Tarih boyunca Dünya nüfusu genelde kırsal alanlarda yaşadı. 1800’lerde Dünya nüfusunun en az yüzde 90’ı kırsalda yaşıyorken, şehir nüfusu yüzde 10’un altındaydı. Ticaretin gelişmesi ile şehir hayatına geçildi. Şehirler ticaretin merkezi haline geldi.
Makineli üretimi yaygınlaşınca göçler çoğaldı. İnsanlar daha çok üretimin olduğu alanlara gitti. Oralarda yeni ve büyük yerleşim alanları kurdular.
Özellikle üçüncü sanayi devrimi ile birlikte hızlı bir şehirleşme baş gösterdi. Günümüzde Dünya nüfusunun yüzde 54’ü şehirlerde yaşıyor. 2050 yılında ise dünya şehir nüfusunun %66’ya çıkacağı öngörülüyor.
Bazı şehirler doygunluğa ulaşmış durumda. Tokyo 38 milyon, Yeni Delhi 28 milyon, Mexico City 21 milyon, Kahire 20 milyon, İstanbul ise 16 milyona ulaştı. Bu durum şehirler üzerindeki baskıları artırarak yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor.
Çevresel baskı artıyor
Esasında büyük göçlerin temelinde rahat yaşam kaygısı yatıyor. Ulaşım, iletişim, eğitim, sağlık bunun en bariz örnekleri esasında. Bu durum göçün yapıldığı alan üzerinde bir baskı oluşturuyor. Çünkü kaynaklar kısıtlı. Ama istifade etmek isteyenler her geçen gün artış sağlıyor. Bir yandan insanlara daha rahat yaşam şansı sunan kentler, diğer yandan çözümü zor yerel, bölgesel ve evrensel sorunlara yol açıyor aslında.
Nüfus artışı, gelir seviyesindeki yükselme yaşanan sorunların başka bir nedeni. Ülkemizde son 30 yılda nüfusumuz %50 artışla 55 milyondan 83 milyona ulaştı. Aynı dönemde kişi başı milli gelirin yaklaşık 4 kat arttığı ülkemizde görülen gelişmeler beraberinde tüketimi de artırdı. Bu aşırı tüketim hiç kuşkusuz çevre üzerindeki baskı oluşturdu.
Günümüzde küresel bazda doğal kaynakların yüzde 75’ini şehirler tüketiyor. Oluşan atıkların yüzde 50’sinden -yarısından- şehirler sorumlu. Seragazı emisyonlarının ortalama yüzde 70’inden sorumlu durumdalar.
Şehirlerin birtakım ihtiyaçları karşılaması lazım. Gıda, barınma, temiz hava, su ve atık hizmetleri gibi. Bu temel hizmetlerin yanında bir de kişilerin motivasyonunu sağlayabilecekleri, dinleyebilecekleri, sağlıklı zaman geçirebilecekleri, kısacası kendilerini yenileyebilecekleri alanların, yeşil mekanların sunulması gerekiyor.
Sessiz Katil “Hava Kirliliği”
Günümüzün önemli çevresel sorunlarından birisi de hava kirliliği. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl 8 milyon kişi hava kirliliğine bağlı nedenlerden ötürü hayatını kaybediyor.
Ülkemizde de yaşanan önemli çevre sorunlarından birisi de hava kirliliği. Doğalgazın yaygınlaşması, gelişen teknolojiye adaptasyon, toplu taşımanın yaygınlaşması, alternatif ulaşım araçlarının yaygınlaşması gibi hususlar bu kirliliği geçmişe nazaran azaltmış olsa da özellikle de ulaşım kaynaklı kirlilik yine önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bunun başlıca nedeni ise artan araç yoğunluğu. 1990 yılında sadece 4 milyon, 2002 yılında 8 milyon olan araç sayısı TÜİK göre 2019 sonu itibari ile 23 milyonu aşmış, günümüzde ise 25 milyonu bulmuş durumda. Nüfusta olduğu gibi araçların da yaklaşık %20’si mega Kent İstanbul’da seyrediyor.
Hacettepe Üniversitesince Bakanlığımız adına gerçekleştirilen bir projede bu araçların yaklaşık 3’de birisinin 16 yaş üstü (eski teknolojiye sahip) olduğu belirlendi. Bu durum, yoğun araç trafiğinin yol açtığı hava ve gürültü kirliliğinin önlenmesinde dünyada da giderek yaygınlaşan yeşil duvar uygulamalarını daha cazip ve gerekli kılıyor.
Cana “Can” katan yeşil alanlar
Dünya sağlık örgütü değerlendirmelerine göre sağlıklı bir yaşam için kişi başı yeşil alan miktarının 9 metrekare olması gerekiyor. Ancak gerek iş imkanları gerekse de sunulan diğer imkanlar dolayısı ile bazı bölgelerde aşırı yoğunluklar oluşuyor. Bu durum yeşil alan üretiminde birtakım zorluklar doğurabiliyor.
Dünya genelinde özellikle New York, Melbourne, Londra, Paris gibi birçok gelişmiş mega şehirde yaşanan bu tür sorunların önüne geçmek, artan hava kirliliğini bir nebze olsun dindirmek ve insanları ruhsal açıdan dinlendirmek üzere gelişen yeni trend hiç kuşkusuz çatı ve dikey bahçeler.
Yeni Trend: Dikey Bahçeler
Nüfus yoğunluğunun, ticari faaliyetler kapsamında belli bölgelere yoğunlaşması ile beraber alan sorunu dünyada önem kazanmış, bu minvalde konut ihtiyacı için çok katlı binalar geliştirilerek dikey büyüme sağlanmış. İklim değişikliği, toprak erozyonu gibi nedenlerle giderek azalan tarım alanları için de yeni bir uygulama olan dikey tarım (çok katlı bahçe uygulamaları) günümüzde giderek popüler bir hal alıyor.
Ve şimdi bunlara yeni bir tanesi daha ilave oluyor. 1970’li yıllar itibari ile hayatımıza giren dikey bahçeler. Çatı bahçeler, dikey bahçeler veya yaşayan duvarlar, yeşil duvarlar gibi birçok farklı uygulamanın hayat bulduğu yeni tip yeşil alanlara artık dünyanın önde gelen şehirlerinde; New York’ta, Melbourne’da, Londra’da, Paris’te karşımıza çıkıyor.
En büyük özellikleri ise İLAVE BİR ALAN gerektirmiyorlar. Zira ya halihazırda kullanılmayan çatılara yapılıyor, ya da dış duvar yüzeylerine. Hatta yeşil görünümü artırmak üzere otobüs gibi toplu taşıma araç duraklarının cephe ve üstleri dahi bu amaçla kullanılıyor.
Sayısız fayda sunuyor
Son 50 yıldır hayatımıza giren bu bahçe uygulamaları; günümüzde hava ve gürültü kirliliğini önleme, küresel seragazı emisyonlarını azaltma gibi çevresel faydalar, enerji tasarrufu ve olası sağlık masraflarının azaltılması de yönüyle ekonomik katkı sunuyor.
Yine egzozlardan salınan önemli hava kirleticileri için bir nevi filtre görevi görürler. Araştırmalara göre 60 metrekarelik bir bahçe duvar 40 ton zararlı gaz ile 15 kg ağır metali süzebilir. Keza zararlı uçucu organik bileşikleri absorbe ederek hava kalitesine katkı sunarlar. 2012 yılında Amerika’da yayınlanan Çevre Bilimi ve Teknolojisi Dergisinde 2012 yılında yayımlanan bir makaleye göre özellikle de kanyon yapısı gören (her iki tarafta bina veya duvar bulunan) yollardaki yeşil duvar uygulamalarının zararlı tozları (PM10) %50’e kadar varan oranda azalttığı belirtiliyor. Yine, 2016’da ScienceDirect’te yayınlanan bir makale kapsamında yürütülen çalışmalarda benzer sonuçların elde edildiği, yeşil duvar uygulamalarının %24-61 oranında hava kirleticileri önlediği belirtilmiştir.
Önemli etkilerden birisi de sera gazlarını önlemesi. Küresel ısınmaya yol açan sera gazları için yutak alanı olurlar. Sadece 1 metrekarelik yaşayan duvar; havadan 2,3 kg karbondioksit gazını uzaklaştırırken, aynı zamanda da yaşam kaynağımız olan 1,7 kg oksijeni ortama verirler. Avustralya’nın en büyük üniversitesi Melbourne Kraliyet Teknik Üniversitesi’nde yürütülen bir çalışmada da uygun şekilde oluşturulan yeşil duvarların ekolojik bir tampon işlevi görerek hem hava, hem gürültü kirliliğini önleyebileceği ifade edilmiştir. Çalışma sonucunda %63’e kadar karbon emisyonlarının da azaltılarak iklim değişikliği ile mücadeleye katkı sunacağı belirtilmiştir.
Önemli faydalardan birisi de gürültü azaltma olarak karşımıza çıkıyor. Dikey bahçelerdeki bitki örtüsü araçlardan kaynaklanan gürültüyü doğrudan tek yöne yansıtmaktan ziyade çok yöne saçarak dağılmasını sağlar. Bir kısmını da kendi içerisinde sönümleyerek bir nevi gürültü bariyeri işlevi görür. Seçilen bitki türü, dikim sıklığı gibi olgular dahilinde %40 gürültü azaltımı sağlanabilmektedir.
Dikey bahçeler yine güneşten gelen ışığı da soğurarak bölgedeki sıcaklığı dengeler ve küresel iklim değişikliğinin yol açtığı önemli sorunlardan biri olan şehir merkezlerinde ısı adalarının oluşmasını önler. Ayrıca bitkilerin terlemesi yoluyla da ortamdaki enerjiyi soğurarak soğururlar. Bununla birlikte bir bina dış duvarına uygulanması halinde de binayı yazın daha serin kışın ise rüzgâr gibi olumsuz koşullardan koruyarak enerji tasarrufuna katkı sunar. 2018 yılında yapılan 9. Ulusal Çatı & Cephe Sempozyumu raporunda yer alan bir bilgiye göre Singapur Ulusal Üniversitesi çalışmaları bir bina sıcaklığının sadece bir derece azaltılması ile tüketilen enerji miktarının %5 gibi büyük bir değer olabileceği belirtilmiştir. Keza, 120 yıllık bir geçmişe sahip Amerikan Peyzaj Mimarları Derneği değerlendirmelerine göre yeşil duvarların, yeşil/bahçe çatılar gibi %23 oranında enerji verimliliğine katkı sunduğu, sıcaklığı 10 dereceye kadar düşürebileceği belirtilmektedir.
İlaveten, görünüşleri itibari ile daha estetiktir ve kişilerde bir rahatlama sağlarlar. Bunun yanında çeşitli kuş ve böcek türleri için doğal yaşam alanı olurlar. Böylece günümüzün önemli problemlerinden biri olan biyolojik çeşitliliği sorununa bir nebze de olsa katkı sunarlar.
Diğer taraftan, iş ortamında da verimliliği arttırdığına dair araştırma sonuçları var. Havanın temizlenmesi ile doğal olarak hava kirliliğinin yol açtığı bağ ağrıları, gözlerde tahriş ve yorgunluk gibi şikayetlerin yok olması ile kişilerin kendilerini daha zinde hissetmeleri sağlanır. Ayrıca stresi azaltarak rahatlamayı sağlarlar.
Yeşil bir alanın 3-5 dakika izlenmesi ile kan basıncı, kalp ritmi, kas gerginliği ve beyin aktivitelerinin daha da iyi yönde geliştiği bilinmektedir. Bu yönde yapılan araştırmalara göre yeşil bir çalışma ofisi %15 verimliliği arttırıyor. New York’taki Google Ofisi, 400 farklı türden oluşan 40.000 bitkinin Seattle’daki Amazon Kuleleri, yine Kanada’nın Quebec Eyaletindeki 11.000 bitkiyi barındıran 65 metre yükseklik ile dünyanın en yüksek canlı duvarının yer aldığı Desjardins Binası bu kapsamdaki örneklerden sadece birkaçı.
Dünyada giderek yaygınlaşıyor
Paris’te ikonik Branly Müzesi giriş yüzeyi 800 metrekarelik yüzeyi 15000 bitki ile donatılarak yeşillendirildi. Paris’in yol kenarlarındaki duvarlar, çatılar ve binaların ana caddelere bakan yüzeylerini kapsayacak şekilde 1 milyon metrekare hedefi bulunuyor.
Milano şehir merkezinde hava kirliliğine boğulmuş Bosco Verticale projesinde 111 metre yüksekliğinde bina balkon ve çatılarına 800 ağaç ve 15000 bitki ile dikey bir orman inşa edilerek hem temiz hava sağlandı hem de estetik bir görüntü sağlandı. Ayrıca proje ile binalarla donatılı şehrin merkezinde binlerce kuş, böceğe yaşam alanı oluşturuldu.
Avrupa’nın en yoğun havaalanı Londra’daki Heathrow Havalimanının 25 nolu yolcu biniş salonunda yaşayan duvar oluşturularak bekleyenlerin sağlıklı zaman geçirmeleri amaçlandı. Bahçe Kapısı olarak adlandırılan bölümde her birisinde 240 bitkinin yer aldığı 4,5 metrekarelik 7 panel alan oluşturuldu. Bu kapının temel seçilme gerekçesi ise müşteri memnuniyeti idi. Yaşayan duvardan önce anılan kapıyı kullanan müşteri memnuniyeti %47 civarında iken yaşayan duvarın oluşturduğu estetik ve sağlıklı doku sonrası bu oran %72’ye çıktı.
Aynı şekilde, 2012 yılında İngiltere’nin Birmingham ve Lancaster Üniversiteleri tarafından yapılan çalışmalarda sokak yeşillendirilmesinin kümülatif bazda hava kirliliğini %30 oranında önleyebileceği tespit edilmiştir. Yine İngiliz uzmanlara göre yeşil duvarlar NO2 emisyonlarını %40, partikül madde oranlarını ise %60 oranında azaltıyor. Bu itibarla şehrin içinden geçen yoğun ana yolun her iki tarafında yer alan duvarlar yeşil duvara dönüştürüldü. Yükseklikleri 4 metreyi bulan duvarların etkisinin 275 ağacınkine eşdeğer olduğu iddia ediliyor. Şehrin yeşil altyapısının gelişmesi için belirlenen 500 milyon sterlinlik bütçenin bir kısmının yine yoğun trafiğin olduğu alanlarda yeşil duvar/canlı duvar uygulamalarının geliştirilmesi için harcanması öngörülüyor.
Meksika’nın başkenti Mexico City 2018 yılında hayata geçirdiği uygulama ile trafiğin yoğun seyrettiği yollardaki kolonlar ve yolların etrafındaki duvarlar yeşil bitki örtüsü ile kaplandı. Amaç ise araç kaynaklı hava kirliliğini estetik bir görüntü sağlayarak önlemek. Bu kapsamda toplamda 54000 m2’yi aşan alanda, 1000’den fazla kolon yeşil ve canlı doku ile kaplandı. Proje ile oluşturulan yeşil dokunun yıllık 25.000 kişinin oksijen ihtiyacını karşılayabileceği bekleniliyor. Yine yıllık 27.000 ton zararlı gazları absorbe etmeleri. Yaklaşık 6000 ton tozu tutmaları da ilave faydalardan biri olacak.
Ülkemizdeki dikey bahçe çalışmaları
Ülkemizde kişi başı yeşil alanların artması için gerek yerel bazda gerekse de ulusal bazda büyük çabalar sarf ediliyor. Özellikle de Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın vizyon projesi olan ve 2023 itibari ile 81 ilimize 81 milyon metrekare yeşil alan hedefi ile yürüyen millet bahçeleri ile büyük katkı sunuluyor.
Belediye verilerine baktığımızda başkent Ankara’nın son 25 yılda gerçekleştirdiği yatırımlarla kişi başı yeşil alanın yaklaşık 10 kat artışla 20 metrekare olduğu, İstanbul’da bu değerin 6-7 metrekare/kişi civarında olduğu, diğer önemli ve büyük şehrimiz İzmir’de ise yine belediye verilerine göre kişi başı yeşil alan miktarı 4-5 metrekare seviyelerinde seyrediyor. Bu değer bazında dünyanın diğer metropollerine baktığımızda Tokyo’da 3, Barselona’da 5, Paris’te 10, New York’ta ise 23 metrekare dolaylarında.
Bu değerler ilin her tarafında aynı özelliği taşımıyor, İl içerisinde de farklılık gösteren bu değerlere, Uluslararası değerlendirmelere göre ormanlık alanlar, yol kenarlarında yer alan yeşil bitki örtüleri ile özel mülkiyet içerisinde yer alan (kamu bina bahçeleri dahil) alanlar dahil edilmiyor.
Dolayısıyla yeşil alanların üretiminde yaşanan yer sorunları ile birlikte dünyada da bu minvalde gelişen dikey/çatı bahçeleri önem kazanıyor. Bu itibarla ülkemizde 2013 yılında gerekli düzenleme yapılarak konu yasal zemine de kavuşturuldu. Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde gerçekleştirilen değişiklik ile çatılara yeşil bahçe yapılmasının önü açıldı. Yeşil alanları hava kalitesi, enerji tasarrufu, sıcaklık dengesi, biyolojik çeşitliliğe katkı gibi sayısız faydalarını göz önüne aldığımızda yapılan bu düzenleme oldukça büyük önem taşıyor.
Ne var ki gerek çatı bahçelerin gerekse de dikey bahçe veya yeşil/yaşayan duvarlara dair uygulamaların ülkemizde çok da yaygınlaştığı söylenemez.
Uygulamanın en bariz örnekleri ise belediyelerden geliyor. Gerek estetik sunmak, gerekse de çevresel kazançlardan istifade etmek üzere Ankara, İzmir, İstanbul gibi birçok mega şehrimizde belediyelerimizce duvar bahçeler yapılıyor yoğun trafiğin aktığı yol kenarlarına.
Bakımları son derece basit olan, sulama altyapısı oluşturulduktan sonra yıllık budama veya zararlı haşereler veya bitkinin gelişimi için ihtiyaç duyulan gübre ve ilaçlama dışında bir bakım gerektirmeyen bu işler buna karşın sundukları ekolojik, ekonomik ve mental faydalar sunuyorlar. Yine belediyelerce bu alanlar aynı zamanda geri dönüştürülmüş plastik malzemelerden elde edilen figürlerle de bu alanları süsleyerek hem bakım maliyetlerini azaltırken hem de estetik bir görüntü sağlıyor son yıllarda.
İBB’de kıyım var
Daha önce tasarruf gerekçesiyle atıksu yönetiminde İstanbul’a çağ atlatacak membran sistemli ileri biyolojik arıtma tesis yatırımını durduran İstanbul Yönetimi yeni bir garabete daha imza atıyor. Sayısız faydası sunulan ve 55.000 metrekarelik yeşil duvar uygulaması ne yazık ki büyük bir kıyım ile karşı karşıya.
Gelişen ve yetişen bitki örtüsü toplanarak yerine sentetik bir kimyasal olan boya kullanılarak grafiti işlemi yapılıyor. Nedeni ise maliyet yüksekliği ve kullanılan kimyasalların oluşturduğu kirlilik. Halbuki bu alanda kullanılan bitkilerin diğer park ve bahçelerde kullanılanlardan farkı yok. Aynı bakıma tabiler. Aynı kimyasallara maruz kalıyorlar. Üstelik diğer park ve bahçelere insanlar çocukları ile beraber gelerek bu duruma maruz kalırken yol etrafında yer alanlarda böyle bir durum söz konusu değil. Dolayısı ile kimyasalların oluşturduğu -gübre ve zararlı haşereleri uzaklaştırmak için kullanılan çoğu zararsız ürünler- iddia edilen kirlilik söz konusu olmayacak. Yine park ve bahçeler kamuya açık olduğundan orada yer alan bitki dokusunun Vandalizm gibi tehlikelere açık iken yol kenarlarındaki dikey duvarlarda bu durum da söz konusu değil.
Bütün bunların yanında bu alanlara yapılacak boya işleminin çevresel yönden olumsuz etkileri var. Bu alan için kullanılan ortalama 11.000 ila 15.000 litre boya ile havaya en az 5-10 ton dolaylarında uçucu organik bileşik salınacak. Yeşil bitki örtüsünün faydalarının yok edilmesine ilaveten bir de sağlığa son derece zararlı olan bu bileşikleri havaya yayan uygulama sonucunda oluşan uçucu organik bileşikler, araçlardan salınan NO2 gazı ile etkileşime girerek daha da zararlı olan yer seviyesi ozon oluşumuna neden olacak. Özellikle sıcak havalarda etkileri giderek artacak olan yer seviyesi ozon astım gibi solunum yolu rahatsızlığı olan kişileri büyük risk altında bırakacak.
Çok renkli yapıya sahip grafitilerin sürücülerin dikkatini dağıtması da muhtemel. Yine koyu renk yapıları dolayısı ile betonun asli rengine kıyasla daha çok güneş enerjisini alarak ortam sıcaklığının daha da yükselmesine ve güneş ile diğer meteorolojik etmenler dolayısı ile kısa sürede bozunmaya uğrayarak yenilenme ihtiyacı oluşturmaları da ise kaçınılmaz. Bu durum da ilave bir mali yük getireceği gibi dikey bahçenin sunacağı faydaları ortadan kaldıracağında oluşması muhtemel mali külfet giderek katlanacak.
Yine İstanbul’da 1 milyon metrekare açık/boyanabilecek duvar varken yapılmış olan ve kar içinde kar sunan bir sistemin yok edilmesi planlamadan uzak bir faaliyetin icra edildiğini gösterir.
Çevre meselesi önleyici hekimlik
Küresel ısınmanın etkilerinin her geçen gün arttığı dünyamızda, ısı adaları ve yüksek hava kirliliğinin şehir merkezlerini daha da yaşanmaz kıldığı, her metrekare yeşilin öneminin her geçen gün arttığı dünyamızda çevre yatırımlarının artması gerekirken ne yazık ki var olanlar dahi yok ediliyor.
Her zaman ifade ediyoruz, çevre siyasi malzeme yapılmayacak bir konu. Çevreye yapılan yer yatırım sağlık masraflarını önleyeceğinden çevre meselesini önleyici hekimlik olarak görüyoruz. Bu itibarla, yetkilileri göreve davet ediyoruz. Cana CAN katan, yaşayan duvar sayılarını yok etmeyelim, aksine sayılarını arttıralım. Bundan hepimiz fayda görürüz.
Prof. Dr. Mehmet Emin BİRPINAR
Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı
T.C. İklim Değişikliği Başmüzakerecisi
English: New green space trend in city centers: Vertical gardens