları toplantısına katılmak üzere rotamızı İtalya’nın Napoli şehrine çevirdik.
Bu G20 Zirvesi, bundan 100 gün sonra, Kasım ayında Glasgow’da düzenlenecek 26. İklim Taraflar Toplantısına (COP26) giden yolda önemli bir kilit aşama olarak değerlendiriliyor. Bu itibarla farklı bir öneme haiz. Dünya kamuoyu bu toplantıya kilitlenmiş durumda. Zira Paris Anlaşmasının öngördüğü küresel sıcaklık artışının sanayi öncesi döneme kıyasla +20C, mümkünse +1,50C derecede tutabilmek için daha bağlayıcı taahhütlerin verilmesi beklentiler arasında.
Gözler toplantıda
Son zamanlarda Almanya, Belçika, Avusturya, İngiltere, Çin, Hindistan ve ülkemizde görülen aşırı yağışlara bağlı taşkınlar, Amerika ve Sibirya’da aşırı sıcakların etkilerini artırdığı orman yangınları dikkatleri bir kez daha küresel sorun iklim değişikliğine çevirdi. Napoli’de Çevre Bakanları Toplantısının gerçekleştiği alana gelen binler, karar vericileri daha etkili olmaya davet etti.
Çevrimiçi olarak faaliyet gösteren aktivist gruplar da var. Onlar da karar vericilerin daha radikal önlemleri hayata geçirmeleri gerektiğini ancak bu konuda yetersiz olduklarını ifade ettiler.
Bunlardan biri olan ABD merkezli Avaaz Grubu şu hakikati bir kez daha gündeme getirdi; Kuzey Amerika Güney Amerika’ya çevre ve doğanın korunması çağrısında bulunuyor, Güneyliler de haklı olarak bunun için zengin Kuzey kesiminden finans desteği talep ediyor. 2009 yılında BM öncülüğünde yapılan bir toplantıda 2020 yılından itibaren her yıl gelişmiş zengin ülkelerin 100 milyar dolarlık yeşil iklim fonuna katkı sunacağı, buradaki birikimlerin diğer ülkelerce iklim dostu kalkınma için kullanılacağı kararı alınmış olmasına rağmen bunun bir türlü hayata geçmediğini vurgulayan Grup, iklim değişikliğinden yine bu finansman desteğine ihtiyaç duyan ülkelerin en çok etkilendiğini belirtti. Üstelik bu ülkelerin tarihsel sorumluluklarının olmadığı da ayrıca vurgulanarak yaşanan trajedi bir kez daha hatırlatıldı.
Çevre Bakanları bir arada
2 gün süren toplantıların ilk gününde Çevre Bakanları yuvarlak masadaydı. Görüşülen konular arasında biyolojik çeşitlilik ile doğal sermayenin korunması, döngüsel ekonomi ve kaynak verimliliği ile sürdürülebilir finans konuları ele alındı.
ABD adına söz alan EPA Direktörü Sayın Regan, Başkan Biden’ın sözlerine atıfta bulunarak Amerika’nın geri geldiğini, artık masada olduğunu ve kaybolan yılları toparlama isteğinde olduğunu belirtti. Bununla birlikte ABD’nin küresel bazda İklim değişikliği ile mücadeleye öncülük edeceğini vurguladı.
Fransız Çevre Bakanı Sayın Barbara Pompili yerel düzeyde iklim değişikliği ile mücadelenin önemine dikkatleri çekti. Şehirlerin önemli bir emisyon kaynağı olduğunu, bu itibarla da yerel çerçevede emisyonların azaltılması ve iklim değişikliğine daha dirençli şehirlerin oluşturulması gerekliliğine vurgu yaptı.
Şehirlerden kaynaklanan emisyonların azaltılması kapsamında Rusya temsilcisi toplu taşımada hidrojenli araçlara yer verileceğini açıklayarak destek verdi. Japonya Çevre Bakanı Sayın Shinjiro da net sıfır emisyon hedefleri çerçevesinde 100 bölgenin karbonsuzlaştırılacağı bilgisini verdi. Güney Afrika tarafından kıyı erozyonları önlemek adına yeşil alanların arttırıldığı vurgulanırken AB adına söz alan İklim Komiseri Sayın Timmermans da iklim değişikliği babında AB’nin lider bir rol üstleneceğini ifade etti.
Uluslararası Kuruluşlar da vardı
Katılımcılar arasında Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Sayın Fatih Birol da vardı. “Yeni bir küresel enerji ekonomisi doğuyor” sözleri ile hitabına başlayan Birol, dünyamızın halihazırda net sıfıra ulaşmak için büyük bir teknolojik güce sahip olduğu, yenilikçi yaklaşımlarla da bu durumun daha ileriye taşınabileceği, ancak bunun için de müşterek hareketin gerekliliğine dikkatleri çekti. Birol aynı zamanda, global ölçekte COVID-19 sonrası toparlanma için yapılan harcamaların sadece %2’sinin sürdürülebilir (temiz) enerji yatırımlarına aktarıldığını, iklim ve enerji hedeflerine ulaşılması için de bu değerin daha da yükseltilmesi gerekliliğine vurgu yaptı.
Diğer önemli bir konuk ise BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Yönetici Sekreteri Sayın Patricia Espinosa idi. G20’siz bir +1,50C hedefinin anlamsızlığına işaret eden Espinosa, G20 ülkelerine Paris Anlaşmasının temel hedefi olan küresel sıcaklık artışının sanayi öncesi döneme kıyasla +1,50C tutulması için liderlik yapmaları çağrısında bulundu. G20 Ülkelerinin küresel karbon emisyonlarının %80’inden sorumlu olduğunu bir kez daha hatırlatan Espinosa bu itibarla +1,50C hedefine G20’den bağımsız bir şekilde ulaşılmasının da mümkün olmadığının altını çizdi.
Sözlerine, sadece 97 ülkenin Paris Anlaşmasının öngördüğü niyet edilen katkı beyanlarını (NDC) güncellediğini, bu sayının da imza atan ülkelerin yarısından daha azına tekabül ettiğini anımsatarak devam eden Espinosa bu cihetle G20 ülkelerinin daha etkin NDC’lerle örnek olabileceğini belirtti. Son olarak da gelişmiş ülkelerin diğer ülkelere iklim değişikliği ile mücadele ve uyum noktasında 10 yılı aşkın süre önce alınan karar üzerine 2020’a yılına kadar 100 milyar dolarlık bir destek vereceklerini taahhüt etmiş olmalarına rağmen bunun hala gerçekleşmemiş olmasını da eleştiren Espinosa; “…Uluslardan ileriye dair nasıl taahhütler istenebilir ki eskileri yerine getirilmemiş iken…” sözleri ile artık bu ödemelerin yapılma zamanının geldiğine dikkatleri çekti.
BM Çevre Programı Direktörü Sayın Inger Anderson ise iklim değişikliğinin özellikle de kıyı kentleri daha çok etkilediğini, bu minvalde akıllı ve iklim dirençli şehirlerin inşa edilmesini, şehirlerin karbon ayak izlerinin düşürülmesi gerektiğini, keza şehir merkezlerindeki ısı adalarının daha çok park tarzı yapılarla elimine edilebileceği ifade eden Anderson, parkların sadece insana değil iklime de dost oldukları, bu düşünce ile de çevreci şehirler, daha serin şehirlerin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.
COP26 Başkanı G20’de
Başta da belirttiğimiz üzere G20 Çevre ve İklim Bakanları Toplantısı 100 gün sonra yapılacak COP26 için kilit aşamalardan birisi. Bu noktada önemli davetlilerden biri de COP26 Başkanı Sayın Alok Sharma idi. 17 Haziran 2021’de ülkemize de bir ziyaret gerçekleştiren Sharma Paris Anlaşmasının yürürlüğe girmesinden sonraki ilk taraflar Toplantısı olması hasebiyle oldukça büyük öneme haiz COP26’nın başarıya ulaşması için oldukça proaktif davranıyor.
COP26’ya giden yolda G20’nin hayati öneme haiz bir aşama olduğunu vurgulayarak sözlerine başlayan Sharma, çocuklarımızın geleceklerine ait anahtarların elimizde olduğunu, bu durumda daha sağlıklı ve temiz bir geleceğin kilidini açmanın da kararlarımızla mümkün olacağını belirtti.
Küresel İklim Değişikliği ile mücadelede bir mihenk taşı olarak görülen Paris Anlaşmasının yürürlüğe girmesinden sonra da emisyonların düşmek yerine artmaya devam ettiğini, yıkıcı etkileri her geçen gün artan iklim değişikliği nedeniyle 1 milyonu aşkın türün yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını, Kuzey Amerika’daki yangınların, Avrupa ve Çin’deki sel felaketlerin ciddi kayıp ve zararlar oluşturduğu, son birkaç yıl içerisinde Güney Afrika’daki belediye su kaynaklarının kuruma ile karşı karşıya kaldığını, Rusya’daki karasal buzulların erimeye başladığını, geçen yıl Endonezya’nın Başkenti Jakarta’nın kayıtlara göre en şiddetli yağışa sahne olduğu ve sonuçta 100 binden fazla insanın yerinden ettiğini sözlerine ekledi.
Ülkemizde de iklim değişikliğinin etkileri dolayısıyla geçtiğimiz günlerde Cizre’de (gölgede) ölçülen 49,1C ile kayıtlardaki en yüksek sıcaklığa erişildiğinin altını çizen Sharma artık gelişmiş veya gelişmemiş tüm ülkelerin iklim krizi karşısında tek başına yeterli kalmayacağı, dolayısı ile kalıcı çözüm için müşterek hareketle Paris Anlaşmasının öngördüğü hedeflere ulaşma zorunluluğunu yineledi.
İklim Değişikliği ve Biyoçeşitlilik “ORTAK” ele alınmalı
İklim değişikliği ve çevresel kirlenmenin etkilediği önemli alanlardan birisi de gıda. Katılımcılar arasında yer alan BM Gıda ve Tarım Örgütü Genel Direktörü Sayın Qu Dongyu, insanlığın pandemi, biyolojik çeşitlilik kaybı ve iklim krizi olmak üzere üçlü bir kriz ile karşı karşıya olduğunu, biyoçeşitlilik ile iklim değişikliğinin birbirleri ile ilişkili olduğu bu nedenle de ortak olarak ele alınması gerektiği, gezegenin endişe verici seviyede bir biyolojik çeşitlilik kaybı yaşadığı, sağlıklı gıda için de sağlıklı çevreye ihtiyaç duyulduğu, 1 milyarı aşan dünya nüfusunu etkileyen su kıtlığı, yine 1 milyar hektarlık ekili arazinin kuraklık dolayısı ile ağır etkilendiği, dolayısıyla su kaynaklarının da sürdürülebilir kullanımının önemine dikkat çekti.
Yine bozulmuş arazilerin restorasyonu gibi faaliyetler için yeterli yatırımların yapılması halinde ormansızlaşma gibi sorunların da 2030 itibari ile durdurabileceğini belirten Qu sonuçta da çok yönlü faydaların sağlanacağını ifade etti. Ormansızlaşmanın tersine döndürülmesi ile iklim değişikliği etkilerinin azalması ve gelecekteki olası hayvansal kaynaklı hastalıkların (zoonotik) yayılma riskini azaltacağı, biyolojik çeşitlilik kaybı ile arazi bozunumunun tersine çevrilmesi ile de yıllık bazda 1,4 trilyon dolarlık kaybın önlenebileceği bu faydalar arasında sayıldı.
G20 bünyesinde İLKLERE tanık olduk
Dünyanın en büyük 20 ekonomisini bir araya getiren G20 Zirvesi çerçevesinde yapılan Çevre, İklim ve Enerji Bakanları toplantısında bazı ilklere şahit olduk. Böylesi üst düzey bir platformda ilk kez iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı ve çevresel kirlilik konuları bir arada ele alındı. Diğer bir tabirle hepsinin birbiri ile etkileşim içerisinde olduğu kabul edildi.
Ayrıca 10 Haziran’da Hükümetlerarası Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Servisleri Platformu (IPBES) ile Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) ortaklığı ile hazırlanan ve iklim değişikliği ile biyoçeşitlilik arasındaki bağı vurgulayan rapor sonuçları da ilk kez bu toplantıda tanınmış oldu. Yani biyolojik çeşitlilik ile iklim değişikliği ayrılmaz bir bütün olarak görülecek.
İklim değişikliğine yol açan seragazlarının en büyük kaynağı hiç kuşkusuz enerji sektörü. G20 tarihinde ilk kez emisyonların azaltılmasını konu edinen İklim ve Enerji Bakanları ortak toplantısı ele alındı. Bu saikla enerji arz güvenliğini sağlarken net sıfır emisyon hedefine ulaşılması konusu masaya yatırıldı.
Doğaya yatırım zamanı
Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) Direktörü Sayın Dr. Bruno Oberle de G20 Çevre Bakanlarına bir mektup göndererek toplantıya dair görüşlerini paylaştı. Mektupta; yeryüzünde hayatın var olmasını sağlayan türlerin çeşitliliğinin büyük bir tehdit altında olduğu, daha önce görülmemiş bir hızla türlerin yok olduğu, iklim değişikliğinin bu yok oluşu daha da artırdığı, haliyle de günümüz sorunu iklim değişikliği ile biyoçeşitliliğin bu minvalde ortak bir zeminde ele alınmasının gerekliliğinin ortaya çıktığını belirti.
Sözlerine şu anda doğaya yatırım yapma zamanının geldiğini, doğaya yapılan yatırımların iyi yatırımlar olduğu, kısa ve orta vadede pozitif etkilerinin görüleceğini, doğa temelli çözümlerin ekosistemlerin yenilenmesine büyük katkı sunacağını hatırlatarak devam etti. Son olarak BM Genel Sekreterinin geçtiğimiz yıl dünya kamuoyunda oldukça karşılık gördüğü insanlığın doğa ile savaş halinde bulunduğu, doğa ile barışalım mottosunun herkesin önceliği olması gerektiğini ifade etti.
Taahhüt edilen finansman desteği verilmeli
G20 toplantısı sonrası bir açıklama yapan BM Genel Sekreteri Sayın Guterres de küresel sıcaklığın sanayi öncesi dönemine kıyasla +1,5 C tutulabilmesi için iddialı ve acil taahhütlerin verilmesi gerektiğini, bunun için de G20 liderliğine ihtiyaç duyulduğunu ifade etti. Yapılan bilimsel değerlendirmelere göre +1,5C için 2050 yılında karbon-nötr olması, 2030 yılına kadar da seragazı emisyonlarının 2010 yılı değerlerine göre %45 azaltılması gerekliliğini bir kez daha anımsatan Guterres, G7 ülkeleri ile diğer gelişmiş ülkelerin finansal açıdan diğer ülkelere destek sunması, bu kapsamda daha önce taahhüt edilen 100 milyar ABD Doların da verilmesi gerektiğini ifade etti.
ABD Başkanlık İklim Özel Temsilcisi ve aynı zamanda ABD’nin Eski Dışişleri Bakanı John Kerry de G20 Çevre Bakanları arifesinde Londra’da yaptığı bir konuşmada Başkan Biden’ın ABD adına sunması gereken katkıyı vereceğini belirtti. Ancak verilecek katkıya ilişkin olarak herhangi bir rakam telaffuz etmekten de kaçındı.
Çevre Bildirisi Yayınlandı
Çevre Bakanlar Toplantısının ardından aynı gün içerisinde bir deklarasyon yayınlandı. G20 Dönem Başkanlığını yürüten İtalya’nın Çevre ve Ekolojik Geçiş Bakanı Sayın Roberto Cingolani tarafından 7 sayfalık bildiri hakkında bilgiler basınla paylaşıldı. İçerisinde gıda güvenliğinden sürdürülebilir su yönetimi, deniz çöpleri ve gençlerin iklime dair daha sağlıklı eğitilmelerini içeren bir çok konu bağlığı bulunan bildiride temel bazda 3 alan öne çıktı. Bunlar biyoçeşitlilik, döngüsel ekonomi ve kaynak verimliliği, sürdürülebilir finans.
Biyoçeşitlilik alanı kapsamında doğal hazinenin korunması, doğa temelli çözümlerle ekosistemlerin restorasyonu, toprağın korunması, su kaynaklarının korunması, mavi vatan deniz ve okyanusların korunması ile plastik türevli deniz çöplerinin önlenmesi gibi hususlar öne çıktı. Döngüsel ekonomi kapsamında ise sürdürülebilir tekstil ve moda, döngüsel şehirler, eğitim ve öğretim hususları öne çıktı. Ayrıca 10 Haziran’da IPBES ve İPCC ortaklığı ile hazırlanan ve iklim değişikliği ile biyoçeşitlilik arasındaki bağı vurgulayan rapor sonuçları da ilk kez bu toplantıda tanınmış oldu.
Esasında gezegenin sağlığı, türlerin sağlığı ve insanlığın sağlığı birbiri ile etkileşim içerisinde. Birinden birisi zarar görürse diğerlerinin de zamanla bundan etkilenmesi kaçınılmaz. O yüzden “Tek Sağlık – One Health” yaklaşımı var artık dünyada. Ortak sağlık problemimiz var. Bakanlar Toplantısında TEK Sağlık yaklaşımının diğer holistik yaklaşımlarla bütünleştirileceği taahhüdü yer aldı. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), BM Tarım ve Gıda Örgütü (FAO), Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE) ve BM Çevre Programı (UNEP) işbirliği ile kurulan Tek Sağlık Yüksek Düzeyli Uzman Paneli (OHHLEP) memnuniyetle karşılandı.
İklim Bildirisi gecikti
23 Temmuz Cuma günü yapılan iklim ve enerji toplantısı sonuç bildirgesi ise neredeyse aşina olduğumuz sahneler nedeniyle çevre bakanları toplantısının aksine aynı gün yayınlanamadı. Zaman zaman dağılmanın dahi eşiğine gelen müzakereler sonucunda ancak Pazar günü hemen hemen son şekli verilen bildiriye dair detaylar G20 Dönem başkanlığını yürüten İtalya’nın Çevre Bakanı Sayın Cingolani tarafından kamuoyu ile paylaşıldı.
Sözlerine bu sürecin bir maraton olduğunu, gecikmenin müzakerelerin doğal bir sonucu olduğunu, basın mensupları karşısında gömleğindeki teri göstererek savundu. Bildiriye göre toplantının önemli bir çıktısı da önümüzdeki üç ay içerisinde, yani COP 26 öncesine kadar yeni ve daha iddialı ulusal katkı beyanlarının verilebileceğine (NDC) dair husus oldu.
Ancak uzlaşmanın sağlanamadığı noktalar da oldu. Aşamalı olarak kömür kullanımının sonlandırılması ve fosil yakıtlara sübvansiyon verilmesine dair husus ise Çin, Hindistan, Rusya ve Suudi Arabistan’ın karşı çıkması üzerine uzlaşı sağlanamadı.
Bu arada geçtiğimiz Haziran ayında yapılan G20 Maliye Bakanları toplantısında ise ilk kez karbonu fiyatlandırmanın gerekliliğinin görüşüldüğünü ve olumlu değerlendirildiğini de hatırlatmakta fayda var.
Ülkemiz adına verimli oldu
Ülkemiz oldukça proaktif bir durum sergiledi. Tarihsel sorumluluğumuz %1’in altında olmasına rağmen iklim değişikliği ile mücadelede aktif ve etkin bir süreç izlediğimizi, atıksu ve atık yönetim politikalarımıza, korunan alanlarda sağladığımız gelişmeler, mavi vatan denizlerimize dair birçok çalışmamız Bakanımız Sayın Kurum tarafından katılımcılarla paylaşıldı.
Sayın Bakan tarafından ülke olarak önümüzdeki dönemde BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin 16. Taraflar Konferansına ev sahipliği yapacağımız ve başkanlığını iki yıl için üstleneceğimiz belirtilerek biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı yolunda atılacak adımlarda öncü bir rol oynayacağımız ifade edildi. Korunan alanlarımızın son 20 yılda 2,5 kat artışla %11,5 seviyesine çıkarıldığı, ancak Aichi Hedefleri doğrultusunda korunan alan büyüklüğünün %17’ye çıkarılması için çalışmalara devam edildiği vurgulandı.
Su kaynaklarının korunması için de arıtma sistemlerinin geliştirildiği, yağmur suyu toplama sistemlerinin belirli alanlarda zorunlu kılındığı, arıtılmış atıksuların yeniden kullanımına öncelik verildiğine dikkatleri çeken Sayın Kurum, Cumhurbaşkanımızın eşi Sayın Emine Erdoğan Hanımefendinin himayelerinde büyüyen sıfır atık projesi ile de sadece 3 yılda geri kazanım oranının 9 puan artışla %22 seviyesine çıkarıldığı belirtildi.
Sözlerine ülkemizin gelişmiş pek çok ülkeye nazaran kirleticiler arasında yok denecek kadar az bir seviyede katkı sunduğunu belirterek devam eden Sayın Kurum bu itibarla da iklim finansmanına erişim noktasında tüm ülkelerin desteklerini istedi.
Bunun yanında temaslar noktasında da yoğun bir gündem ile hareket eden ülkemiz heyeti, bu çerçevede ABD Başkan İklim Özel Temsilcisi Sayın John Kerry, AB İklim Komiseri Sayın Timmermans ve Almanya Bakan Yardımcısı Sayın Johen Flasbarth başkanlığındaki heyetlerle ikili görüşmeler gerçekleştirdi. Özellikle de iklim rejimi noktasında daha adil bir konumlandırma talebimizi yineleyerek destek talebinde bulunduk.
COP26 İklim Zirvesi için Yeni Rotamız Londra
G20 Çevre ve İklim Bakanları toplantısının hemen akabinde, COP26 Başkanı Sayın Alok Sharma 51 ülkeyi iklim için 25-27 Temmuz tarihlerinde Londra’da bir araya getirdi. Aralarında küresel seragazı emisyonlarının %40’ından fazlasına yol açan ABD ve Çin de vardı. Emisyonlara neredeyse etkisi olmamasına rağmen özellikle küresel ısınma sonucu artan deniz seviyesi yükselmesinin büyük risk oluşturduğu ada ülkeleri Barbados ve Marshall Adaları gibi ülkeler de görüşmelerde yerini aldı.
COP26 öncesi daha somut kararlara varmak ve etkin işbirliklerini müzakere etmek üzere 2 gün süren çeşitli toplantılar yürütüldü. Son zamanlarda yaşanan sel baskınlarına da değinilerek İklim değişikliğinin gelişmişlik seviyesine bakılmaksızın artık her ülke için ciddi riskler barındırdığı, dolayısı ile müşterek ve etkin adımların atılması gerekliliği masaya yatırıldı. Ülke olarak burada da haklarımızın korunması noktasında etkin mücadele ve müzakerelerde bulunduk.
Doğa ile mücadele değil “UYUMLU” olalım
Çevre ve iklim konuları artık ister istemez dünya kamuoyu gündemini meşgül etmeye devam edecek. Yeni nesil bu konunun bilincinde. Sağlıklı bir gelecek istiyor. Dolayısı ile ülkelerin daha fazla direnmesi mümkün olmayacak.
Ancak çok önceden verilen sözlerin hayata geçirilmemesinin de yarınlara dair sözlere güveni olumsuz etkileyeceği de unutulmamalı. Paris Anlaşmasının yürürlüğe girmesine müteakip ilk İklim Değişikliği Taraflar Konferansı olan Glasgow COP26’ya giden yolda hala fırsatlar var. Öncelikle Eylül ayında BM Genel Kurulu toplanacak. Ekim ayında da G20 Liderler Zirvesi var. Bu duraklar hiç kuşkusuz COP26 için hayati öneme haizler.
Almanya gibi güçlü altyapıya sahip bir ülkede 200’ün üzerinde can kaybının yaşanması artık iklim değişikliğinin etkilerine karşı gelişmiş ülkelerin de çaresiz kalabileceğini gösterdi. Her ne kadar Sayın Merkel’in afet bölgesini ziyareti esnasında doğa ile mücadelemiz sürecek gibi talihsiz bir açıklaması olmuşsa da, tarihin bize insanoğlunun doğanın gücü karşısında çaresiz kaldığını sürekli gösterdiğini biliyoruz. Burada yapılacak en güzel şey, insanların kendilerini doğanın hakimi değil de bir parçası olduğu gerçeğinin farkına varıp, 2050 yılına doğru doğa ile barışık bir yolu izlemeleri olacaktır. Atılan ve atılacak tüm adımların yarınlarımıza güzel muştular vermesi temennisiyle…