Kısa bir süre önce AB Çevre Bakanları Toplantısı’na katılmak üzere Litvanya’nın başkenti Vilnius’a gittik. 28 üye ülke ve aday ülkenin katıldığı toplantıda iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik ve kaya gazının çevreye etkileri gibi konular tartışıldı. Zirvede Bakan Bayraktar da AB Çevre Bakanlarına hitaben yaptığı konuşmada iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik konularında Türkiye’nin yaptığı çalışmaları anlatma fırsatı buldu. Diğer ülkelerin temsilcilerini dinlerken Türkiye coğrafyasının ne kadar zengin bir flora ve fauna yapısına sahip olduğunu bir kez daha fark ettik. Sahip olduğumuz endemik çeşitliliğin, bütün AB ülkelerinin toplamından daha fazla olduğunu gördük.
Avrupalı bakanlar, Sanayi Devrimiyle başlayan süreç boyunca çevrelerini, doğayı nasıl acımasızca kirlettiklerini itiraf ederken şimdilerde ise doğayı ve çevreyi eski haline getirmek için nasıl gayret sarf ettiklerini anlattılar. Biz de duyduklarımız karşısında hayrete düştük. Bakanlar, yeni üyelere ve aday ülkelere de sanayileşme ve sürdürülebilir kalkınmayı gerçekleştirirken çevreyi korumaları gerektiğini hatırlattılar. Özetle, “Biz gelişirken havayı, suyu, toprağı hoyratça kullandık, kirlettik. Şimdi de bütün bu değerlerimizi korumak için gayret sarf ediyoruz” diyerek, “Biz ettik, bari siz aynı hataları yapmayın” mesajı verdiler.
Bu konuda eksiklerimiz var
Bu arada Avrupa Parlamentosu Çevre Komisyonu Başkanı Danimarkalı Bayan Connie Hedegaard’ı da dinleme fırsatı bulduk. Gazeteci kökenli Hedegaard’ın iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik konularındaki uzmanlığını görünce şaşırmadım desem yalan olur. Hedegaard’ın, Kyoto protokolünü imzalamayı reddeden Çin Devlet Başkan Yardımcısına yönelttiği sorular ben dahil pek çok dinleyiciyi hayran bıraktı. Akademik unvanı olmayan bir gazeteci olarak meseleye olan hakimiyeti, bilgisi, donanımı gerçekten dinleyicileri çok şaşırttı. Danimarkalı gazeteci Bayan Hedegaard’ın Çinli yetkiliyi iklim değişikliği konusunda nasıl dikkatli dinlediğini ve onu gerçekten zorlayacak önemli sorular ve yorumlar yaptığını görünce, bu alanda ülkemizdeki boşluğu çok net gördüm.
Aynı problem hukuk alanı için de geçerli. Çevre olaylarını takip edip dava konusu yapabilecek, toplum adına çevre hakkımızı savunacak, uluslararası toplantılarda Türkiye’nin menfaatlerini savunacak, çevre konusunda uzmanlaşmış, müzakere yeteneğine sahip uzman hukukçularımızın eksikliği de ayrı bir problem. Geçtiğimiz hafta İstanbul’da gerçekleştirilen ve ev sahipliğini Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yaptığı Akdeniz Ülkeleri Çevre Bakanlarının Katıldığı ve Akdeniz’in kirlilikten korunması amacıyla düzenlenen ‘COP 18 Barselona Sözleşmesi Taraflar Toplantısı’na AB’yi temsilen Katılan Çevre Hukukçusu Bayan Astrid Schomaker damgasını vurdu. Özellikle çevre konusundaki hakimiyeti ve müzakere yeteneği sadece bizi değil toplantıya katılan bütün tarafları inanılmaz etkiledi.
Ülkemize baktığımızda; siyaset, spor, ekonomi ve magazin konularında uzman çok sayıda gazetecimiz olduğunu görüyoruz. Ancak yazılı, görsel ve sosyal medyada çevre alanında yazı yazan, fikir beyan eden ve ısrarla belli problemleri dile getiren köşe yazarlarımız ve araştırmacı gazetecilerimizin sayısı maalesef çok fazla değil. Bu sayının mutlaka artması gerekiyor.
Genç gazeteci ve hukukçulara tavsiye
Çevre konuları evrenseldir ve siyaset üstüdür, farklı görüşteki insanların ortak yaşam paydasıdır. Çevre meselelerinin dünya gündeminde yavaş yavaş ilk sıralara oturmaya başladığı bugünlerde, objektif fikir beyan eden, iyi araştırıp doğru tezlerle muhalefet eden, karşı duran, çevreyi bilimsel gerçeklerle savunan, yazan, çizen veya konuşan gazeteciler ve hukukçular önümüzdeki yıllarda en aranan ve okunan araştırmacı gazeteci ve hukukçular olacaktır.
Bu yüzden gazetecilik ve hukuk mesleğini seçecek gençlere tavsiyem, çevre konusunda dünyayı takip etsinler ve ülkemizdeki çevre duyarlılığının nabzını tutacak bilgi birikimine sahip olarak kendilerini çevre konusunda uzman gazeteciliğe ve hukukçuluğa hazırlasınlar. Ülkeyi yöneten devlet adamlarına ve icranın başındaki çevre bakanlarına, belediye başkanlarına yön gösterecek, bilinçi bir şekilde itiraz edecek, makul ve sessiz yığınların çevreci sesi olabilecek objektif, çevre konusunda uzman gazeteci ve hukukçulara çok büyük ihtiyaç var ve gelecekte fazlasıyla ihtiyaç olacak. Bu sağlandığı takdirde devleti yönetenler de yapacakları projelerde daha dikkatli ve duyarlı olacaktır.
Gelişmiş bütün ülkelerde uzman çevreci gazeteciler ve hukukçular toplumun değerlerini, doğasını, florasını, faunasını savunan yazılar yazıyor, davalara müdahil olarak katılıyor. Teknolojinin acımasızca tüketim toplumu haline dönüştürdüğü dünyamızda bundan sonra çevre konularında objektif yazı yazan uzman gazeteciler daha çok okunacak, hukukçular ise çevre gündeminin baş aktörlerinden olacaktır. Klasik siyasi gündemi takip eden gazetecilik artık demode olmuştur. Danimarkalı gazeteci Hedegaard, bu alanda iyi bir örnektir. Hukukçulara ise çevre hukukçusu bayan Astrid Schomaker’ın ideal bir model olduğunu söyleyebilirim. AB müzakerelerinde de çevreyi bilen ve ülkemizin menfaatlerini savunabilecek usta çevreci hukuklculara ihtiyaç vardır. Önümüzdeki süreçte bu ihtiyaç giderek daha da artacaktır.
İnşallah yeni kuşak gazeteciler ve hukukçular arasından yeni Hedegaardlar ve Astrid Schomakerlar çıkar da yeni dönemde çevre konusunda sorgulayan, objektif ve donanımlı gazeteciler ve hukukçularla karşılaşma imkanı buluruz. Bizden de çevre konularına hakim hukukçular ve gazeteciler çıkmazsa toplumun sesi çok küçük desibellerde kalır ve duyulmaz vesselam…
Not: Yeni atanan Çevre ve Şehircilik Bakanımız İdris Güllüce’ye başarılar diliyorum.