Son yıllarda otomobiller başta olmak üzere yollarda gördüğümüz araçlarda büyük bir değişikliğe tanıklık ediyoruz. Küresel ölçekte şu anda yollarda olan yolcu araçlarının 12 milyonu elektrikli otomobillerden oluşuyor. Bu gidişatın karayolu taşımacılığının diğer alanlarına da yayılması ise gelecekte bizi bekleyen kaçınılmaz bir gelişme olarak karşımızda duruyor. Halihazırda otobüsler, minibüsler, kamyonetler ve kamyonlar dâhil olmak üzere 1 milyondan fazla ticari elektrikli araç yollarda. Bunlara ek olarak 260 milyondan fazla elektrikli scooter, motosiklet ve üç tekerlekli aracı da hesaba kattığımızda dünyada karayollarında çok büyük bir dönüşümün olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz.
Pil maliyetlerindeki düşüşe birçok ülkenin net sıfır emisyon politikaları da eşlik etmekte ve bu da piyasalardaki elektrikli araç sayısının artacağına işaret etmektedir. Ancak atılan tüm adımlara rağmen iklim değişikliğiyle mücadelede büyük öneme sahip olan ulaştırma sektöründe 2050 yılına kadar karayolu taşımacılığının sıfır emisyona erişmesi oldukça güç gözükmektedir. Toplam emisyonların %21’inden sorumlu olan ulaştırma sektöründeki emisyonların neredeyse dörtte üçü karayolu kaynaklı. Dolayısıyla elektrikli araçların yaygınlaşmasının emisyonların azalması ve Paris Anlaşması hedeflerine ulaşılmasında çok büyük önemi bulunmaktadır. Bu yazıda iklim hedefleri çerçevesinde giderek ön plana çıkan elektrikli araçlara ilişkin güncel gelişmeler ile önümüzdeki sürece yön verecek politika ve eylemleri ele alacağız.
Tüm olumsuzluklara rağmen elektrikli araç talebi artıyor
Otomotiv sektörü için çok zorlu geçen 2020 yılı elektrikli araçlara yönelik güçlü talebin ön plana çıktığı bir yıl oldu. Küresel otomobil satışlarının pandemiden dolayı %16 düştüğü bir konjonktürde trafiğe kaydı yapılan elektrikli otomobil oranı 2020’de bir önceki yıla göre %41 artış kaydetti. Dünya genelinde de yaklaşık 3 milyon elektrikli otomobil satıldı. Bu rakam toplam satışların neredeyse %5’inin elektrikli otomobil olduğunu bizlere göstermektedir. Elektrikli araç talebinin en çok arttığı pazarlar ise Çin ve Avrupa. 2020’de hem Çin’de hem de Avrupa’da yaklaşık 1,3 milyon elektrikli araç satışı gerçekleşti. Bu rakam ABD’deki elektrikli araç satışlarının dört katı kadar. Özellikle Avrupa’daki artış dikkat çekici bir şekilde gerçekleşti. Avrupa ilk kez dünyanın en büyük elektrikli araç pazarı haline gelerek Çin’i geride bıraktı. Elektrikli otobüs ve kamyon kayıtları da büyük pazarlarda genişleyerek sırasıyla 600.000 ve 31 bin küresel stoka ulaştı. Otomobil üreticileri de bu süre zarfında daha iddialı elektrifikasyon planlarını duyurdular. 2020’de yeni otomobil kayıtlarının yaklaşık %90’ını teşkil eden dünyanın en büyük 20 araç üreticisinden 18’i model portföylerini genişletme ve elektrikli hafif hizmet araçlarının üretimini hızla büyütme planlarını açıkladılar.
Harcama tarafına baktığımızda ise elektrikli otomobil alımlarına yönelik tüketici harcamalarının 2020 yılında 120 milyar dolara yükseldiğini görüyoruz. Benzer şekilde dünya genelindeki hükümetlerin elektrikli otomobil satışlarını desteklemek için yürürlüğe koydukları teşvikler de 2019’a göre %25 artışla 14 milyar dolara ulaşmış durumda. En fazla teşvik düzenlemesinin ise Avrupa’da hayata geçirildiğini görüyoruz. Bu durum da bize Avrupa’nın Çin’i elektrikli araç sektöründe geride bırakarak lider konuma nasıl yükseldiğinin sinyalini veriyor.
Kısa ve orta vadede sektör için büyük fırsatlar bulunuyor
Sektör için başarıyla geçen 2020 yılı sadece bir tesadüf değil. Kısa ve orta vadede de elektrikli araçların başarılarına yenileri eklemeleri çok olası görünüyor. 2021’in ilk çeyreğinde küresel elektrikli otomobil satışları Çin ve Avrupa’daki satışların öncülüğünde 2020’nin aynı dönemine göre yaklaşık %140 artış kaydetti. ABD’deki satışlar da bir önceki yılın yaklaşık iki katı kadar gerçekleşti. Bu bağlamda sektördeki söz konusu güçlü büyüme Uluslararası Enerji Ajansı tarafından konvansiyonel araçların satışının yasaklanmasına ilişkin yasal düzenlemelere, elektrikli araçlar için teşviklere ve artan elektrikli araç sayısı ile birlikte pil maliyetlerinin düşmesine dayandırılmakta.
Minibüs ve kamyon pazarında elektrikli araçların satışları, yolcu araçlarına kıyasla geride kalmış olsa da bu segmentin teknolojik gelişim, kurumsal filo hedeflemeleri, şehirlerdeki hava kalitesine ilişkin artan endişeler ve ülkelerin iklim hedeflerindeki azim seviyesinin artması gibi unsurların etkileriyle önümüzdeki birkaç yıl içinde elektrifikasyona yönlenmesi beklenmekte. Bu kapsamda filo yöneticilerinin önümüzdeki yıllarda filo kompozisyonlarındaki elektrikli araç payına ilişkin beklentileri de oldukça pozitif. Yapılan anketler halihazırda filo yöneticilerinin yaklaşık üçte ikisinin elektrikli araç satın alma niyetinde olduklarını göstermektedir.
Yapılan değerlendirmeler pandeminin otomobil sektörünün genelinde kademeli olarak azalmaya başlamasının ve elektrikli araç segmentinde görülen talep artışının şimdiden yolcu araçları için konvansiyonel motorlu araçlar için parlak günlerin geride kaldığına işaret ediyor. Konvansiyonel araçlar için 2017 yılında görülen zirvenin kalıcı bir biçimde düşüşe geçtiği konusunda uzmanlar hemfikir.
Orta vadede de görünümün değişmesi beklenmiyor. Şu an yollarda bulunan 12 milyon elektrikli yolcu otomobilinin 2025 yılına kadar 54 milyona yükselmesi tahmin ediliyor. Otomobil üreticilerinin verdikleri taahhütler, yaygınlaştırılacak elektrikli şarj istasyonları ve pillerin kapasite artışlarına eşlik edecek maliyet düşüşleriyle birlikte 2020’de yıllık 3,1 milyon olarak gerçekleşen elektrikli yolcu aracı satışının 2025 yılında yıllık olarak 14 milyona yükselmesi öngörülüyor. Bu rakam 2025’te binek araç satışlarının yaklaşık %16’sının elektrikli olacağı anlamına gelmektedir. Raporlar bu dönemde Çin ve Avrupa’nın elektrikli araç satışında başı çekeceğini gösteriyor. AB’nin araçlar için emisyon düzenlemelerinin, Çin’in ise elektrik enerjili araçlar için kredi teşviklerinin bu anlamda oldukça etkili olması bekleniyor. Örnek olarak Almanya’da elektrikli otomobillerin 2025 yılında toplam araç satışlarının %40’ına, dünyanın en büyük otomobil pazarı olan Çin’de ise %25’ine ulaşmasına yönelik beklentiler farklı kurumlarca raporlarında paylaşılıyor.
Elektrikli araçların satışları on yıl boyunca artmaya devam edeceği ve 2030’da satılan tüm yeni otomobillerin %48’ininin bu araçlardan oluşacağı da çeşitli kesimlerce dillendirilen bir öngörü olarak karşımızda duruyor.
Olumlu havaya rağmen problemler mevcut
Önümüzdeki on yıla ışık tutan ve sektör için son derece umut vadeden bu görünüme rağmen konu iklim değişikliği olunca bu gelişmelerin yeterli düzeyde olmadığını söylemek mümkün. Paris Anlaşması’yla çizilen hedeflere ulaşılabilmesi için yalnızca yolcu ve hafif ticari taşıtların kapsamlı bir şekilde dönüştürülmesinin yanında pek çok farklı yatırıma daha ihtiyaç duyulmakta.
Orta ve ağır ticari ve hizmet araçlarında sıfır emisyonlu teknolojilerin uygulanabilir ve maliyet etkin hale getirilmesi ve bununla birlikte hızlı ve yaygın şarj altyapısının oluşturulması için piyasa teşvikleri küresel çapta yetersiz kalmaktadır. Özellikle yetersiz finansman destekleri, değişken işletim maliyetleri, operasyonel altyapıdaki yetersizlik gibi hususlar da büyük filoların araç portföylerini tam olarak yenilemelerinin önündeki engeller olarak karşımıza çıkıyor.
Bir diğer sıkıntı ise küresel otomobil pazarının parçalı yapısı. Elektrikli araçlara yönelik Çin ve Avrupa’nın başını çektiği dönüşüme diğer küçük ve orta ölçekli pazarların yeterince eşlik edememeleri sebebiyle otomobil üreticileri portföylerini tam olarak dönüştüremiyorlar. Bu pazarlarda ayrıca şarj altyapısının da yetersiz oluşu otomobil üreticilerini zorlayan bir diğer konu. Bunlara ek olarak elektrikli araçların karbon emisyonlarını azaltma potansiyeline tam olarak ulaşması için elektrik üretiminin karbondan arındırılması, elektrikli araçların güç sistemlerine entegre edilmesi, şarj altyapısının bu doğrultuda oluşturulması ve sürdürülebilir pil üretimi ve geri dönüşümünün geliştirilmesi için küresel çapta ciddi ilerlemeye ihtiyaç duyuluyor. Dolayısıyla iklim değişikliğinin gerektirdiği küresel hareketin bu sebeple otomobil sektöründen kısa süre zarfında gelmesi oldukça zor görünüyor.
COP26’da çok önemli deklarasyon
Elektrikli araçların yaygınlaştırılması konusunda son dönemdeki başarıya rağmen Paris Anlaşması’nda öngörülen 1,5oC hedeflerine uyumlu bir şekilde hareket edilebilmesi için çok daha fazla çaba harcanması gerektiği açık. Bir diğer deyişle tüm ülkeler ve ilgili paydaşlar ulaştırma gibi küresel emisyonların beşte birinden daha fazla paya sahip olan bir sektörde başlamış olan bu değişime ayak uydurmalı ve etki doğuracak politikalar ile stratejileri hayata geçirmelidirler. Topyekûn bir kararlılığı gerektiren bu durum oldukça zorlu bir mücadele olarak karşımızdadır.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı (COP26) marjında da büyük önem atfedilen ulaştırma sektörüne yönelik olarak aralarında çok sayıda devlet ve hükümet yetkilisi ile birlikte otomobil üreticileri, filo ve paylaşımlı araç hizmet sağlayıcıları, finans kuruluşları, çok taraflı kalkınma bankaları gibi farklı paydaşların bir araya gelerek %100 sıfır emisyonlu otomobil ve minibüslere geçişin hızlandırılmasına ilişkin COP26 deklarasyonunu yayımlamıştır.
Deklarasyona göre küresel ölçekte en geç 2040 yılına kadar, bahse konu araç gurubunda pazar lideri ülkelerde ise 2035’e kadar sıfır emisyonlu araçlara geçiş tamamlanacak, şehir ve bölge yönetimleri sahip oldukları/kiraladıkları araç filolarını en geç 2035’te bu doğrultuda dönüştürmüş olacak, filo ve paylaşımlı araç hizmet sağlayıcıları bünyelerindeki tüm araçların en geç 2030’da sıfır emisyonlu olması için çalışacak, finans kuruluşları bu araç grubunda pazar lideri olan bölgelerde en geç 2035 yılına kadar geçişin hızlanması için üretici, tüketici, şarj altyapısı gibi yatırımlar için sermaye ve finansal ürün paketleri ile destek olacak, çok taraflı kalkınma bankaları ulaştırma alanında finans desteklerini önümüzdeki 4 yıl içinde %100 sıfır emisyonlu otomobil ve minibüs grubuna kaydıracak ve buna ilişkin uygulama planını COP27’ye kadar hazırlayacaktır.
Ülkemiz bu dönüşümde ön saflarda
Önümüzdeki on yılda elektrikli otomobillerin yolları, domine etmesi kaçınılmaz bir gelişme olarak karşımızda durmaktadır. Ulaştırma sektöründeki bu değişim şüphesiz yeşil kalkınma politikaları benimseyen ülkeler için büyük fırsatlar sunmaktadır.
COP26 kapsamında açıklanan deklarasyon da göstermektedir ki ilgili paydaşlar 2040 yılına kadar küresel ölçekte yolcu otomobilleri ile hafif ticari araçların tamamen sıfır emisyonlu olması için gayret sergilemekte kararlıdır. Özellikle finans sektörü ile çok taraflı kalkınma bankalarının gerek pil teknolojisi ile şarj istasyonlarının yaygınlaştırılması konularında gerekse de üretici ve tüketiciler açısından kaldıraç etkisi oluşturabilecek teşvikler sunması önümüzdeki dönemde gerçekleşmesini beklediğimiz gelişmeler arasındadır. Finans kuruluşlarının yanı sıra hükümetlere de büyük rol düşmektedir. Zira tüm ülkeler bu dönüşümü desteklemedikçe otomobil üreticileri bu pazarlardan çekilmemek adına konvansiyonel motorlu araçlar üretmeye devam etmek zorunda kalmaktadır. Bunun tersine dönmesi ve küresel ölçekte sıfır emisyonlu taşıtlara geçilebilmesi için hükümetlerin de en üst düzeyde bu politikaları desteklemesi gerekmektedir.
Elektrikli araçlara yönelik küresel dönüşümün iklim değişikliğiyle mücadeledeki önemi ve yaratacağı ekonomik, sosyal fırsatların farkında olan ülkemiz bu küresel dönüşümde en ön saflarda yerini almaktadır. Taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanan iklim dostu %100 sıfır emisyonlu yerli aracımız TOGG ülkemizin bu dönüşümünde ne kadar iddialı olduğunu tüm dünyaya göstermektedir. Ülkemizde Yeşil Kalkınma Devrimi’ni başlatan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın destekleri sayesinde başarıyla üretilen TOGG ile meyvelerini verdiğini gördüğümüz sürecin diğer ülkelere de örnek teşkil etmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki ulaştırma sektörü geride bırakılarak iklim krizinde başarıya ulaşmak neredeyse imkânsızdır.