Ülkemizin enerji ihtiyacı gelişmemize ve büyümemize paralel olarak her geçen gün hızla artmaya devam ediyor. 2015 yılı itibarı ile 72 bin megavatlık kurulu gücümüz var. Enerjide %72’lere yaklaşan dışa bağımlığımız var. Şu anda doğal gazın % 98’ini, petrolün yüzde 92’sini, kömürün ise yüzde 30’unu ithal ediyoruz. Ülkemiz elektrik talep artışında Avrupa’da birinci, dünyada ise Çin’den sonra ikinci sırada yer alıyor. Yani enerji fakiri bir ülkeyiz. Dışa bağımlılığımız her geçen gün artıyor. İklim değişikliği için dünyaya duyurduğumuz 2030 hedefinde bu çok açık bir şekilde görülüyor. 2030 yılında Türkiye’nin enerji ihtiyacı bugünkü ihtiyacımızın iki misline, yani 150 bin megavata çıkacak.
Peki nasıl ve nereden karşılayacağız bu talebi? Gelişmiş ülkelerin hemen hemen tamamında yıllardır nükleer santraller elektrik üretiyor. En fazla nükleer santral 104 ile ABD’ye ait. Fransa’da 58, Japonya’da 54, Rusya’da 32, Güney Kore’de 20, Almanya’da 17, Hindistan’da 19, Ukrayna’da 15, Çin’de 12 adet nükleer santral bulunuyor. Yenilerini de yapmaya devam ediyorlar. Nükleer santraller atmosfere emisyon vermeyen temiz enerji olarak görünüyor, bu da iklim değişikliğine etkisinin az olduğu anlamına geliyor. Biz de ülke olarak 2 adet nükleer santrali yapmayı planlıyoruz.
Öz kaynaklar önemli Ancak son zamanlarda yenilenebilir enerji teknolojilerinin Çin’in devreye girmesiyle hızla ucuzlaması sonucunda dünya ülkeleri hızla güneş, rüzgâr, biyogaz ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeye başladı. Kömür santrallerini yavaş yavaş terk ediyor. Dünya yenilenebilir enerjide inanılmaz rakamlara gidiyor. Petrol fiyatlarının ucuzlamasının en önemli sebebi de bu aslında. Dünyada 2004’te 50 bin megavat olan yenilenebilir enerji, 2015 yılında 700 bin megavata ulaşmış durumda, bu rakam Türkiye’nin toplam enerji kurulu gücünün 10 mislidir. 2004 yılında yenilenebilir enerjiye dünyanın yaptığı yatırım 45 milyar dolarken 2015 yılında bu rakam 270 milyar dolara çıkmıştır. Geçen sene Washington’da katıldığımız İklim değişikliği ana temalı Ana Ekonomiler toplantısında ABD Dışişleri Bakanı John Kerry yenilenebilir enerjinin sadece ABD içerisindeki pasta payının 13 trilyon dolar olarak belirlendiğini söyledi. Bu rakamın dünya çapında nerelere ulaşabileceğini varın siz hesaplayın.
Biz de ülke olarak öz kaynağımız olan yenilenebilir enerjiye önem vermeli ve yeni santralleri hayata geçirmeliyiz. Türkiye’nin rüzgar ve güneşteki 2030 hedefi 30 bin megavat yenilenebilir enerji üretmek. Peki neden daha fazla yenilenebilir enerji yapamıyoruz? Enerji Bakanlığımıza bu soruyu sorduğumuzda aldığımız cevap enteresan. Sorumuza çok mantıklı bir soruyla cevap veriyorlar.
Ülkemizde bugüne kadar planladığımız 4800 megavat rüzgâr enerjisinin ne kadarı mahkemelerce durduruldu biliyor musunuz?
İstemezük zihniyeti Acı gerçek: 2800 megavatlık kısmı, yani neredeyse yarısından fazlası mahkemelerce iptal edilmiş. Birçoğu sivil toplum örgütlerinin kuş göçlerini ve orman alanlarını bahane ederek etmiş oldukları itirazlar sonucunda iptal edilmiş.
Termik santrallerini atmosferi kirletiyorlar diye kurmayalım, nükleer santralleri tehlikeli sonuçlar doğurabilir diye kurmayalım, hidroelektrik santrallere doğayı mahvediyor diye hayır diyelim, güneş enerjisine de tarım arazilerini yok ediyor, çok yer kaplıyor diye karşı çıkalım, şurası orman alanı, buralar SİT alanı diyelim, bütün yenilenebilir enerji türlerine karşı çıkalım. Ama Japonya denizin içine 4800 megavat güneş enerjisi kursun, biz ise olmaz diyelim karşı çıkalım. Avrupa’da her yerde hatta denizlerde bile rüzgâr santrallerini görüyorsunuz. Güneş tarlaları alabildiğince büyüyor. Biz de de 1 megavata kadar olan güneş santralleri lisanssız olarak inşa edilebiliyor. Yenilenebilir enerji konusunda yatırım yapmak isteyenlerin önündeki engellerin çoğunun bürokratik engeller olduğunun sanılması yanlış. Ancak art arda gelen yürütmeyi durdurma kararları sistemi tıkıyor, yatırımcıyı yıldırıyor. Enerji fakiri ülkemizin dışa bağımlığı ve ekonomik olarak zenginleşmesinin en önemli sacayağı yenilenebilir enerjiye geçmektir. Bundan kaçmak imkansızdır. Artan nüfusun ihtiyacı olan elektriği nereden karşılayacağız? Kömür santrallerine karşı çıkalım, nükleere kaşı çıkalım, HES’lere karşı çıkalım, hatta kuş göçü, SİT alanı, tarım alanlarını ve orman alanlarını bahane edip rüzgâra ve güneşe karşı çıkalım. Geriye bir şey kalmadı zaten. Aslında karşı çıkılan Türkiye’nin büyümesi ve gelişmesi. Komşulardan aldığımız doğal gaz santrallerine ne kadar güvenebiliriz? Doğal gaz ısınmak için iyi bir tercih ancak elektrik üretimi açısında pahalı. Öz kaynağımız ve iklim değişikliğini önlemek için jeotermal, rüzgâr, güneş, biyogaz ve HES gibi yenilenebilir enerjiye hızla geçmekten başka çaremiz yok. Bunları da hızlı bir şekilde inşa edip ekonomik olarak bağımsız olmamız gerekiyor.
Peki çare ne? Enerji bağımsızlığını sağlayamayan ülkelerin gerçek bağımsızlığından söz edilemez. Ekonomimizin daha efektif olmasını istiyorsak, gelecek nesillerin daha zengin ve ferah içinde yaşamasını istiyorsak önümüzde tek seçenek var. O da yenilenebilir enerjidir. Buna sahip çıkmamız sadece bizler için değil, aynı zamanda gelecek nesillerimizin sağlığı barışı ve refahı için çok önemlidir. Çare devletin ve ilgili bakanlıkların yenilenebilir enerji noktasında yatırımcıyı teşvik etmesi, yatırımcıya uluslararası kredi imkanlarının açılması, sivil topum örgütlerinin yenilenebilir enerji projelerine sudan sebeplerle karşı çıkmamasıdır.
Yaptırmayız, istemezük zihniyetinden kurtulduğumuz gün bu ülkenin gelecek nesillerine daha bağımsız, daha müreffeh, daha zengin bir Türkiye bırakmış olacağız.