Çevre sorunları, her geçen yıl üretim ve tüketim miktarlarındaki artış ile orantılı olarak yükseliş seyri izliyor. Globalleşen dünya tanımında büyük savaşların nedeni olan sınır kavramı yok artık…
Ülke sınırlarının olmadığı dünyada, çevre sorunları da sınır tanımıyor ve tüm insanlığı, tüm canlıları etkileşim yolu ile tehdit ediyor. 19. yüzyılda 1 milyar olan dünya nüfusu, bugün 7 milyarın üzerinde seyrediyor. Bu nüfusun taleplerini karşılamak kolay olmayacak. Çünkü, kaynaklarımız sınırlı.
20. yüzyıla kadar kırsal nüfusumuz kent nüfusuna göre daha fazlaydı. Ancak, şehirler büyüdü. Rahat ve konforlu yaşam sunmaya başladı. Bu durum, kırsaldan şehirlere göçü başlattı.
Kentleşme ile çevre problemleri önü alınamaz bir şekilde büyüme gösterdi. Özellikle de metropollerde hayatı sürdürmek adına, endüstri merkezli üretim ve tüketim alışkanlıkları gelişti.
Bu durum, çevre ve doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı artırdı. Hava kirliliği, temiz su temini, iklim değişikliği, atık gibi sorunlar daha görünür hale geldi.
Her şeyin başı sağlık
Evet, bütün bu problemler kapımızın önünde çözülmeyi bekliyor. Problemleri yaratanlar olarak, üretim ve tüketim alışkanlıklarımızda değişikliğe gitmek zorundayız.
Esasında yapmaya başladık da. Çevresel sorunlar bu kadar görünür olunca kendi önlemimizi almaya başladık. Aldığımız giysilerden, oyuncaklardan, yediğimiz gıdalara kadar birçok hususta seçici olmaya başladık.
Sağlık için.. Sağlığımız için..
Her suyu içmiyor, her yerde yüzmüyoruz. Her giysiyi giymiyor, her gıdayı tüketmiyoruz. Kaygılıyız. Kaynağını bilmek istiyoruz. Hangi materyalden üretildiği, üretimde zararlı olabilecek kimyasal kullanılıp kullanılmadığı, genetiği değiştirilmiş ürün mü değil mi diye birçok soru oluşuyor kafalarımızda.
Özellikle de hassas gruplarda; çocuklarda, yaşlılarda, özel rahatsızlığı olanlarda, bu konuda biraz daha seçici oluyoruz.
2014 yılında kanserojen ayakkabı olayı hala akıllarımızda.. Çin’den ithal edilen ancak uygunluk verilmeyen 19 bin 920 çift ayakkabı ülkemize yasal olmayan yollarla sokulmuş ve dönemin Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından ürünlerin imhası kararı alınmıştı.
Çevre Dostu Hayat
Peki, kendimizi, sağlığımızı düşündüğümüz kadar doğamızı, çevre sağlığını da düşünüyor muyuz?
Kıyafetin alerjik bir duruma neden olup olmadığını sorduğumuz kadar acaba bu kıyafet üretilirken ne kadar su kullanıldı, ne kadar enerji tüketildi? Bu enerji nereden karşılandı? Ne kadar petrol, kömür çıkarıldı? Ne kadarı kullanıldı? Ne kadar maden açıldı, ne kadar ağaç kesildi? Ne kadar canlı yerinden edildi? Öyle ya o toprakta yaşayan nice canlı var.
Havamız ne kadar kirletildi? Ne tür kimyasallar kullanıldı? Boyalar, renklendiriciler kullanıldı. Bunlardan ne kadar sularımıza karıştı?
Görüyorsunuz. Bu soruları artırmak mümkün. Sormalıyız. Bunları sormak, geleceğe daha güvenle bakmamıza katkı sağlayacak. Yarınlara daha umutla bakabileceğiz. Evlatlarımıza içebilecekleri su, temiz hava ve kullanabilecekleri toprak bırakmış olacağız.
Bunun için alışkanlarımızı değiştirmeliyiz. Çevre ile dost bir hayatı benimsemeliyiz.
Çevre dostu olmak, çevre ile uyumlu olmak demektir. Çevreden aldığını, ona tekrar vermeyi gerektirir.
Çevre dostu ürün işareti
Bir ürün alıyoruz. Üzerinde birçok bilgilendirme var. Ürünü içeriği, son kullanım ömrü, çeşitli uyarılar vs. Tehlikeli kimyasal kullanılıp kullanılmadığına dair işaretler de var tabii. Artık yeni bir işaret daha var.
Çevre dostu işaret. Ürünün üretimi esnasında çevreye zarar verilmediğini veya asgari seviyede bir etkinin olduğunu gösteren işaret. En az suyun kullanıldığı, enerjinin verimli kullanıldığı, kaynakların etkin kullanıldığı, âtıl hale geldiğinde de geri dönüştürülerek tekrar kullanıma sokulabileceğini gösteren bir işaret esasında.
Ülkemiz için yeni ama Dünyanın birçok yerinde uzun yıllardır kullanılan bir sistem. Çevre etiketi sistemi, eko-etiket sistemi, eco-label sistemi.
Bu ilk değil
Etiketleme, ürünün güven bölgesinde olduğunu gösterme işlemi, esasında birçok alanda kullanılıyor. Bunlardan birisi hiç kuşkusuz Helal Sertifikaları olarak karşımıza çıkıyor.
Burada yapılan işlem hassas tüketiciler için hizmet veya ürünlerin kafalarda soru işareti bırakmayacak şekilde verildiğini göstermek idi. Örneğin etli bir gıda ürününü ele alacaksan, onun kesimi, üretimi, üretimde kullanılan yem, su ve diğer ürünler, hepsi İslami kurallara uygun bir şekilde yapıldığını gösteriyor.
Helal sertifika, helal ürün ve hizmet için sadece İslam dünyası değil tüm dünyada küresel bir olgu olarak kabul görüyor artık. Dünyada yaklaşık 4,2 trilyon dolarlık ticaret hacmine sahip büyük bir sektör.
Ülkemizde de yaygın olarak kullanılan bu sisteme yönelik farkındalığı artırmak ve piyasaya önderlik yapacak yönlendirmeleri belirleme amacı ile 2017 yılında Helal Akreditasyon Kurumu kuruldu.
Temiz Denizlerin bir göstergesi var..
Başka bir etiketleme sistemi olarak ülkemizde de görmeye alışık olduğumuz mavi bayrak..
Günümüzde, tüketicilerin büyük çoğunluğu tatillerde mavi bayraklı plaj varlığına göre seçim yapıyor. İlk olarak 1985 yılında Fransa’da ulusal olarak uygulamaya geçen sistem, deniz temizliğini gösteren önemli bir parametre..
Ülkemiz, Mavi Bayraklı Plaj sayısı ile dünyada 3. sırada yer alıyor. Konaklama tesisleri işletmecileri tarafından verilen beyanlarda, yabancı turist çekmek için kullanılan önemli parametrelerden birinin mavi bayrak olduğunu görüyoruz. Mavi bayraklı plajlara sahip konaklama tesisleri, ülkenin tanınırlığında etkisi azımsanmayacak derecede öneme sahip.
Yeşil Yıldız Uygulaması..
Yine konaklama merkezlerine verilen yeşil yıldız da çevreye duyarlı tüketiciler tarafından aranan özellikler arasında. İşletmeler bu tarz etiketleme yöntemleri ile turistlerin ilgi ve tercihlerini kazanabiliyor. Yeşil pazarlarda domino etkisi yaratarak diğer üreticilerinde yeşil faaliyet yürütmelerinde kritik rol üstleniliyor.
Dünyada etiket tarihçesi ve hukuki çerçevesi
Etiket olgusunun ilk olarak; sanayi devrimini yoğun ve hızlı yaşayan, vahşi kaynak kullanımı ile dünya devlerinden biri haline gelen Almanya’da 1978 yılında Blue Angel ile ortaya çıktığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Birleşmiş Milletler 1992 yılında bunu destekleyici bir adım atarak, BM Çevre ve Kalkınma Konferansında ‘’Tüketicilerin bilinçli seçim yapmasına yardımcı olmak için tasarlanmış çevresel etiketleme ve diğer çevre ile ilgili ürün bilgileri programlarının yaygınlaştırılmasının teşvik edilmesi’’ şeklinde tanımlayarak etiketi resmi olarak kabul etmiştir. Avrupa Birliği ise 2010 yılında AB Eko-Etiket Tüzüğü ile konuyu yasalaştırmıştır.
Dünya çapında faaliyet gösteren Küresel Eko-Etiketleme Ağı olan GEN verilerine göre 27 adet Eko-Etiket programına sahip ülke ve 430 etiket uygulaması bulunmaktadır. Almanya’da Blue Angel, Avrupa Birliğinde Eco Label, İskandinav ülkelerinde Nordic Swan, ABD’de Yeşil Mühür, Afrika ve Brezilya ABNT, Çin’de CEC adı altında eko-etiket uygulamaları ile konu çalışılmaktadır.
2018 yılında yayınlanan istatiksel verilere göre küresel piyasalarda Ecolabel etiketine sahip 2091 şirket ve 70099 ürün ve hizmet bulunuyor. Yine aynı istatistik verilerine göre en çok etiketin tercih edildiği sektörler; boya/vernik, tuvalet kağıdı/kağıt havlu ve kaplama ürünleri.
Ülkemizde ise 19.10.2018 tarih ve 30570 sayılı Resmi Gazete ’de yayımlanan mevzuat ile başlangıçta üretim grubundan 3 sektörde (kağıt, seramik, tekstil) uygulanmaya başlanmıştır. Bakanlığımızca hizmet sektöründen olan turizm konaklama tesisleri için etiket kriterleri geliştirme çalışmaları devam ediyor..
Kurumsal Açıdan Çevre Etiketi
Kurumsal bir işletmenin bugün küresel pazarlarda iş yapabilme kabiliyetinin en temel öğeleri; risk yönetimi, maliyet avantajı, saygınlık ve itibar olarak sayılıyor. Bu öğelerin her biri etiketleme sistemleriyle birebir ilişkili.
İşletmelerin, çevresel standartların yükseltilmesinde kullanılan baskı türlerinden biri olan eko-etiket uygulamaları ile tüketicilerin çevreye duyarlı ürünlere yöneliminin olduğu piyasalara ihracat yapabilmek ya da bu piyasalardaki paylarını artırabilmek adına; etiket süreçlerine yatırım yapmalarının en akıllıca yöntem olduğunu görüyoruz.
Çevresel maliyetlerin üretime yansımadığı durumlarda fiyat üstünlüğü yaşandığını düşünen üreticiler, aslında bu maliyetlerin uzun vadede işletmelerinin sürdürülebilirliğini sağlayamayacaklarını göreceklerdir.
2014 yılında Çin’den ithal edilen, ancak kanserojen içerikleri nedeniyle uygunluk verilmeyen 19 bin 920 çift ayakkabı ülkemize yasal olmayan yollarla sokulması üzerine Dönemin Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından ürünlerin imhası kararı alınmıştı. Çevre ve insan sağlığını hiçe sayarak üretilen ürünleri piyasaya sürerek, ucuz maliyet yüksek kar getirisi olduğunu düşünenler yanıldılar.
Yaşam Döngüsü Değerlendirme Süreci
En doğru tanım ile Eko-Etiket; yaşam döngüsü değerlendirmesini temel alarak, tüm çevresel performansın tanımlandığı ve dünya çapında aktif olarak kullanılan bir sertifika yöntemidir.
Gönüllülük esasına dayanan bu sistem, üretim ve hizmet sektörlerindeki şirketlerin, çevre hassasiyetlerini belirledikleri, ürün/hizmetlerin ekosisteme ve insan sağlığına herhangi bir olumsuz madde/süreç içermediğini belgeledikleri bir araç olarak kullanılıyor. Çevresel performans kriterleri olarak; enerji ve su tüketimi ile atık yönetimi, kaynak kullanımına daha az baskı yansıtacak olan yenilenebilir kaynak ve maddelerin kullanımının tercih edilmesi olarak sayılabiliriz.
Artan nüfus, gelişmişlik göstergeleri gibi parametrelerin artış seyri, sürdürülebilir ekonomik büyümenin çevresel göstergeler ile paralellik sağlaması zorunluluğunu ortaya koyuyor.
Yaptığımız şeyleri yapmaya devam edersek; elde ettiğimiz sonuçları almaya devam edeceğiz.
Pazar araştırmalarında, bilinçli tüketimin bir sonucu olarak çevre duyarlılığın, müşteri baskılarını artırmakta olduğunu görüyoruz. Üreticiler nasıl ki çevreyle dost üretim yapmakla sorumlularsa biz tüketiciler olarak bu üretimlere destek amaçlı tüketim alışkanlıklarımızda daha seçici davranmak zorundayız.
Çevre Etiketi; piyasadaki hangi ürünlerin çevreye daha az etki ederek üretildiği konusunda tüketiciyi bilgilendirmeyi amaçlıyor.
Sınırların olmadığı dünya piyasalarında rekabet edebilirlik açısından bu kulvarda bir tık öne geçebilmek adına bu aracı kullanmak piyasalarda üreticilere bir avantaj sağlayacaktır.
Çevre etiket uygulamalarına baktığımızda bilinçli tüketimin yaygınlaşması ile üretimde çevre dostu prosesler, enerji tüketiminin yönetimi, geri dönüşümlü/dönüşebilir madde kullanımı gibi etkenler, satın almada tercih nedeni olarak değerlendiriliyor.
Arz talep dengesi oluşturulurken bu faktörlerin dikkate alınarak piyasanın yönlendirilmesi kamu/özel sektör işbirliği ile oluşacaktır.
Farkında olmak için “farkındalık”
Onbirinci Kalkınma Planının çevre başlığında yer alan çevre etiketi uygulamalarının yaygınlaştırılması politikası ile rekabetçilik ve verimliliği artıracak uluslararası piyasa koşulları geliştirilecek ve ihracatta avantajlı bir rol üstlenilecektir.
Yine 2023 İhracat Stratejisi ve Eylem Planı vizyonunda, ülkemizin 2023 yılında 500 Milyar dolar ihracata ulaşarak dünyanın 10 büyük ekonomisi arasında yer alması hedefine ulaşmak olduğu görülüyor. Aynı eylem planının stratejik hedefler başlığında ‘’ihracat yapısının çevre ve sürdürülebilir büyümeye ilişkin yükümlülüklere uyumlandırılması’’ etiket alan ürün sayısının 2023 yılı için 250 olarak belirtildiğini görüyoruz.
Peki Kamunun üzerine düşen rol ne?
Avrupa’da eko-etiketli ürün ve hizmetlere olan güvenin yüksek seviyede olması ve satın almalar için bu belgenin aranması ihracatta tercih edilen olabilmek adına bu belgenin ne kadar kritik önem taşıdığını gösteriyor..
AB çapında GSMH’nin %16 sının kamu alımlarını oluşturduğu düşünüldüğünde, Yaşam Döngüsü Maliyeti yaklaşımı sayesinde yeşil kamu alımlarının daha çok tasarruf sağladığı görülecektir.
Üreticiler çevre etiketini tercih etmek ile işletmelerine pozitif katkı sağlayacaklardır. Şöyle ki; çevre etiket belgelendirme süreçlerinde firmalar ürün veya hizmetlerin çevresel etkilerini analiz etme fırsatını yakalarlar. Faaliyetlerindeki enerji ve su sarfiyatındaki verimsizliklerin, hammadde seçimindeki yanlış seçimlerin açığa çıkması ve gerekli önlemlerin alınması ile işletmelerin maliyet kalemlerinde uzun vadede belirgin avantajları beraberinde getireceği aşikardır.
Biz tüketiciler olarak market raflarındaki ürünlerin doğaya ve insan sağlığına etkilerinin ne olduğu bilincinde olarak seçim yapma fırsatımız olacak.
Yerli şirketler markalarıyla yeşil pazarlarda yer bulabilecek ve itibarlarını sağlamlaştırarak ekonomik büyümede ülkemize yüksek katma değer yaratacaklardır.
Tüketicilerin çevreye karşı bilinçli bir karar verebilmesi için bir fırsat ortamı yaratılacaktır. Üretim/kullanım/bertaraf süreçlerinde ortaya çıkabilecek çevresel etkiler azaltılacak, çevre üzerinde daha az etkiye sahip ürün ve hizmetlere talebin artırılması ile böyle ürünlerin arzının teşvik edilmesi gibi piyasa güçlerinin zorlanması, sürekli bir çevresel gelişme potansiyelinin sağlanacaktır.
English: Environmentally Friendly Eco-Label is now in Turkey