Geçtiğimiz aylarda Gezi Parkı olayları dediğimiz hadiseler gündemin başköşesine oturdu. 5-6 ağaç bahane edilerek darbe devşirmek isteyenlerin ülkeyi nasıl kaos ortamına sürüklemek istedikleri ortada. Meselenin ağaçtan ibaret olmadığını da bizzat eylemlerin başını çeken bir sanatçı alenen ifade etti. Meseleyi salt çevre hassasiyeti olarak değerlendirenler için bazı hatırlatmalarda bulunmakta yarar var. Gezi Parkı eylemlerine katılan gençler Y kuşağı dediğimiz, daha çok 90’lı yıllarda doğmuş gençlerden oluşuyor. Yıllar önce sağ-sol çatışmalarından nostalji devşiren ağabeylerine özenerek sokağa dökülen bu gençlerin, başta İstanbul olmak üzere ülkenin siyasi, sosyal birçok meselesinin yanı sıra çevreyle ilgili problemlerinin de teker teker nasıl çözüldüğünü, istifa çağrısında bulundukları Başbakan’ın aslında ne kadar çevreci olduğunu bir de bizim kalemimizden öğrenmeleri kaçınılmaz olmuştur.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden itibaren çevre adına neler yaptığını objektif ve bilimsel bir çerçevede ele aldığımızda bu ülkenin, cumhuriyet tarihinin en çevreci lideri tarafından yönetilmekte olduğunu daha rahat idrak etmiş olacağız.
ODA BİLE CİDDİYE ALMAMIŞTI
Başbakan Erdoğan’ın belediye başkanlığı ve başbakanlık dönemini içine alan 20 sene içerisinde çevre adına neler yaptığını, elimizde bulunan verilerle analiz etmek meramımızı anlatmak için yeterli olacaktır. İsterseniz konuya 1994 yılına ait bir anekdotla başlayalım. İstanbul Sanayi Odası Çevre İhtisas Komisyonu’nda görev yapmış bir arkadaşım anlatıyor: 1994 yerel seçimleri öncesi komisyon bir karar alıyor ve İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adaylarını, çevreyle ilgili vizyon ve projelerini anlatmaları için davet ediyor.
Davete o dönemin İBB Başkan Adayı Recep Tayyip Erdoğan dışındaki adaylar cevap bile vermiyor. Bu yüzden toplantı iptal ediliyor. Ancak Erdoğan ve ekibi, bu davete tek başlarına da olsa icabet edeceklerini söyleyip ısrar ediyorlar. Buna rağmen oda yetkilileri toplantıyı düzenlemekten vazgeçiyorlar. Erdoğan bizzat telefonla arayarak projelerini anlatmak istediğini dile getiriyor ama Sanayi Odası, Erdoğan’ın seçileceğine inanmadığı için çeşitli bahanelerle bu isteği reddediyor. Mart ’94 seçimlerinde sürpriz bir şekilde seçilen Erdoğan, Sanayi Odası’na anlatamadığı projelerini bir bir hayata geçirmeye başlıyor.
ÇÖP DAĞLARINDAN HALİÇ’E
Öncelikle üniversitelerden konusunun uzmanı çevreci hocaları İBB’de etkin görevlere getirerek işe başlıyor. Kimsenin çözüleceğine inanmadığı problemleri tek tek çözmeye başlıyor.
Gezi eylemcisi gençler, o dönemde yaşları küçük olduğu için hatırlamaz. İstanbul, Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminden önce su problemiyle kıvranıyordu. Vatandaşlar ellerinde bidonla sabahın erken saatlerinde mahalle çeşmesinin önünde sıraya geçiyordu. Hekimbaşı’nda vahşice depolanmış çöplerin patlamasıyla 38 kişi hayatını kaybetmişti. Çöpler toplanmadığı için sokaklarda çöp dağları yükseliyordu. Haliç’in berbat kokusu, Yedi Tepe’ye yayılıyordu, artık insanlar bu kokuya alışmıştı. Tıbbi atıklar normal çöplere karışıyordu. İstanbul’da yeşil alan ve park yok denecek kadar azdı. Hava kirliliği inanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Belediye, yolsuzluk yapmaktan hizmet etmeye fırsat bulamıyordu. İSKİ skandalını hatırlamayan yoktur. İşte Erdoğan, adeta savaştan çıkmış enkaz gibi bir şehir devralmıştı. Kimse bu problemlerin çözüleceğine inanmıyordu. Hatta gazetenin biri “Tayyip’in işi Allah’a kaldı” diye manşet bile atmıştı.
İNANILMAZI BAŞARMAK
Evet kimse inanmıyordu ama Erdoğan ve ekibi, İstanbul’un kangren olmuş çevre problemlerini bilimsel yöntemlerle çözeceklerine canı gönülden inanmışlardı. Erdoğan, öncelikle Istıranca derelerinden su getirerek İstanbul’un su problemini çözdü. Melen’den uzatılıp Boğaz’ın altından getirilen suyla İstanbul’un su problemi 2070 yılına kadar çözüme kavuşturuldu. Avrupa ve Anadolu yakasına iki düzenli çöp depolama sahası kurdu ve çöplerin düzenli olarak toplanmasını sağladı. Hava kirliliğini çözmek için kaliteli kömür dışındaki kömürleri şehre sokmama kararı aldı ve kömürü torbaya sokarak denetim altına aldı. Bununla kalmadı, meseleyi kökten çözmek için doğalgazı getirdi ve kısa sürede şehrin tamamı doğalgaza kavuştu. O dönemde gazetelerin promosyon olarak gaz maskesi dağıttığını unutmadık.
Ayrıca modern şehircilik hamlesini Başlatan Erdoğan, gecekondulaşmanın önünü keserek çevreye duyarlı şehirciliğin ilk sinyallerini Başak ve Hilal Konutlarıyla verdi. İstanbul’a çöpten gübre üreten kompost tesisi kuruldu. Hastanelerden tıbbi atıkları ayrı ayrı toplayabilecek bir sistem kuruldu, tıbbi atık yakma tesisi inşa edildi. 1994 yılında yüzde 45 olan yeşil alan miktarını, yurtdışından ağaçlar getirerek ve mevcut bütün boş alanları park ve yeşil alanlarla donatarak yüzde 55’e çıkardılar. Her gün geçtiğimiz ve tek bir yeşil alan göremediğimiz E-5 hattı bile yeşille donatıldı.
20 yıldır Türkiye’ye gelmemiş bir yabancı İstanbul’a geldiğinde bu değişikliği çok rahat fark edebiliyor. Bazen “ağaçları” görmekten ormanı göremiyoruz maalesef. Şimdiki gençler belki inanmayacak ama kanalizasyon havuzuna dönen ve her geçen gün daha da kirlenen Haliç’in temizlenmesi artık tam bir hayaldi. Kimileri çıkıp “dolduralım gitsin” diyordu, diyebiliyordu. Erdoğan ve ekibi, Haliç’i dünyanın bile şaşkınlıkla izlediği yeni model sistemlerle temizledi. Şu anda Haliç’te balık tutuluyor. İstanbul’a inşa edilen onlarca biyolojik ve kimyasal arıtma tesisini saymadık bile. Bütün bunlar sadece ilk aklımıza gelenler.
İSTANBUL’DAN SONRA TÜRKİYE
2002 yılında başbakan olan Erdoğan, bu sefer Türkiye genelinde çevreyle ilgili önemli projelere imza atmaya başladı. Yıllardır tıbbi atıklar dahil çöplerini Karadeniz’e boca eden bölge şehirlerine düzenli çöp depolama sahaları ve tıbbi atık sterilizasyon sistemleri kuruldu. 2002 yılında 145 atık su arıtma tesisiyle 248 belediyeye hizmet verilmekteyken bugün 444 tesisle hizmet veriliyor. 2006 yılında 5 defa kadük olmuş ve sanayici baskısıyla çıkarılamayan çevre kanunu çıkarıldı. AB uyum yasaları çerçevesinde 40’tan fazla çevre yönetmeliği cesurca çıkarıldı ve uygulanmaya başlandı. Gemilerden atık alma sistemleri ve tesisleri kuruldu. 2003’de 8 olan Lisanslı Çevre Laboratuvar sayısı 153’e çıkartıldı. Büyük deniz kazalarına karşı acil müdahale kanunu çıkarıldı. Hayvanları koruma yasa tasarısı kanunlaştı. Yıllardır Batılı ülkelerin bile, çıkarları zedelenecek diye imzalamaya cesaret edemediği Kyoto İklim Değişikliği Protokolü imzalandı. Türkiye genelinde hava izleme istasyonları kuruldu. Mavi bayraklı plaj sayısı 5’e katlandı ve İspanya ve Yunanistan’ın ardından Mavi Bayrak konusunda dünya üçüncülüğüne yükseldik. Yüzlerce kent ormanı ve tabiat parkı vatandaşların hizmetine açıldı. Devlet ormancılığından millet ormancılığına geçiş yapıldı. Trakya büyüklüğünde yer yeniden ağaçlandırıldı. Çöplerin kaynağında ayrı toplanması sağlandı. Yenilenebilir enerji kaynakları ve sürdürülebilir kalkınma hayata geçirilmeye başlandı. Vatandaşlarımız tarafından büyük bir memnuniyetle karşılanan, kapalı ortamlarda sigara içilmesini yasaklayan düzenlemeye değinmedik bile.
AB ve dünyadan, Başbakan Erdoğan’ın çevreyle ilgili yaptığı çalışmalara övgüler gelmeye başladı. Bugün Recep Tayyip Erdoğan başbakansa çevreye, yani memleketin havasına, suyuna ve toprağına, vatandaşa vermiş olduğu hizmetlerden dolayıdır. 11 yıla yaklaşan iktidarında ekonomi, ulaştırma, sağlık ve çevre alanında yaptığı hizmetleri tarih yazacaktır. Başbakan Erdoğan’ın 1994-2014 yılları arasındaki 20 senelik hizmet döneminde çevre konusunda yapmış olduğu proje ve uygulamaları, insaf ve izan sahibi herkes net bir şekilde görebilir.
Mızrak çuvala sığmaz. Garip olan, çevreye bu kadar hizmet etmiş bir başbakanın, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en çevreci siyasetçisi ilan edilmesi gerekirken Gezi Parkı gibi lokal bir olay örnek gösterilerek çevre düşmanı ilan edilmesidir. Bu da en hafifinden insafsızlıktır. Bu ülkeyi yıllardır yöneten siyasi kadroların çevreyle ilgili yaptıkları, Başbakan’ın 20 senede yaptıklarının yanında solda sıfır mesabesindedir. Bugünlerde Başbakan’a çevre düşmanı, ağaç düşmanı, park düşmanı diyenleri bilgisizlikle, insafsızlıkla ve hatta cahillikle suçlamak yanlış olmaz.
DESTEK DEĞİL KÖSTEK OLDULAR
Başbakan çevre adına bu ülkeye neler kazandırdığını her fırsatta anlatmaya çalışıyor. Ancak Başbakan’ın belediye başkanlığı ve başbakanlığı döneminde yanı başından ayırmadığı birileri çıkıp şöyle bir tweet atabiliyor mesela: “Demokrasi, özgürlük, barış, yaşanabilir çevre ve kaliteli yaşam amacıyla duran adamları tebrik ediyorum”.
Başbakan’ın ne kadar çevreci olduğunu 20 yıldır teşrik-i mesaide olduğu birinin, hepimizden daha iyi bilmesi gerekmez mi? Bu nasıl bir basiretsizliktir?
Eli kalem tutan izan sahibi entelektüellerin, sivil toplum kuruluşlarının, bunları her fırsatta dile getirip hakkı teslim etmesi, Başbakan’a destek olması gerekmez mi?
NOTU 10 ÜZERİNDEN 10
Unutmayalım, Başbakan’ın 20 senelik çevre karnesi 10 üzerinden 10’dur. Notunu kırmaya kimsenin gücü yetmez. Bütün çığırtkanlıklara, fitneye, fesada rağmen vatandaş, kendisine yapılan hizmeti görüyor, ona göre değerlendirip notunu veriyor. Siyasiler için sınav zamanı sandıktır. Herkes hak ettiği notu orada alacak.
Başbakan’ın bu ülkeye yaptıklarını, “ne olur ne olmaz sesimizi çıkarmayalım” diyerek savunmayanların, hakkı teslim etmeyenlerin hesapları nedir, bilemeyiz ama biz elimizden geleni yapacağız.
Kalemimizle her fırsatta bunları dile getirmeye devam edeceğiz. Birileri bu gençlere ağaçları gösterip ormanı görmelerine engel olabilir. Bize düşen; yorulmadan, usanmadan bu hizmetleri anlatmak olacaktır. 20 yıl boyunca bunca hizmeti vatandaşın ayağına getiren bir Başbakan’ın, kadir kıymet bilmeyen istemezükçü reaksiyoner bir azınlığın kışkırtmasıyla yerden yere vurulması karşısında dik durmaya devam edeceğiz.
Sayın Başbakanım, 20 yıldır bu ülkeye cumhuriyet tarihi boyunca en önemli hizmetleri yaptınız. İdeolojik bakmayan insaf ve izan sahibi herkes bu hizmetleri görüyor. Görmeyenleri, kalpleri, vicdanları mühürlü olduğu için göremeyenleri boş verin. Bu ülkeye verdiğiniz hizmeti balık bilmezse Halık bilir.