Yaşam için elverişli tek gezegen olan mavi gezegenimiz, ilerleyen yaşına rağmen hala cömertliğinden taviz vermiyor. Üzerindeki sayısız canlıya en güzel şekilde ev sahipliği yapıyor; beslenme, barınma gibi birçok imkân sunarken karşılığında sadece doğal dengeye saygı istiyor.
Ancak 200-300 milyon yıldır varlığını sürdüren insanoğlunun gelmesiyle birlikte bir dönüşüm yaşıyor. Özellikle de yaşam kalitesinin yükselmesi için atılan adımlar, sağlanan teknolojik gelişmeler doğa üzerindeki baskıları arttırarak ekolojik dengeyi olumsuz yönde etkiliyor. Son iki yüzyılda, makineleşmenin hayatımıza girmesi ile bir tarafta üretim kolaylaşırken bir taraftan da aşırı kaynak kullanımı ile karşı karşıya geldik. Bu durum beraberinde iklim değişikliği, hava kirliliği, su stresi, biyoçeşitlilik kaybı gibi artık küresel etki oluşturan sorunlara yol açtı.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) değerlendirmelerine göre sadece son yüzyılda kaynakların işleme ve kullanımının 12 kat arttığını görüyoruz. Yine, seri üretimlerin yapıldığı ve bilgi teknolojilerindeki devrimlerin yaşandığı son 50 yılda da kaynak kullanımının 3 kat, tüketimin ise 4 kat arttığını müşahede ediyoruz. Halbuki buna mukabil nüfus artışının 2 kat artış sağlamış olması bizlere ferdi tüketimin arttığını gösteriyor.
Günümüzde önem arz eden konulardan biri de gıda güvenliği oluşturuyor. Sağlığımızın korunması, yaşam kalitemizin korunması için yerkürenin sunduğu nimetlerden belli oranlarda faydalanmak gerekiyor. Ancak bu tüketim çok da adil olmayan bir şekilde yapılıyor. Dünyanın bir tarafı açlık ve sefaletle boğuşurken diğer tarafı varlık içerisinde yüzüyor ve kaynakları heba ediyor. Bu durum acil önlemlerin alınmasını zaruri kılıyor.
Gıda üretimi artıyor
Gelişen teknolojinin kolaylaştırdığı tarım faaliyetleri beraberinde daha çok ve çeşitli gıda ürünlerinin yetiştirilmesine olanak tanıdı. Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) verilerine göre sadece son 30 yılda gıda üretimi ikiye katlandı. Günümüzde yıllık bazda 4-5 milyar ton gıda üretimi gerçekleşiyor.
Ürün grubu bazında ele aldığımızda bazı ürünlerde daha yüksek artışlar yaşandı. Yetiştirilmesi son derece güçlük isteyen etli gıdalarda son 50 yıllık süre zarfında 4 kat artış yaşanarak yıllık bazda üretim 320 milyon tonlara ulaştı. Süt üretiminde de aynı süre zarfında 2 kat artış görüldü.
Gıda Sektörü büyüyor
Denizcilik ulaşımı gibi ucuz ve güvenli ulaşım yollarının gelişmesi ile birlikte belirli bölgelere özgü olan ürün gruplarının çok uzak mesafelere götürülmelerini kolaylaştırdı. Haliyle bu durum ülkeler arası ticareti de geliştirdi. Öyle ki son 30 yılda küresel gıda ticaret hacmi 600 milyar dolardan 2,5 kat artışla 1,5 trilyon dolara ulaştı.
Gelişmekte olan ülkeler küresel tarım ve gıda pazarına giderek daha fazla katılım sağlıyor. Bu gruptaki ülkelerce yapılan ihracat dünya toplamının 3’de birinden fazlasına ulaşmış durumda.
Tüketim katlanıyor
Yaşam koşullarının iyileşmesi, gıdada çeşitliliğin artması tüketimi de arttırdı. Son 30 yılda dünya nüfusu sadece %50 artış yaşadı. Buna karşın gıda üretiminin ikiye katlanması, hiç kuşkusuz kişi başı tüketimde artış yaşandığını gösteriyor bizlere.
Bu gerçeği gözler önüne seren diğer bir gösterge de alınan besinlerin kalori değeri üzerinden ele alınması. FAO verilerine göre 1960’larda dünya genelinde ortalama kişi başı kalori cinsinden gıda alımı 2200 kilokalori iken tüketim artışı ile birlikte 2010’lu yıllarda bu değer 2700 kilokaloriye çıktı.
Bütün bu değerler ülkelerin gelişmişlik seviyesine bağlı olarak farklılık gösteriyor. 1960’lardan 2010’lu yıllara gelindiğinde yüksek gelirli ülkeler kategorisinden yer alan ABD’de de 2700 kilokaloriden 3700 kilokaloriye çıkarken, düşük gelirli ülkeler kategorisinde yer alan Etiyopya’da artışın 1700 kilokaloriden ancak 2100 kilokaloriye çıktı. Bu veri aynı zamanda, üretimin miktarı ve çeşitliliğin oldukça arttığı, bölgeler arası farklılıkların giderilmesi için birçok politika geliştirilmesi olmasına rağmen, anılan Afrika Ülkesi vatandaşlarınca 2010’lu yıllarda alınan kilokalori değerlerinin 50 yıl öncesindeki dünya ortalamasına hala ulaşamadığını gösteriyor. Diğer bir tabirle, adil bir dağılımın olmadığının en bariz göstergelerinden birisi bu.
Bu parametre bazındaki en büyük artış sanayileşmiş Asya bölgesinde yer alan Çin’de gerçekleşiyor. 1960’larda ortalama bir Çinli vatandaşın kalori cinsinden gıda alımı 1400 kilokaloriye tekabül ederken, 2010’lu yıllarda bu değer 2 kattan fazla artış ile 3100 kilokaloriye çıktı.
Kişi başı kg bazlı tüketim de durum çok farklı değil. Örneğin; ABD ve Avustralya gibi yerlerde yıllık kişi başı et tüketimi 100 kg civarında iken nüfusunun %30’a yakını yoksulluk sınırı altında kalan Hindistan’da yıllık kişi başı et tüketimi sadece 5 kg olarak seyrediyor.
Açlığa mahkûm hayatlar
Yaşanan tüm gelişmelere rağmen dünyada açlık hala önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Dünya Gıda Programı ve FAO değerlendirmelerine göre günümüzde 815 milyondan fazla kişi açlıkla boğuşuyor. Yaklaşık 3 milyar kişinin de sağlıklı beslenmediği diğer bir gerçek. 2050 yılında da bu sayıya 2 milyar insanın daha katılması bekleniyor.
Ne var ki sorun gıda yokluğundan değil, başlıca nedenlerden biri israf edilen gıdalar. Bununla birlikte yoksulluk, siyasi istikrarsızlıklar, çatışma ve ekonomik krizlerle birlikte günümüzün en büyük sorunu iklim krizi de açlığı tetikleyen ve artıran unsurların başında geliyor. Dünya Bankasına göre dünyada yaklaşık 800 milyon kişi uluslararası yoksulluk gelir sınırı olan günlük 1,9 doların altında bir gelire sahip. Esasında açlık da aynı zamanda yoksulluğa yol açıyor. Zira yetersiz beslenme güçten düşmeye, bu durumda iş bulmaya veya güç isteyen işlerde çalışmayı önleyerek gelir kaybına neden oluyor.
Açlığın bir diğer nedeni ise çatışmalar. Dünya Gıda Programına göre açlık ile boğuşan 815 milyon insanın yarısından çoğu -yaklaşık 490 milyon kişi- iç çatışmaların yaşandığı Suriye, Yemen, Myanmar, Sudan gibi ülkelerde yaşıyor.
Ve ortak sorunumuz İklim Değişikliği. Artan yağışlar, fırtınalar, aşırı sıcakların yol açtığı kuraklıklar etkiledikleri bölgelerde ciddi gıda sorunlarına da yol açtı. 2016’da gerçekleşen ve son 50 yılın en büyük kasırgası olarak nitelendirilen El Nino, gıda bakımından Güney Amerika’da 20 milyondan fazla kişiyi olumsuz etkiledi.
Yine, Dünya Gıda Programı değerlendirmelerine göre sadece 2019 yılında iklim değişikliği etkileri dolayısı ile 34 milyon kişi açlık çekerken ekonomik krizler dolayısı ile de 24 milyon kişinin sorun yaşadığı, ancak hala devam eden COVID-19 Salgını ile iklim değişikliğinin her geçen gün artan etkilerinin yol açabileceği muhtemel kıtlıklar nedeniyle ilave 265 milyon kişinin daha açlık ile karşı karşıya kalabileceği belirtiliyor.
Çöpe Giden Dünyalar
Her yıl üretilen 4-5 milyar ton gıdanın adil bir dağılım gerçekleştirilmesi halinde 2050 yılında dünya nüfusunun ulaşacağı 9,7 milyar nüfusa yeterli olabilecek seviyede. Ancak 7,5 milyar nüfuslu dünyamızda her 9 kişiden biri açlıkla boğuşuyor. Çünkü her yıl üretilen gıdanın %30-40, diğer bir ifade ile yaklaşık 3’de birine denk gelen 1,3-1,6 milyar tona yakını israf ediliyor. Üstelik hala tüketilebilecek nitelikte olmasına rağmen bu kayıplar yaşanıyor. Başlıca neden ise çöpe giden milyarlarca ton gıda. Yani dünyaları çöpe atıyoruz.
Tüketimin bu denli seyretmesi halinde ise 2050 yılındaki nüfus artışına bağlı olarak mevcut üretimin %60 ile %120 artması gerekecek. Yani en az 3 milyar ton ilave gıda üretmemiz gerekecek. Bu durum daha çok su kullanımını, daha çok ekilebilir arazi ve bütün bunlar için yüksek miktarda enerji gerektiriyor.
Kayıp nedenleri farklılıklar gösteriyor
Gıda israfı tüm gıda değer zinciri (üretim – harmanlama – depolama – işleme – nakliye – pazarlama – tüketim) boyunca görülebiliyor. Üretim safhasında erken hasat, hastalıklar veya yetersiz hasat metotları dolayısıyla kayıpların yaşanabiliyor iken, soğuk zincirlerinin eksikliği nedeniyle depolama sürecinde soğuk zincir yetersizliği, işleme ve dağıtım safhasında ambalajlama ve etiketlemedeki sorunlar, tüketim aşamasında ise yemek planlamadaki hatalar, son kullanma tarihinin göz ardı edilmesi gibi nedenlerden kaynaklanabiliyor.
Genel manada üretim-depolama ve işleme safhalarındaki israflar gıda kaybı olarak nitelendirilirken dağıtım/pazarlama ve tüketim safhalarındaki israflar ise gıda atığı olarak kabul görmektedir. FAO verilerine göre düşük gelirli ülkelerde de en az yüksek gelirli ülkeler kadar gıda kaybı yaşıyor. Sırasıyla bu değerler 630 ve 670 milyon ton.
Ancak kaybın hangi aşamada gerçekleştiği noktasında büyük farklılıklar var. Latin Amerika, Güney ve Güneydoğu Asya ile Sahraaltı Afrika Ülkeleri gibi az gelişmiş ülkelerde yaşanan kayıplar üretim-depolama-işleme gibi ilk safhalarda sırasıyla %61, %65 ve %75 gibi çok yüksek oranlarda kayıplar yaşanırken, sadece %5’i tüketim safhasında heba oluyor.
Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) verilerine göre Yüksek Gelirli Kuzey Amerika, Okyanusya, Avrupa ile Sanayileşmiş (Çin, Japonya, güney Kore) ülkelerdeki gıda kaybının; %61’i tüketim safhasında tüketiciler tarafından çöpe terk edilirken, %32’si de üretim – depolama – nakliye – işleme gibi erken safhalarda gerçekleşiyor.
Çin’de dünyadaki tüm tahılların %13’üne eşdeğer miktardaki 35 milyon ton tahıl depolama-işleme-dağıtım süresince gerçekleşirken, sadece %2,5 oranında tüketim safhasında gerçekleşiyor. Hindistan’da da benzer bir durum söz konusu. İşleme-depolama gibi süreçlerdeki teknolojik yetersizliklerden dolayı gıdaların %40’ı kayba uğruyor.
Örneklerde de görüldüğü üzere yaşanan gıda kayıp ve atıkları düşük gelirli ülkelerde genelde teknolojik yetersizlikten kaynaklanırken, bu durum gelişmiş ülkelerde aşırı ve bilinçsiz tüketim oluyor. Örneğin, AB’de yıllık bazda yaşanan 88 milyon tonluk gıda kaybının en az %10’unun etiketlemeden (tavsiye edilen tüketim tarihi – TETT, son kullanma tarihi – SKT gibi) kaynaklandığı belirtiliyor.
Tüketim safhasında kişi başı kayıplarda ise ABD 100 kg ile zirvede yer alıyor. Dünyada açlık çeken insanların %62’sinin yer aldığı Asya-Pasifik Bölgesinde tüketim safhasında yaşanan kişi başı kayıp sadece 11 kg. Diğer bir ifadeyle ortalama bir Amerikan bir Asyalıdan 10 kat daha fazla gıda kaybına neden oluyor.
Buradan hareketle, Gelişmiş ülkelerde -Tarladan Çatala- kuralı çerçevesinde “ÇATAL” kapsamında önlemlerin yoğunlaşması gerekirken az gelişmiş ülkelerde ise zincirin başlangıcı olan “TARLA” alanında önlemlerin geliştirilmesi gerekiyor.
Etkileri CAN yakıyor
Yapılan bu gıda israfının sosyal etkilerinin yanında ekonomik etkileri de var. Her yıl heba olan 1,3 milyar ton gıdanın Küresel Ekonomiye doğrudan etkisi 1 Trilyon $ geçiyor. Bu değere sosyal etkiler için 900 Milyon Dolar ile çevresel etkiler için 700 Milyon Dolarlık etki de hesaba katıldığında bu değerin global ekonomiye yıllık etkisi 2,6 Trilyon $ aşıyor. Bu değer 2018 Dünya Bankası verileri esas alındığında dünyanın en büyük 8. ekonomisi olabilecek bir değer.
ABD Tarım Bakanlığı verilerine göre israf olan gıda oranı %30-40 seviyelerinde. Maddi karşılığı yıllık 162 Milyar Dolar olan ülkede yıllık bazda 128 milyon ton gıda kaybı yaşanıyor. Toplamda 169 milyon ton gıda israfının yaşandığı Kuzey Amerika’da Meksika 28 Milyon ton ile ikinci sırada yer alırken onu 13 milyon ton ile Kanada izliyor.
Benzer şekilde Avrupa Birliği’nde de yıllık bazda üretilen gıdanın %20’sine tekabül eden 88 milyon ton gıda kaybı yaşanıyor. AB ekonomisine yıllık etkisi 143 Milyar Avro. Bu kaybın 47 milyon tonu evsel tüketim, 10 milyon tonu da yemek servislerinden olmak üzere %65’si tüketim safhasında gerçekleşiyor. Mali açıdan da yaşanan kaybın 98 Milyar Avrosu evsel tüketim safhasında oluşan bu kayıpların bedeli.
BM Avrupa Ekonomik Komisyonu için Boston Danışmanlık Grubunun yapmış olduğu çalışma sonuçlarına göre yaşanan gıda kayıpları maddi açıdan ele alındığında en büyük kaybın gıda değer zincirindeki en son safha olan tüketim safhasında meydana geldiği görülüyor. Çalışmada tüketim safhasında heba edilen her kg gıda başına mali etkinin 1,47 dolar olduğu, bunu 1,04 $/kg ile dağıtım/pazarlama safhasının takip ettiği, üretim safhasının ise 0,46 $/kg etki oluşturduğu ortaya konmuştur.
Ürün bazında değerlendirme yapıldığında ise büyük kayıp ise sebze meyve ürün grubu olarak karşımıza çıkıyor. Toplam gıda kaybının 600 milyon tonunu oluşturan sebze-meyve ürün grubunun neden olduğu doğrudan maddi kayıp da 435 Milyar Dolar ile en yüksek değer. Yıllık bazda heba edilen 100 Milyon ton ile ağırlıkça diğer ürün gruplarına göre en az olmasına rağmen değer anlamında ikinci sırayı ise et ve et ürünleri alıyor. Doğrudan maddi etkisi 290 Milyar Dolar. İsmi geçen iki ürün grubunun doğrudan maddi etkisi tüm kayıpların doğrudan etkisinin %60’ını aşıyor.
Aynı çalışmada durumun bu şekilde seyretmesi halinde de doğrudan mali etkinin 2030 yılında %25 artarak 1,5 Trilyon Dolara ulaşacağı öngörülüyor. Kayıplar yine bölgesel bazlı olarak farklılık arz ediyor. 4 kişilik ortalama bir Amerikan ailesi yıllık 1.500$ değerinde gıda kaybına imza atarken, Birleşik Krallık’da bu değer 910$ buluyor.
Çevresel etkileri paha biçilemez
Hiç kuşkusuz yaşanan kaybın en büyük olumsuz etkisi çevresel olarak karşımıza çıkıyor. Su kullanımı, doğal kaynak kullanımı, arazi bozunumu, biyoçeşitlilik kaybı, kirletici emisyonlar ve daha burada sayamadığımız birçok olumsuz etki.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği -IPCC- Paneline göre israf edilen gıda bir ülke olsa küresel seragazı emisyonlarının %8-10’undan sorumlu olurdu. Bu haliyle, Çin ve ABD’den sonra en çok salım yapan 3. büyük ülke olurdu. Bu değer aynı zamanda ülkemizin en az 8 katına eşdeğer.
Arazi kullanımı, su kaybı, atık yönetimi de yine öne çıkan önemli çevresel etkiler. Her yıl israf edilen gıdayı üretmek için ihtiyaç duyulan tarım alanının büyüklüğü ise 9,6 km2. Bu değer Çin’in yüzölçümüne eşdeğer. Ülkemizin ise 12 katından daha fazla bir alan demek.
Aynı şekilde, yıllık israf edilen gıdayı üretmek için ihtiyaç duyulan su miktarı da 250 km3. Bu değer her yıl Avrupa’nın en büyük nehri olan Volga nehrinden akan suyun hacmine eşdeğer. Yine, DSİ verilerine göre ülkemizin yıllık su kullanımı (içme-sulama-sanayi) 57 km3. Küresel gıda israfı dolayısı ile yaşanan su kaybı ülkemizin 4,5 yıllık su ihtiyacına denk geliyor.
Yine bölgesel bazlı değerlendirme açısından Kuzey Amerika’da yıllık 169 milyon ton gıda kaybının çevresel etkilerine baktığımızda; 17 Milyar m3 su, 22 milyon hektar ekilebilir alan kaybı söz konusu. Yine, bu gıdanın üretiminde kullanılan yaklaşık 4 milyon ton gübrenin heba edilmesi, 38 milyon m3 katı atık depolama alanının kullanılması manası taşıyor. Ayrıca 319 milyon dolarlık biyoçeşitlilik kaybı ile trilyonlarca kcal enerji kaybı da cabası.
Ülkemizde İsraf Diz Boyu
Ülkemizde de durum çok farklı değil. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre halen 7 milyonu aşan kişi Türkiye’de açlık sınırında yaşarken, diğer taraftan Türkiye’de ciddi miktarda ekmek ve gıda israf ediliyor. Ticaret Bakanlığı tarafından 2018 yılında yayımlanan Türkiye İsraf Raporu da bunu teyit ediyor.
Rapora göre en büyük israf kalemlerinden biri ise şaşırtıcı bir şekilde ekmek olarak karşımıza çıkıyor. Günlük üretilen ekmeğin %7’sine eşdeğer miktardaki 6 milyon, yıllık bazda ise 1,5-2 milyar ekmek kullanılmadan çöpe gidiyor. Halbuki ekmek Türk Kültüründe önemli bir yere sahiptir. Yere düştüğünde dahi öpülüp alına konarak kaldırılan, saygı gösterilen bir nimettir. Yapılan bu israf aynı zamanda bu ekmeğin üretilmesi için kullanılan 880 milyar m3 suyun da heba edilmesi manasını taşıyor ki bu değer Megakent İstanbul’un tam 2,5 yıllık su ihtiyacını karşılayabilecek bir miktar.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaş sebze-meyve israfı tüm gıda israfı içerisinde ilk sırada yer alıyor. Üretilen 49 milyon ton meyve-sebzenin en az 1/3’ü üretim veya dağıtım aşamasında kayba uğruyor.
Yaşanan gıda kayıplarının yaklaşık yarısı hasat ve hasat sonrası harmanlama ile depolama süreçlerinde gerçekleşirken yaklaşık %30’u da pazarlama/tüketim safhalarında gerçekleşiyor. Özellikle de büyük bir turizm potansiyeline sahip ülkemizde sunulan gıdalarda ciddi kayıplar yaşanıyor. Rapora göre ülkemizde hizmet veren ortalama herhangi bir işletmede yılda 4,2 ton gıda ile 2.000 litre içecek heba edilerek çöpe gidiyor.
Kümülatif bazda ele aldığımızda ise Ülkemizde yılda yaklaşık olarak 19 milyon ton gıda çöpe gidiyor. Bu miktar her dakikada bir kamyon dolusu atık manasına geliyor. Gıda kaybından oluşan maddi zarar ise yıllık bazda 214 Milyar Lirayı buluyor. Sadece 1 yılda oluşan bu kayıpla en az 3 Kanal İstanbul, Onlarca Şehir Hastanesi gibi mega projeler ülkemize kazandırılabilir.
Kayıpları Önleme Fırsatımız VAR
Oluşan kayıpları önlemek adına küresel, bölgesel ve ulusal boyutta birçok çalışma yapılıyor. Küresel boyutta öne çıkan en etkili adım hiç kuşkusuz 2030 sürdürülebilir kalkınma hedefleri. BM tarafından 2015 yılında ilan edilen ve 2030 yılına kadar hedeflenen 17 sürdürülebilir kalkınma hedefinden (SKD) üç tanesi doğrudan gıda ile ilgili; Sıfır açlık, sıfır yoksulluk, bilinçli üretim ve tüketim. Bunlar içerisinde 2 nolu SKD olarak yer alan “Sıfır Açlık” Hedefi ile 2030 yılına kadar dünyadaki açlığın yarıya indirgenmesi amaçlanıyor. Bu noktada Dünya Gıda programı, BM Gıda ve Tarım Örgütü, BM Çevre Programı gibi birçok uluslararası kuruluşlar eşgüdüm dahilinde çalışıyor.
Yine bu hedefe ulaşmak üzere AB gibi bölgesel bazlı faaliyetler ile ülke bazlı bireysel bazda geliştirilen ulusal farkındalık çalışmaları da giderek artıyor. Önlemler genel manada kaybın en çok yapıldığı safhalara yoğunlaşmış durumda. Özellikle de tüketim aşamasında yaşanan kayıpların önlenmesi için tüketicilerde farkındalık oluşturmak oldukça büyük önem taşıyor. Bu örneklerden bazıları aşağıda sunulmuştur;
Temiz Tabak Uygulaması – Çin
135 milyon insanın açlıkla boğuştuğu Çin’de yıllık oluşan 18 milyon ton gıda atığının en az 30-50 milyon insanın beslenmesinde (bazı kaynaklara göre de yıllık kayıp 35 milyon ton dolaylarında olup 60-90 milyon kişi için) yeterli olduğu değerlendiriliyor. Çin, bu itibarla tüketicilerde farkındalık oluşturmak üzere TEMİZ TABAK kampanyası başlattı. Restoran, kafe ve konaklama tesislerinin katılım sağladığı kampanya ile tüketilebilecek miktardan fazla gıdanın tabaklara alınması ve artık oluşmasının önüne geçilmesi hedefleniyor.
Gıdayı Sev Kampanyası – UK
Birleşik Krallık’da 2007-2012 yılları arasında devlet desteğiyle yürütülen “Gıdanı Sev, Atıktan nefret et” farkındalık kampanyası ile evsel gıda atıklarında %21 oranında azaltım sağlandı. Bu durum tüketici ve yerel yönetimlere harcanan her bir sterline karşın 250 sterlin tasarruf etme imkânı sundu.
Ancak, 2012-2015 döneminde ise gıda kayıplarında sağlanan azaltımın durduğu tespit edildi. Tüketicilerin zamanla bazı şeylere alıştığı sonucuna varılan çalışma aynı zamanda uygulanan yöntemlerin zamanla gözden geçirilmesi ve geliştirilmesi gerekliliğini ortaya koydu.
1’e 14 tasarruf
Hollanda Ekonomik İşler Bakanlığı ile Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) ortaklığında gerçekleştirilen bir çalışmada ise gıda kayıplarının önlenmesi kapsamında işletmelerce harcanan her doların işletme giderlerinde 14 dolarlık bir tasarruf sağladığı belirlendi. Çalışma çerçevesinde alınabilecek önlemler; kayıpların izlenmesi, personelin eğitilmesi, gıda depolama işlemlerinde değişiklik, raf ömrünü artırmak üzere paketlemenin geliştirilmesi, etiketlemeye dikkat edilmesi, teknoloji yatırımları vs olarak sıralandı. Çalışmada ayrıca tüketiciler tarafından gıda kayıplarının önlenmesine yönelik olarak alınan önlemlerin daha yüksek tasarruf sağlayabileceği belirtildi.
Gıda Bankacılığı
Gıda Bankaları tüketilmeyen ve artık yemeklerin değerlendirilmesi için kurulan bir platform. Dünya genelinde ilk örneği 1967’de ABD’de de kurularak hayata geçen bu sistem, zamanla yaygınlaşmış, özellikle de gıda fiyatlarının yükselmeye başladığı 2008 küresel kriz döneminde sayısal bazda ciddi artış yaşanmıştır. Toplam sayıları 30.000’i aşmış durumda. İhtiyaç sahiplerine gıdaların ulaştırılması noktasında bir köprü vazifesi görüyor. Kan bankaları gibi. Bağış alınıyor, ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıyor. Açlıkla mücadele kapsamında dünyadaki en etkili yollardan biri olarak nitelendiriliyor.
Oldukça kurumsallaşmış durumdalar. Dünya genelinde hizmet sunan ve 800 civarında gıda bankasının üyesi olarak bulunduğu Dünya Gıda Bankaları Ağı da var. Banka Ağları faaliyet raporlarına göre 2018 yılında 9,6 milyon insana destek olundu.
Şu ana kadar da dünya genelinde 40’dan fazla ülkede 60 milyondan fazla açlıkla boğuşan insana destek verdiler. Banka faaliyetleri ile 2,7 milyon ton gıda ihtiyaç sahiplerine ulaştırılarak çöp olmaktan kurtarıldı.
Ülkemizde yürütülen örnek projeler
Ülkemizde israf ile mücadele her zaman gündemde yer bulan bir konu oldu. Zira Kültürümüzde israf, aşırı tüketim, gereksiz tüketim hiçbir zaman benimsenmedi. “Aza kanaat edemeyen çoğu bulamaz” düsturu ile hareket eden bir millet olduk tarih boyunca, öyle olmaya da devam edeceğiz.
Hepimizi ilgilendiren bu sorunla mücadele de sivil toplum kuruluşları, akademik camia, kamu kurum/kuruluşları örnek dayanışma içerisinde bulunuyorlar.
Ekmek İsrafını Önleme Kampanyası
En büyük israf kalemlerinden biri olan ekmek için ülkece seferber olduk. Diyanet İşleri Başkanlığımız ibadethanelerde konunun önemini içeren vaazların verilmesini sağladı. Milli Eğitim Bakanlığımız okullarda genç dimağlara konunun önemi hatırlatıldı. TV ekranları bu konu için kapılarını açtı.
Tabii ki konuyu çiftçimizin kara gün dostu olan Toprak Mahsulleri Ofisi koordine etti. Ekmek İsrafını Önleme Kampanyası adı altında yürütülen çalışma sonucunda günde oluşan kayıplar %18 oranında azaltıldı. Bu oran günlük 1 milyon 50 Bin ekmeğin, yıllık ise 384 milyon ekmeğin çöpe gitmesini önledi. Maddi tasarruf ise 2,8 Milyar TL’yi buldu.
Turuncu Bayrak Uygulaması
Ülkemiz 3 tarafı denizlerle çevrili, Akdeniz iklimini uzun süre yaşayan, tarihi/kültürel ve doğal birçok zenginliğe ev sahipliği yapmasından ötürü büyük bir turizm potansiyeline sahiptir. Son 20 yılda yapılan yatırımlar, ulaşım kabiliyetinin artması ülkemize duyulan ilgiyi artırdı. Salgın dönemi öncesinde ülkemiz yıllık bazda yaklaşık 50 milyon turist ile dünyada en çok turist çeken 6. ülke konumunda yer alıyor. Bunun yanında birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ülkemizde zengin bir mutfak söz konusu. Hiç kuşkusuz bütün bu unsurları göz önüne aldığımızda ülkemizde yoğun bir restoran, kafe, konaklama tesisi kullanıldığı ve bu durumun da ne yazık ki gıda kayıplarının yaşandığı bir odak noktaya götürüyor bizleri.
Yoğunluklu olarak tüketim safhasında gerçekleşen ve Türkiye İsraf Raporuna da yansıyan otel vb tesislerden kaynaklanan gıda kaybını önlemek adına turuncu bayrak uygulaması geliştirildi. Sivil toplum kuruluşları aracılığı ile hayata geçirilen bu uygulama yapı olarak MAVİ BAYRAK uygulamasına benziyor.
Gıda Dostu İşletmelere verilen bu bayrak uygulaması “Afiyet olsun İsraf Olmasın” sloganı ile hareket eden bir farkındalık çalışması. Tesislerde çalışan personelin eğitilmesi, artan gıdaların “Gıda Bankaları” aracılığı ile ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması gibi uygulamaları kapsıyor. 2018 yılında başlayan uygulamanın temel hedefi ise 5 yıl içerisinde konaklama tesislerinden kaynaklanan gıda israfını %70 oranında azaltmak. Son zamanlarda konaklama tesisleri dışındaki kuruluşlar (AVM-hastane gibi) yerlere de bu belgeyi verme düşüncesi gelişmiş durumda.
Gıda Bankacılığı
Tüm dünyada etkin olarak kullanılan gıda bankacılığı sistemi ülkemizde de 2004 yılında çıkarılan bir Kanun ile yasal zemine kavuştu. 32 ilimizde 60’dan fazla Banka hizmet verirken bu sayının yakın zamanda 80leri aşması bekleniyor.
Özellikle de salgın döneminde ihtiyaç sahiplerinin artması bankaların önemini ve fonksiyonunu da artırdı. Yerel yönetimlerle ortak olarak çalışan bu sistem faaliyetleri ile yıllık 30 milyar TL tasarruf yapılması öngörülüyor.
Sıfır Atık Projesi
Cumhurbaşkanımızın eşleri Sayın Emine Erdoğan hanımefendinin himayelerinde yürüyen dünyanın en büyük çevresel farkındalık projelerinden birisi. Dünyada ilk kez bir First Lady çevre konusundaki bir projeyi himaye ettiler. Kendileri çevre, doğa ve toplumu ilgilendiren her hususta etkin rol aldılar. Sayın Erdoğan’ın gösterdiği bu çaba karşılıksız kalmadı ve çevre hassasiyetleri dolayısı ile Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü tarafından 2018 yılında ödül aldılar.
Projenin temel hedefi israfı önleme, kaynakları daha verimli kullanma, oluşan atıkları da depolamak yerine işleyerek tekrar döngüye kazandırma. Tam bir döngüsel ekonomi modeli uygulaması..
Sistem herkesi kapsıyor. Sıfır atık sistemlerini kuran restoran, kafe, otel, okul, kamu binası, işyerleri, hatta belediyelere dahi sıfır atık belgeleri düzenleniyor. Çalışmalar, sağlanan gelişmeler kayıt altına alınarak izleniyor. Uygulama kapsamında gıda atıklarının önlenmesi de ayrıca ele alınıyor. Bu noktada Sıfır Atık, Sıfır Açlık teması dahilinde çalışmalar yürütülüyor.
Son söz; Dünyaları Çöpe Atmayalım
İşte böyle bir dünyadayız. Bir tarafta obezitenin, bir tarafta açlık ve sefaletin kol gezdiği bir dünya. Her dakikada 3 çocuğun açlık dolayısı ile hayatını kaybettiği bir dünyada ne acıdır ki her 3 yemek tabağından biri israf ediliyor. İsraf edilen gıda açlık çeken nüfusu 4 kat doyurabilecek değerde. Değişim için hepimize iş düşüyor. İsrafı önleyerek işe başlayabiliriz. Temel hedefimiz; Sıfır Atık, Sıfır Açlık
Prof. Dr. Mehmet Emin BİRPINAR
Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı
T.C. İklim Değişikliği Başmüzakerecisi
English: Zero waste, zero hunger: Most urgent campaign to embrace