Sahip olduğu müthiş denge ile yaşamaya elverişli tek gezegen Dünyamız. Her geçen gün biraz daha yaşlanan ve 4,5 milyar yaşında olduğu tahmin edilen mavi gezegen birçok olaya tanıklık etmiş, birçok badire atlatmış, nesli tükenenler de olmak üzere sayısız misafir ağırlamıştır.
Ağırlanan misafirlerden biri de insanoğlu. Anatomik olarak 300 bin yıldır dünyada olduğuna inanılan ve sadece son yüzyılda 5 kat artışla 7,5 milyarı aşan insanoğlunun sürekli artan istekleri karşısında her geçen gün daha da yorgun düşmüş, ancak cömertliğinden ödün vermemiştir.
Hassas Denge bozuluyor
7 milyar ton seviyesinden 90 milyar ton seviyelerine çıkan kaynak kullanımı, doğanın kendini yenileme hızını geçmiş ve yaşlı gezegenimiz üzerinde tamiri zor tahribatlara yol açmıştır. İklim değişikliği, hava kirliliği, okyanusları saran plastik adaları, karadaki çöp yığınları, nesli tükenmeye yüz tutmuş bir milyondan fazla canlı türü tamir ihtiyacı duyan sorunlardan sadece birkaçı…
İnsan eliyle bozulan doğal dengenin kendisini gösterdiği ve milyonlarca kişiyi sağlık, ekonomik ve sosyal açıdan etkilediği diğer bir durum ise son yıllarda da sık sık gördüğümüz salgınlar…
Ortaçağ Avrupa’sında, 14. yüzyılda görülen ve bazı kaynaklara göre 200 milyon civarında ölüme neden olan veba salgını zoonotik, diğer bir tabirle hayvanlardan insanlara geçen bir hastalık idi.
Birinci dünya savaşının yaşandığı 1920’lerde Amerika’da başlayan ve savaş dolayısı ile birbirleri ile etkileşim halinde olan milletler arasında hızla yayılan tarihin en büyük salgınlarından biri olan İspanyol gribi, o dönemdeki dünya nüfusunun ⅓’üne tekabül eden 500 milyon kişiyi etkilemiş ve 50 milyondan fazla can kaybına yol açmıştı.
Tarih tekerrür ediyor
VE bir asır sonrası.. Dünya yine bir salgının pençesinde… 2019 yılının sonunda Çin Halk Cumhuriyeti’nin Hubei Eyaletinin başkenti, sanayi, ticaret ve teknoloji şehri Wuhan’da başlayan ve insandan insana geçerek pandemiye dönen bir salgın…
Dünya Sağlık Örgütü salgını COVID-19 olarak tanımladı. Yakın geçmişteki EBOLA, MERS ve SARS salgınlarına kıyasla öldürücülüğü daha az olmasına rağmen etkileri yıkıcıydı…
Zira hastalık belirtileri görülmeden dahi bulaşabiliyor. Diğer birçok hastalığın tersine çocuklarda etkisi yok denecek kadar az. Bunun gibi asemptomatik olan taşıyıcılar vasıtası ile yayılması kolaylaşıyor. Özellikle arkasında farklı bir rahatsızlığı olan yaşlı kesimi daha çok etkiliyor, rahatsızlıkları tetikleyerek can kaybına yol açıyor.
Sağlık sistemleri çöküyor
Çok hızlı yayılması ve yaşlı kesimi daha çok etkilemesi İran, İtalya, İspanya, ABD gibi gelişmiş birçok ülkenin sağlık sistemini derinden etkiledi. Yoğun bakım üniteleri talebi karşılayamaz oldu. Birçok ülkede hastalar koridorlarda, bahçelerde tedavi edilmeye çalışılıyor, kimi ülkelerde ise ne yazık ki tedavi edilebilecek insanlar seçiliyordu. Bu durum ülkelerin sağlık sistemlerinin çökmesine yol açıyordu. Hal böyle olunca radikal önlemlerin alınması kaçınılmaz oldu.
En büyük önlem Sosyal Mesafe…
Çin’de başlayan salgın Çin genelinde çok büyümeden kontrol altına alındı. Ancak önlemler çok sıra dışıydı. Salgının yayılmasını önlemek için en etkili yol teması azaltmak idi. Bu nedenle 60 milyondan fazla insan haftalarca karantinada bekletildi. Sokaklar, yollar, alışveriş merkezleri, okullar, ibadethaneler, eğlence mekanları, kırlar, sahiller, aklınıza neresi geliyorsa boş kaldı.
Ve Dünya Karantinada…
Çin’de 60 milyonu aşan karantina süreci, salgın merkezinin İtalya olması ile birlikte Avrupa’da görülmeye başlandı. İtalya’nın yanında; Fransa, Belçika, İngiltere, Almanya, Hollanda gibi gerek turizm gerekse de önemli finans merkezlerindeki bu kısıtlamalar Avrupa’yı adeta durma noktasına getirdi.
Sınırların kalktığı dünyamızda bu denli bir salgının hızla yayılması da kaçınılmaz oldu ve takip eden süreçte salgının yeni merkezi Dünyanın da süper gücü Amerika Birleşik Devletleri oldu.
ABD yönetimi tarafından ekonomik faaliyetlerin etkilenmemesi için öncelikle sürü bağışıklığı kazanılabileceği düşünüldü, ancak özellikle yaşlı nüfusun çok etkilenmesi nedeniyle sağlık kuruluşları kısa sürede kapasitesini aştı. Bu durum daha katı önlemlerin alınmasını gerektirdi ve Nisan ayı ortalarında ülke nüfusunun %90’ını, yaklaşık 300 milyon kişi karantinaya almaya zorladı.
1,3 milyar nüfusu ile Dünyanın da en kalabalık ülkesi Hindistan’ın da bu kısıtlamayı hayata geçirmesi ile birlikte Mart 2020 sonunda Dünya genelinde karantinada bulunan nüfus 1,7 milyardan 3,9 milyar gibi devasa bir değere ulaştı…Bu değer 7,7 milyar olan dünya nüfusunun yarısı demek…
Ülkemizde de 11 Mart itibari ile ilk vaka tespit edilmiş ve salgının yayılmasını önlemek üzere birçok önlem ivedilikle hayata geçirilmiştir.
Okulların tatil edilmesi, uzaktan esnek çalışma modeli, AVM ve eğlence mekanlarının kapatılması, spor faaliyetlerinin askıya alınması, şehirler arası seyahat kısıtlamaları gibi birçok önlem ilk etapta hayata geçirilerek İtalya, İspanya, ABD gibi ülkelerde görülen olumsuz manzaraların görülmesi önlendi ve salgının kontrol altına alınması sağlandı.
Dünya Durdu
Korona geldi, dünya durdu. Bir zamanlar insan seline dönen kalabalıkların görüldüğü, BM Habitat verilerine göre 38 milyonluk Nüfusa sahip Tokyo, 28 milyon nüfusluk Delhi, 21 Milyon nüfusluk New York, 16 milyonluk Moskova, 12 milyonluk Londra gibi dev metropoller, adeta hayalet şehirlere dönmüştü.
Herkes evine kapanıp tüketim azalınca, üretim de yavaşladı. Fabrikalar faaliyetlerini kıstılar. Spor müsabakaları, kültürel ve sanatsal faaliyetler iptal edildi. Geçmişi milattan önceye dayanan, ancak 1896’dan beri düzenli olarak 4 yılda bir yapılan ve tarihinde ilk defa dünya savaşları dönemleri dışında yapılamayan olimpiyat oyunları iptal edildi.
Bütün bu gelişmeler sonrasında ulaşım azaldı. Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü değerlendirmelerine göre günümüzün en hızlı ulaşım türü havayolu taşımacılığı yüzde 60-95 arasında azaldı. Gökyüzü asil sahiplerine, kuşlara kaldı.
Yine, turizm faaliyetleri durdu. BM Dünya Turizm Örgütü değerlendirmelerine göre dünya genelinde turizm merkezlerinin yaklaşık %96’sına ziyaret kısıtlamaları getirilmiş durumda.
Dünyamız yenileniyor
Evet, Korona geldi. Dünya sessizliğe büründü. Ulaşım durdu. Yoğunluktan adım atılamayan turistik yerler, mega şehirler adeta hayalete döndü.
Bu durum en başta ekonomik etkiler oluştururken, sürecin uzaması sosyolojik, psikolojik ve çevresel birçok etki de göstermeye başladı.
Çevre ve doğal denge üzerinde olumsuz etkilerin yanında bazı olumlu sonuçlar da görüldü. Yıpranan dünyamız biraz olsun soluklanma imkanı buldu. Dünya yavaşladı. Hayatın 7/24 devam ettiği şehirler adeta YAVAŞ ŞEHİR-CITTA SLOW oldular; tüketim azaldı. Havamız düzeldi. Sular berraklaştı.
Temiz hava ile uzaklar görünür oldu
Salgının kontrol altına alınması için seyahat kısıtlaması, uzaktan esnek çalışma modeli, okulların kapatılması gibi birçok eylem aynı zamanda ulaşımı yavaşlattı. Hareketlilik %90 oranında azaldı.
Bu durum en çok hava kalitesini etkiledi. Her yıl dünya genelinde yaklaşık 8 milyon hayatın kaybedildiği hava kirliliğinde gözle görülür iyileşmeler yaşandı.
Özellikle kış aylarında normal zamanlarda dahi maskesiz dolaşılamayan Çin ve Hindistan gibi ülkelerde gökyüzü mavi rengine kavuştu. Kaşmir’den 200 km uzaklıktaki Himalaya zirveleri, İstanbul’dan 180 km uzaklıktaki Uludağ’ın ve Artvin Arhavi’den 240 km uzaklıktaki Avrupa ve Rusya’nın en yüksek noktası Elbrus Dağı zirvesinin rahatlıkla görülmesi de bu iyileşmenin bariz bir sonucu oldu.
Karayolu ulaşımının %50, havayolu ulaşımının ise en az %60 düşüş göstermesi üzerine ulaşımdan kaynaklanan bir kirlilik olan NO2 seviyelerinde büyük düşüşler görüldü.
Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ve Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) değerlendirmelerine göre özellikle salgının merkezi konumundaki Çin, İtalya ve ABD gibi ülkelerde en az %30 azalma sağlandı.
Salgının başladığı Çin’de yoğun önlemlerin alındığı Ocak ve Şubat aylarındaki azalım yer yer %50’ye ulaştı. Bu durum aynı zamanda hava kirliliğine bağlı 77.000 can kaybının önlenmesi anlamını taşıyor.
Yine Avrupa’da oldukça sarsıntılı bir şekilde salgını geçiren İspanya’nın Madrid kentinde %45, ABD’de ise son 4 yıllık ortalamaya kıyasla %39 oranında azalma olduğu tahmin ediliyor ki tarihteki en büyük düşüş olarak değerlendiriliyor. The Guardian’da yer alan bir değerlendirmeye göre ise Birleşik Krallık’ta 29 Martta karayolu trafiğinde %73’lük düşüş görüldü. Bu düşüş karayolu ile katledilen ve sadece sayılı aracın olduğu 1955’lerde motorlu taşıtlarla gidilen mesafe seviyesine gerilediği ifade edildi.
Ülkemizde de benzer bir durum söz konusu Bakanlığımızca özellikle sokağa çıkma yasağının uygulandığı; ülke nüfusunun %75’ine tekabül eden 60 milyondan fazla nüfusun yaşadığı, yine trafiğe kayıtlı araç sayısının %83’üne tekabül eden 19 milyondan fazla motorlu aracın bulunduğu 30 büyükşehir ile Zonguldak ilimizdeki salgın kontrol önlemlerinin hava kalitesi üzerine etkileri değerlendirilmiş, bu noktada modelleme yapılmıştır. Sonuçta hava kirleticilerinin %85 oranında azaldığını tespit ettik.
Ulaşımın azalmasının bir diğer faydası da trafik kazalarındaki azalmalar olarak karşımıza çıktı. Ülkemizde aynı dönemde geçen yıla oranla yaşanan büyük kazalarda %5’lik azalma sağladı. Bu durum bir yandan can kayıplarını önlerken bir yandan da sigorta maliyetlerini azalttı.
Atıklara dikkat!
Salgın riskine karşın bu dönemde tek kullanımlık plastikler, maske, eldiven vb kullanımındaki artışlar yaşandı. Özellikle de kullanılan maske ve diğer koruyucu malzemelerin güvenli bir şekilde bertarafı gerekiyor. Birçok ülkede bu noktada kötü manzaralar yaşanırken ülkemizde Bakanlığımız öncülüğünce erken adımlar atılarak konuya dair bir Genelge çıkarıldı.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Kurum tarafından imzalanan 2020/12 sayılı Genelge ile evlerden, işyerlerinden ve sağlık kuruluşlarından kaynaklanan bu atıkların güvenli bir şekilde bertarafı sağlandı.
Sular durgunlaştı
Özellikle sanayi faaliyetlerinin azalması, yeme-içme, hizmet ve eğlence sektörlerindeki duraksamalar su kaynaklarının da kendilerini yenilemeleri için fırsat oldu.
Yönetimin milyonlarca dolar harcadığı ancak çok küçük iyileşmelerin görüldüğü ve sanayi atıksu deşarjlarının da yapıldığı dünyanın en kirli nehirlerinden biri kabul edilen Ganj Nehrinde karantina sürecinde sanayinin durması ile %10 atıksu deşarjının önüne geçilmiş ve nehirde görece bir iyileşmenin görüldüğü yetkililerce beyan ediliyor.
Kanallar şehri Venedik… Gondolların, tekne ve motorların olmadığı kanal, ekolojik yönden kendini yenilemeye başladı. Bölgeye yaban hayatının sakinleri geldi. Yıllar sonra yunusların ziyareti bölge halkını memnun etti.
İçme suları güvende ancak atıksu için dezekfeksiyon
İçme sularının her türlü mikroorganizma riskine karşın klorlanması süreci ise koronanın içme suyu yoluyla bulaşma riskini ortadan kaldırıyor. Zira korona virüsü, kırılgan bir dış zarı olan zarflı bir virüs. Bu tür virüsler KLOR gibi oksidanlara karşı hassastır. Şu ana kadar ulusal ve küresel bazda yapılan çalışmalarda içme sularında korona virüsü varlığı tespit edilmemiştir.
Virüsün atıksularda olma ihtimali hala araştırılan bir konu. Ülkemizde de bu çalışmalar Türkiye Su Enstitüsü öncülüğünde yürütülüyor. Ancak, olası riskleri önlemek gerekiyor. Çünkü bu sular arıtıldıktan sonra deniz, nehir gibi ortamlara veriliyor.
Su kaynaklarının giderek azaldığı dünyamızda atıksuların arıtılarak tekrar kullanıldığı durumlarda dezenfeksiyondan geçirilmesi önem arz ediyor.
Ancak dünyamızda su kaynakları giderek azalım gösteriyor. Ülkemiz de su zengini olmayan bir ülke..
Su kaynaklarını daha etkin ve verimli kullanılmasına yönelik olarak arıtılan atıksuların, yeşil alan sulaması ve sanayi gibi alanlarda yeniden kullanılıyor. Bu kapsamdaki suların dezenfekte edilmesi sonucu kullanımı faydalı olacaktır.
Boğazda beklenmedik misafirler
Mavi Vatan Denizlerimiz rahatladı. Deniz ulaşımının hemen hemen durması, sanayi atıksu deşarjının azalması, sularımızın bir an olsun özüne dönmesini sağladı. İstanbul kıyılarına gelen Yunuslar da bunun bir göstergesi oldu.
Doğa asıl sahiplerine kaldı
Turizm faaliyetlerinin durması, ulaşımın ve üretimin azalması, uzun süren karantinalar sonrasında doğamız insan etkisinden kısmen kurtuldu. Denizler, sahiller, kıyılar, şehir merkezleri yaban hayatı sakinlerinin akınına uğradı.
Deniz kaplumbağaları, İnsan hareketliliği ve ışık kirliliğinin olmayışı sayesinde rahat bir şekilde yumurtalarını kıyıya rahatça bırakabildiler.
Çevre Meselesi Önleyici Hekimliktir
Doğada bir denge var, bir döngü var, karbon döngüsü, su döngüsü gibi adeta mucizevi bir denge. Hayatın devamı için herşey birbirine muhtaç… Dengeyi bozmamak lazım.
Örneğin, bir ekosistemde geyik, kurtları yok ederseniz sadece kürkleri için, orada besin zincirini kırarsınız, geyik gibi başka bir türün aşırı çoğalarak çevresel dokuya zarar vermesine yol açarsınız. Geçtiğimiz yüzyılda dünyanın ilk milli parkı Yellowstone’da kurtların tekrar doğaya salınması sonucu oluşan mucizevi değişiklikleri hatırlayın..
“Çevre meselesi önleyici hekimliktir” diyoruz ısrarla. Bu olayda da bir dengenin bozulması var esasında. Virüsler genelde nemli ormanlık alanlar yaşarlar. Yaşamlarını sürdürmek için de konak olarak vahşi hayvanları kullanırlar.
İnsan eliyle dünyamızdaki orman varlığının giderek yok edilmesi, yaban hayvan ticaretleri, yaşam alanlarına yapılan müdahale virüslerin bir şekilde insanlara bulaşmasına yol açıyor. o yüzden doğadaki hassas dengeyi bozmamalı, onunla uyumlu hareket etmeliyiz.
Yeni bir düzene, yeni bir normale doğru…
Tarihte yaşanan birçok olay yeni düzenleri de beraberinde getirmiştir. 14. yüzyılda vuku bulan veba salgını bugünkü Avrupa’nın temellerini atmıştı.
Hakeza, 11 Eylül 2001’de ABD’de görülen ikiz kuleler savaşı sonrasında dünyada güvenlik anlayışı değişerek farklı bir zemine oturmuştu.
Yine, ülkemizde 17 Ağustos 1999’da yaşanan ve hala acısını yüreğimizde hissettiğimiz Büyük Marmara Depremi sonrasında ülkemizde depreme dayanıklı bir yapılaşmanın önemini göstermiş ve o yönde adımların atılmasını sağlamıştı.
Ancak bu süreç geçici görünüyor. Bunu kalıcı kılmak elimizde. Bu süreç esasında; Dünyamıza, Kaynaklarımıza, Var olan doğal dengeye verdiğimiz hasarı gösteriyor. Buradan dersler alarak kalıcı çözümler üretmeli, bazı alışkanlıklarımızı değiştirmeli, kendimiz de değişmeliyiz. Değişime öncülük etmeliyiz.
Şehirlerimizi daha yaşanabilir hale getirmeliyiz. Sosyal mesafeyi hayatımızın merkezine koymalıyız. Yaya ve bisiklet kullanımı gibi hem çevre hem sağlık dostu aktiviteleri desteklemeli, ona göre planlamalar yapmalıyız. Şu süreçte bunu başardık. Neden devam ettirmeyelim ki?
Unutmayalım… O güç ve irade sizde. Güç aslında elimizde…