Su, yaşamın hemen her alanında aktif olarak kullandığımız bir madde. Hayatın devamı için temel gıda olmanın yanında sanayide, tarımda, ulaşımda ve enerji üretiminde yoğun olarak kullanılıyor. Suyun bu çok yönlü faydalarından yararlanma düşüncesiyle insanlar tarih boyunca suya yakın olmayı benimsemiş, bu itibarla da suyun hemen yanı başını yerleşim alanı olarak seçtiler. İçlerinde Fırat ve Dicle’nin de yer aldığı Mezopotamya gibi alanlar esasında günümüzün modern şehirlerinin temelinin atıldığı yerler oldu.
Gezegenimizin hemen hemen her yerinde su izine rastlamak mümkün. Çoğunluğu deniz ve okyanuslarda olmakla birlikte buhar olarak havada, nem olarak toprakta, buzullarda ve göl ve nehirlerde, yeraltı suyu olarak akiferlerde bulunabiliyor. Ancak, daimî olarak bir yerde durmuyor. Sürekli bir döngü halinde. Sürekli bir devinim dolayısıyla su için bir tükenme durumu söz konusu değil; ancak aşırı tüketim, kirlenme ve adil dağılım gibi etkenler günümüz ve gelecek kuşakların suya erişimi noktasında telafisi zor sorunlar oluşturuyor.
Su kaynaklarımız risk altında
Son 50 yıldır dünya kamuoyunda yankı bulan önemli çevresel sorunlar biri de su kirliliği. Kullanılan suların gelişi güzel deşarjı tarım alanlarının zarar görmesi, yeraltı sularının kirlenmesi, deniz ve diğer su kütlelerinin ekosistemlerindeki dengeyi bozması öne çıkan bazı sorunlar.
Birleşmiş Milletler verilerine göre dünyada oluşan atıksuların yüzde 80’inin arıtılmadan su kaynaklarına deşarj edildiği belirtiliyor. Özellikle tarımda kullanılan kimyasal ilaç ve gübreler yağmur suları ile birlikte taşınmakta, yer altı suları ile birlikte yerüstü su kaynaklarını da tehdit etmektedir. Aynı şekilde sanayi faaliyetleri sonucu oluşan atıksular da tehlike derecesini her geçen gün artırıyor. Yeterli arıtma imkanının bulunmaması ve çevresel kirlilik dolayısı ile baskı altına giren sulardan kaynaklanan sağlık sorunlarına baktığımızda da dünya genelinde her yıl 1,5-2 milyon insanın suya bağlı hastalıklardan hayatını kaybettiğini görüyoruz.
Arıtma tercih değil, zorunluluk
Çevre kirlenmesi denilince genellikle hava, su ve toprağın kirlenmesi düşünülür. Bunlardan en kolay ve çabuk kirlenen kuşkusuz sudur. Sadece kendisi değil, ayrıca başka kaynakların, toprağın ve diğer su kütlelerine kirlilik taşınması da en kolay su yolu ile gerçekleşir. Yani atıksu aynı zamanda yeraltı suyu, deniz ve göl gibi diğer temiz su kaynakları için de, büyük bir risk barındırıyor.
Su kaynaklarımızın ve diğer alıcı ortamların korunması maksadıyla, 2872 sayılı Çevre Kanunu çerçevesinde her türlü faaliyet sonucu oluşan atıksuyun bertarafı, mevcut su kalitesinin korunması ve su kaynaklarının kullanım şekillerinin olumsuz yönde etkilenmesini önleme çalışmalar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eliyle yürütülmekte, bu yönde politikalar üretilmektedir. Anılan Kanuna dayanılarak çıkarılan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği ve Kentsel Atıksu Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği çerçevesinde yapılan yatırımlar her geçen gün artış gösteriyor.
Evsel ve endüstriyel atıksular, çevre ve insan sağlığının korunması için yönetmeliklerde belirtilen şartlarda arıtılmakta ve deşarj standartlarına uygun olarak deşarj edilmektedir. Son 20 yılda çoğunluğu biyolojik ve ileri biyolojik arıtma imkânı sunan atıksu arıtma tesis sayısı ve arıtılan atıksu miktarında ciddi artışlar gözlemliyoruz. Bu çerçevede atıksu arıtma tesis sayısının 9 kat artışla 145’den 1170 adete çıkarılırken bu tesisler vasıtası ile atıksu hizmeti verilen belediye nüfusu da 2,5 kat artışla %35’ten %89’a ulaşmıştır.
Döngüsel ekonomi ilkelerine uygun olarak arıtılan bu atıksular yeniden kullanılmakta, arıtma tesislerinde oluşan arıtma çamurları ise uygun kalite de olması durumunda toprak düzenleyicisi olarak kullanılabilmektedir.
Ayrıca atıksuyun arıtımının zor olduğu zeytincilik ve zeytinyağı sektörü ile tekstil sektörü özelinde de ilave tedbirlerin alınabileceği üretim tekniklerinde düzenlemelerin yapılması yönünde düzenlemelerde yapılmaktadır. Havza bazında su kirliliğin olduğu bölgelerde ise su kaynaklarının korunmasının sağlanması amacıyla alıcı ortam deşarj standartlarında kısıtlamalar yapılabilmektedir.
OSB’lerde atıksu yönetimi
Sanayileşmeden kaynaklanan çevre sorunlarının çözülmesi ve sanayileşmenin kontrollü bir şekilde gelişmesi, sanayinin disiplin altına alınmasıyla, bir başka ifadeyle OSB’ler eliyle sağlanmaktadır.
Çevre Kanunu’nun 11 inci maddesi kapsamında; OSB Yönetimleri atıksu altyapı sistemlerinin kurulması, bakımı, onarımı ve işletilmesinden sorumlu tutulmuş ve Geçici 4’üncü maddesi ile de OSB Atıksu Arıtma Tesislerinin (AAT) kurulması ve işletmeye alınması ile süreler düzenlenmiştir. Bu süreler içinde OSB yönetimleri AAT kurmak ve işletmekle yükümlüdürler. OSB yönetimlerinin, gerek öz kaynak gerekse kredi imkânlarıyla, atıksu altyapı sistemlerinin ivedilikle tamamlaması ve OSB de oluşan atıksuların bertarafına ilişkin bilgileri Atıksu Bilgi Sistemine girmesi gerekmektedir.
Ülkemizde aktif olarak faaliyet gösteren 238 adet OSB’nin 106’sında AAT mevcut olup 57 adedi atıksularını belediye kanalına vermektedir. 23 adet OSB’nin AAT ile alakalı proje, inşaat ve ihale süreçleri ise devam etmektedir. AAT’si bulunmayan OSB sayısı ise 53’tür. AAT’si olmayan bu OSB’lerin AAT kuramamalarının en önemli nedeni, doluluk oranlarının yeterli olmamasıdır. Ancak AAT’si bulunmayan OSB’lerdeki tesisler, kendi arıtma tesislerini kurmak ve işletmekle yükümlüdürler.
Enerji giderlerine büyük destek
Bir arıtma tesisinin tek başına kurulması yeterli değil. Aynı zamanda etkili bir surette işletilmesi de bir o kadar büyük önem arz ediyor. İşletme safhasında ise arıtma tesislerinde en büyük gideri enerji sarfiyatları oluşturuyor.
Bakanlığımızca OSB yönetimlerinin AAT’lerinin mevzuata uygun olarak işletilmesini desteklemek amacıyla 2011 yılından bugüne kadar AAT kuran ve mevzuata uygun olarak işleten tesislere, arıtmada kullandıkları elektrik enerjisi giderlerinin %50’si Bakanlığımızca geri ödenmektedir. Bu itibarla son 10 yıllık süre zarfında yaklaşık 606 milyon TL’lik geri ödeme yapılarak çevrenin korunmasına büyük katkı sunulmuştur.
Atıksular mercek altında
Bakanlığımız, sanayi tesislerinden kaynaklanan kirletici parametrelerini tesis çıkışında ve alıcı ortamda izlenmesi konularına da ayrıca büyük önem veriyor.
Sanayi tesislerinin izlenmesi ve kontrolü amacıyla yayımlanan “Sürekli Atıksu İzleme Sistemleri (SAİS) Tebliği” kapsamında, kurulu kapasitesi 10.000 m3/gün ve üzerinde olan ülke genelinde 308 adet AAT’ye ait çıkış suları SAİS istasyonları ile 7/24 izlenmekte ve veriler Bakanlığımız Merkezi Veri Tabanına aktarılıyor.
Sürekli Atıksu İzleme Sistemleri kapsamında toplamda izlenen 308 adet tesisten 23’ü Organize Sanayi Bölgelerine, 29’u endüstriyel atıksu arıtma tesislerine geri kalan 256’sı ise belediyelere ait Atıksu Arıtma Tesisleri ile soğutma sularını oluşturmaktadır. OSB’lerden yaklaşık 53.304 m3/gün, diğer endüstriyel atıksu arıtma tesislerinden 68.488 m3/gün atıksu, belediye AAT 1.113.451 m3/gün ve soğutma suyu olarak 1.464.242 m3/gün atıksu SAİS ile izliyoruz. Toplamda ise 2,7 milyon m3/gün atıksu anlık olarak takip ediyoruz ki bu değer günlük oluşan atık suyun yaklaşık %20’sini oluşturuyor.
Son mevzuat değişikliği ile kurulu kapasitesi 5.000 m3/gün ve üzerinde olan tesisler için de SAİS zorunluluğu getirmiş ve bu tesislere 2 yıllık geçiş süreci tanımış bulunuyoruz.
SAİS’lerden dakikalık ortalamalar halinde deşarjlardan debi, pH, iletkenlik, çözünmüş oksijen, sıcaklık, kimyasal oksijen ihtiyacı (KOİ) ve askıda katı madde (AKM) verileri geliyor. Bu veriler, tesislerin sektörel bazda analizine imkân vererek mevzuatın yönlendirilmesine ilişkin verileri sağlıyor. SAİS çalışmaları ile arıtma tesisi çıkış suları değerleri yükseldiğinde alarm durumları, il müdürlüklerimize ulaşmakta ve il müdürlüklerimizce olası ihlal durumuna binaen yasal işlem yapılıyor.
SAİS verilerinin yanı sıra izlenen havza, deniz, hava gibi alıcı ortam izleme verileri ile sürekli emisyon ölçüm sistemlerinden alınan çevresel izleme verilerinin etkin yönetiminin sağlanması, erken uyarı sistemleri oluşturulması, veriye dayalı politikalar üretilmesi, karar mekanizmalarına, mali destek ve teşviklere yön verilmesi hedeflenmiş, bu itibarla da Bakanlımızca Sürekli İzleme Merkezi (SİM) kurulmuştur.
Havza bazında kirliliğin önlenmesi “Evsel ve Endüstriyel Kirlilik İzleme Programıyla (EKİP)” yürütülmekte, her yıl uygulanan program ile Ergene, Gediz, Küçük Menderes, Bakırçay, Sakarya ve Susurluk Havzasında ve Kahramanmaraş Aksu Çayında düzenli kirlilik izleme çalışmaları, Mobil Su ve Atıksu Laboratuvarı ve Çevre Referans Laboratuvarınca gerçekleştiriliyor. Bu program ile havzalarda yer alan su alıcı ortamına etki eden evsel ve endüstriyel tesisler ile tarımsal baskı unsurları belirlenmekte, numuneler alınarak analizleri gerçekleştirilmekte, kirli alan olan sıcak noktalar belirlenerek, nehirlerin su kalitesi ortaya konulmaktadır.
Su Yönetiminde “Temiz Üretime” doğru
Avrupa Birliği çevre mevzuatı bileşenlerinden biri olan Endüstriyel Emisyonlar Direktifi (EED) kapsamında; sanayi kaynaklı kirliliğin en aza indirilmesi adına önemli kazanımlar sağlayan “Tekstil Sektöründe Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol Tebliği” Bakanlığımızca etkin olarak uygulanıyor. EED kapsamında yer alan 33 sektörden bugüne kadar 9 sektörde çalışmaları tamamladık, 5 sektördeki çalışmalar ise devam ediyor.
Ayrıca, bölge ve tesis özelinde uygulamalara güzel bir örnek olarak 2019 yılında Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi (GOSB) arıtılmış atıksuların tarımsal sulamada kullanılabilmesi için, Gebze Teknik Üniversitesi öğretim üyeleri ile çalışma yapılmış, yapılan çalışmaların sonunda tekstil sektörünün ağırlıklı olarak yer aldığı GOSB’de temiz üretim teknikleri kullanılarak iletkenlik ve renk giderimi ile arıtılmış atıksuyun yeniden kullanılabileceği belirlenmiştir. Tesis bazında yapılması gereken ilave üniteler için prototip geliştirme çalışmalarımız devam ediyor.
Diğer taraftan münferit sanayi tesislerinden kaynaklanan su kirliliğinin önlenmesi amacıyla ortak arıtma tesisinin kurulması ve işletilmesine yönelik kooperatif kurulmasına ilişkin düzenleme Çevre Kanunu’nda yapılmış olup münferit sanayilerin bir araya gelerek Atıksu Altyapı Kooperatifi kurulması ve kurumsal yapısının şekillendirilmesi noktasında da Bakanlığımızca teknik destekler verilmektedir. Kahramanmaraş Aksu Çayı havzasında kurulu bulunan işletmelerin atıksu altyapı kooperatifinin kurulması ile ilgili teknik destekler buna bir örnektir.
Doğal su kaynaklarımıza alternatif oluşturuyoruz
Temiz suyu her yerde kullanmak doğru olmaz. Ki bunu Birleşmiş Milletler bundan 60 yıl önce, 1958’de aldığı bir kararla açıkladı. Anılan Kararda “fazlası bulunmadıkça iyi kaliteli suların, daha düşük kalitedeki suların yeterli olduğu amaçlar için kullanılmaması” gerektiği ifade ediliyor. Örneğin; park ve bahçe sulamasında çok kaliteli suya ihtiyacınız olmaz. Yine, sanayide, enerji üretim tesislerinde soğutma suyu için çok kaliteli suya ihtiyacınız olmaz. Böyle durumlarda kaliteli suları değil, nispeten daha az kaliteli suları kullanmak, su kaynaklarımızı koruyacak adımlar olur. Aksi takdirde, her faaliyet alanında içme suyu kullanılması halinde ise israf yapılmış olunur ki bunun da ciddi bir maliyeti, ekonomik değeri, parasal karşılığı var.
Bakanlığımızca bu itibarla bir mevzuat hazırlanarak uygulama konuldu. Atıksu Arıtma Tesisleri Teknik Usuller Tebliği olarak anılan düzenleme çerçevesinde arıtılmış atıksuyun yeniden kullanım oranı 2020 yılı sonu itibariyle %3,2’ye yükseltilmiştir. Bu değer turizm cenneti Antalya ilimizin bir yıllık su toplam su ihtiyacına eşdeğer bir miktar olarak karşımıza çıkıyor. Bakanlığımız stratejik hedefleri doğrultusunda 2023 yılı sonu itibariyle bu oranın %5, 2030 yılında ise bu değerin %15 seviyesine çıkarılmasını hedefliyoruz.
“Arıtmamaya” değil “arıtmaya” alkış tutalım
İklim krizinin ve su savaşlarının Dünya gündeminde olduğu bir dönemdeyiz. Su sadece gelişen dünyanın değil, esasında herkesin problemi. Hatta ve hatta sadece insanoğlunun da değil, nebatat ve hayvanatın da problemleri. Bu yüzden değerini bilmeli, ona göre kullanmalı ve gerekirse kullanılanı tekrar kullanabilecek hale getirmeliyiz. Rahmet Peygamberi (SAV) “Irmak kenarında olsanız dahi abdest alırken israftan kaçınınız” düsturunu her daim hatırda tutmalıyız.
Hem alıcı ortamların korunması, hem de mevcut kaynakları daha etkin ve akılcı kullanarak tasarruf edebilmek adına arıtma tesisleri için “Temel Atmama” değil, onlarca, yüzlerce temel atma töreni yapılmalı. Sadece yapraklar değil, balıklar da, insanlar da çılgınca buna alkış tutmalı.