Küresel çapta bir süredir fosil yakıtlara dayalı kaynaklardan yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişin temel alındığı yeşil dönüşüme tanıklık ediyoruz. İklim değişikliğinin en önemli sebeplerinden biri hiç şüphesiz sürdürülebilir olmayan şekilde tüketilen ve kullanılan fosil yakıtlar sebebiyle ortaya çıkan emisyonlardı. Yıllar içerisinde pek çok ülke kömür başta olmak üzere fosil yakıtlara gerek ihracatta gerekse de ithalatta olan bağımlılıklarını azaltmak veya kömür kullanımını tamamen ekonomik modellerinden çıkarmak için adımlar atmakta. Ancak bugüne kadar fosil yakıtlar hiçbir zaman kendine hem G7 hem G20 liderler bildirgesinde hem de Birleşmiş Milletler iklim zirveleri nihayetinde alınan kararlarda aynı anda yer bulamamıştı. 2021 yılı bu açıdan bir dönüm noktasını teşkil ediyor. Peki kömür ve fosil yakıtların bu metinlerde ve kararlarda anılması ne anlama geliyor, işte buna yazımızda değineceğiz.
Uluslararası platformlarda kömür tartışmaları
Çevre ve iklim tartışmaları 50 yıldır süregelmektedir. İklim değişikliği yalnızca belli bir kesim ülkenin değil, tüm gezegenin ortak problemi olduğu için de tartışmalar kapsamında tüm ülkelerin ortak bir paydada buluşabileceği çözümler aranmaktadır.
İklim değişikliğinin giderek etkisini daha fazla hissettirmeye başlamasıyla son on yılda gelişmiş ülkelerin temsil edildiği uluslararası platformlarda verimsiz fosil yakıt teşviklerinin dışlanması gündemin önemli maddelerinden biri haline gelmiş durumdadır. Geçtiğimiz birkaç yıldır ise iklim krizinin acil eyleme geçilmesini gerekli kılması sebebiyle gelişmiş ülkeler gündemlerine en kirletici fosil yakıt olan kömüre yönelik yapılan yatırımların da dışlanmasını aldılar. Ek olarak 1,5oC hedefine ulaşılmasının günbegün zorlaştığının analitik çalışmalarla ortaya konulması, bu bağlamda hali hazırda ülkeler tarafından sunulan ulusal katkıların yetersiz oluşunun hesaplanması, gelişmiş ülkeleri daha fazla sorumluluk üstlenmeye doğru yönlendirmiş gözüküyor. Öte yandan yayımlanan güncel araştırmalarda gelişmiş ülkelerin bugüne kadarki iklim değişikliğinin %50’sinden sorumlu oldukları tespit edilmektedir. Dolayısıyla Paris Anlaşması’nda da yer aldığı gibi gelişmiş ülkelerin bu alanda liderlik üstlenmelerini beklemek olağan gözükmektedir.
Bu kapsamda 2021 yılında kömür politikalarıyla ilgili ses getiren ilk beyan G7 Liderler Bildirgesinde ortaya çıkmıştı. Haziran ayında gerçekleşen zirve sonucunda duyurulan bildirgede G7 liderleri kömür kullanılarak elde edilen elektrik üretiminin sera gazı emisyonlarının en büyük sebebi olduğunu, azaltılmamış (unabated) kömüre yapılan uluslararası yatırımların en kısa sürede durdurulması gerektiğini kabul ederek azaltılmamış uluslararası termik termal kömür enerji üretimine yönelik yeni ve doğrudan sağlanan devlet desteklerinin sonlandırılmasına yönelik taahhütte bulunmuşlardı. Aynı bildiride ayrıca kömürle çalışan santralleri 2021 sonrası finanse etmeme sözü de veren liderler kömür kullanımına son verme konusunda ise tarih vermekten kaçınmışlardı. “Azaltılmamış” ifadesine kısaca değinmekte fayda var. Bu terime Uluslararası Enerji Ajansı tarafından bu yıl yayımlanan Net Sıfır Enerji raporunda ve G7 bakanlar ve liderler toplantılarının ardından yayımlanan bildirilerde yer verildi. Söz konusu ifade karbon yakalama ve depolama gibi CO2 emisyonlarını azaltan teknolojilerle azaltılamayan kömür kullanımını ifade etmektedir.
İklim zirvesi öncesi dünyanın en büyük 20 ekonomisini bu sene Roma’da bir araya getiren G20 toplantısında ise paydaşların sayılarının artması, ekonomilerin çeşitlilik göstermesi, tartışmaların beklendiği üzere G7’de olduğundan daha zor bir şekilde neticelendirilmesine sebep olmuştu. Verimsiz fosil yakıt sübvansiyonlarının azaltılması bir süredir kendisine G20 bildirilerinde yer bulmaktaydı, ancak kömür özelinde benzer bir yaklaşıma rastlanmıyordu. Roma zirvesinin sonuç metnine göre G20 liderleri yurt dışında azaltılmamış kömürle elektrik üretimi için doğrudan kullandırılan yeni kamu desteklerini sona erdirmeyi ve bu alanda yapılan uluslararası yatırımların durdurulmasını kabul ettiler. Bildiride ayrıca kömür kullanılarak gerçekleştirilen elektrik üretiminin, sera gazı emisyonlarının en büyük sebebi olduğu vurgusu da yer aldı. Bu anlamda G7 ve G20 platformlarında fosil yakıtlar arasından kömürün artık kademeli bir şekilde de olsa terkedileceğine yönelik bugüne kadar ortaya konulmamış bir irade sergilenmiş oldu.
G20 toplantısının hemen ardından liderler bu kez Glasgow’da pandemi dolayısıyla bir yıl gecikmeli olarak toplanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 26. Taraflar Konferansı (COP26) marjında bir araya geldiler. Bu kez kömür ile ilgili karar almak çok daha zordu. Zira nihai bir COP kararı için tüm ülkelerin ikna edilmesi gerekiyordu. Oturumun henüz başında Birleşik Krallık Başkanlığının da başını çektiği girişim ile aralarında Polonya, Şili ve Vietnam gibi önemli kömür tüketicilerini de barındıran 40’tan fazla ülke yeni kömürlü elektrik üretimine yönelik tüm yatırımları yurt içinde ve yurt dışında sona erdirme taahhüdünde bulundu. Ayrıca büyük ekonomiler için 2030 civarında ve daha fakir ülkeler için 2040 yılında kömür enerjisini aşamalı olarak durdurmayı kabul ettiler. Çin ve ABD gibi kömür söz konusu olunca öne çıkan figürlerden ikisi bu girişime katılmamayı tercih etmişti. Diğer taraftan müzakereler sürerken 10 Kasım tarihinde ABD ile Çin’in ortak bildirisi yayımlandı. Bildiride kömüre ilişkin olarak Çin tarafının 15’inci beş yıllık planı süresince kömür tüketimini kademeli olarak azaltacağı (phasedown) ve azaltılmamış kömür kaynaklı enerji üretimine verilen desteklere ilişkin her iki tarafın da vermiş olduğu taahhütlere bağlılığı hatırlatılıyordu. Müzakere masasına verilmek istenen mesaj çok açık olarak kömürün bir şekilde gelecekteki iklim rejimi altında istenmeyen fosil yakıt ilan edilmesiydi. Müzakereler de bu yönde ilerliyor ve azaltılmamış kömürün aşamalı olarak kaldırılması ifadesi metinlerde kendine yer buluyordu. Ancak Glasgow İklim Paktı’nın bu şekliyle onaylanmasına dakikalar kala Hindistan tarafından kömürün aşamalı olarak kaldırılması yerine aşamalı olarak azaltılması ifadesinin kullanılmasının talep edilmesi üzerine gelişmiş ülkelerden tepkiler yükselmişti. Yoğun istişareler sonucunda paktı kabul edebilmek ve uzlaşıyı sağlayabilmek uğruna Hindistan’ın dile getirdiği, Çin’in ise desteklediği bu talep kabul edilmişti. Tüm eleştirilere rağmen Glasgow İklim Paktı adını alan kararda “kömür enerjisinin aşamalı olarak azaltılması ve etkin olmayan fosil yakıt sübvansiyonlarının aşamalı olarak kaldırılması” ifadeleri yer alırken “verimsiz fosil sübvansiyonlarının kademeli olarak dışlanması” hususuna da değinildi.
Glasgow’un ardından kömüre veda
Kömür enerjisinin aşamalı olarak azaltılması ile verimsiz fosil yakıt sübvansiyonlarının kademeli olarak dışlanmasını içeren ifadelere daha önce hiçbir iklim müzakere metninde rastlamamıştık. İklim değişikliğiyle ilgili en üst düzeyde müzakerelerin yürütüldüğü böylesi bir platformda bu zamana kadar ülkelerin bu konuda iddialı adımlar atamamış olması aslında hala fosil yakıtlara yönelik politikaların hayatımızın bir yerinde olduğuna işaret etmekte. Buna karşın COP26 sonucunda ortaya çıkan karar ile 30 yıllık müzakere tarihinde istenilen seviyede olmasa bile fosil yakıtların dışlanması veya kaldırılmasına bir şekilde işaret edilmesi dahi uluslararası konjonktürdeki değişimi çok net şekilde bizlere göstermektedir.
Peki tüm dünyayı ilgilendiren Glasgow İklim Paktı’nın kömür ile ilgili ne gibi bir etkisi olması bekleniyor? Yapılan araştırmalar Glasgow oturumundan önce yaklaşık 260 GW kapasiteye sahip olan 380 tesisin aşamalı olarak kapatılması planlarının tamamlanmış olduğuna, bu rakamın Glasgow’da verilen taahhütlerden sonra 550 GW kapasiteli 750 kömürle çalışan elektrik santraline yükseldiğini bizlere gösteriyor. Bunlara ek olarak 1420 GW değere sahip 1600 kömürle çalışan santralin, ülkelerin karbon nötr hedefleri kapsamına alındığını da belirtmekte fayda var.
Bu kapsamda detaylara bakacak olursak yaklaşık 88 GW kapasiteye sahip olması beklenen 90 yeni kömür projesinin; yeni kömür yatırımlarının önüne geçilmesi ve bu yatırımlara uluslararası iklim finansmanın sağlanmayacak olması sebebiyle iptal olmasına kesin gözüyle bakılıyor. Ülkelerin belirtmiş olduğu karbon nötr hedefleri de göz önüne alındığında yaklaşık 165 GW kapasitesindeki Çin ve Endonezya’daki 130 projenin de büyük ihtimalle iptal edilmesi gündemde. Öte yandan OECD ülkelerinde hâlihazırda faaliyet gösteren yalnızca 250 kömür santralinin 2030 yılı itibarıyla kapatılması öngörülürken OECD dışındaki ülkelerde ise 2050 yılı itibarıyla 130 santralin faaliyetine son vermesi bekleniliyor. Çeşitli kesimlerce yapılan araştırmalar ise bu kapatma planlarını Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşılması açısından oldukça yetersiz ve gecikmeli olarak değerlendiriyor. Diğer taraftan Almanya ve ABD’den gelecek yeni adımların kapatılacak kömür santrallerinin sayısını artırması bekleniyor. Dolayısıyla önümüzdeki süre zarfında ülkelerin hedeflerinin Paris Anlaşması’yla daha uyumlu hale getirilmesi kapsamında kömürden kaçışa daha fazla tanıklık etmemiz mümkün gözüyor.
Yeşil dönüşümde Türkiye yine ön saflarda
Tüm resme baktığımızda açık bir şekilde artık kömürün ülkelerin kendi çabalarıyla değil, topyekûn bir gayretle tarih sahnesinden indirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Başta güneş enerjisi olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarının maliyetlerinin kömür ve diğer fosil yakıtlar karşısında çok büyük bir hızla azalması bu dönüşümün devam edeceğinin sinyallerini vermektedir. Dolayısıyla kömür ile başlayan mücadelenin elektrikli araç teknolojilerinin gelişmesi ve yaygınlaştırılmasıyla, binalarda enerji verimliliğinin sağlanmasıyla ve yenilenebilir enerji alanındaki teknolojik atılımlarla birlikte petrol ve doğal gaz gibi diğer fosil yakıtlara da sıçramasını beklemek sürpriz olmayacaktır.
Ülkemiz ise bu perspektifle birlikte yüksek emisyon azaltım potansiyeline eşlik eden başarılı iklim finansmanı yönetimini sürdürerek 2053 yılı için belirlemiş olduğu net sıfır emisyon hedefine ulaşmak için gerekli çalışmalara başlamıştır. Yenilenebilir enerji potansiyeli açısından Avrupa’da beşinci, dünyada ise on ikinci sırada yer alan Türkiye bugüne kadar yenilenebilir enerjiye yaptığı önemli yatırımlar ile fosil yakıtlara dayalı kalkınma modelinden uzaklaşma niyetini açık bir şekilde sergilemektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın işaret ettiği Yeşil Kalkınma Devrimi ile tarihi sorumluluğu gelişmiş ülkelerin çok gerisinde olmasına rağmen Türkiye bu global yeşil dönüşümde ön sıralarda yer alacak ve iklim değişikliğiyle mücadelede öncü ülkelerden biri olmaya devam edecektir.